Okulun boğucu havası ile derse odaklanmaya çalışıyor, dakika başı saate bakıyordum. Elimde döndürdüğüm kalemi masaya bırakarak kalan son dakikaları saydım.
Yanımda oturan Belen'e kısa bir bakış atıp bize doğru bakan Oğuz'a göz devirdim. Bu çocuğun bizimle ne derdi olduğunu bilmiyordum. Ama hala böyle davranmaya devam ederse, benden güzel bir ders alacaktı.
Çalan zil izle mutlulukla yerimden kalkıp, Belen'e baktım. "Kantine gidelim mi? Sabah bir şey yemedim açlıktan ölüyorum," dedim.
"Sen her zaman açsın" demesiyle gülümseyip kolumu uzattım. Beraber Oğuz'un önünden geçerek sınıftan çıktık.
"Şu Oğuz'a bir gün kafa göz dalacağım. Bir derdi var herhalde. Durmadan bizim olduğumuz tarafa bakıp duruyor" dedim sinirle.
Kantinin olduğu kata girdiğimizde, bir şeyler alıp boş bir yer bularak yerleştik. Elimde zevkle yediğim sucuklu tostum, bana her şeyden daha fazla zevk veriyordu.
Zilin çalması ile tostu ağzıma tıkıştırıp sınıfın yolunu tuttuk. Belen benim halime gülerken az kalsın duvara çarpacak olmasıyla gülmeye başladım. Sonra ağzımda ki tost boğazıma kaçınca öksürük krizleri başladı.
Belen zar zor bana su getirip gülmeye dev ederken, muhtemelen domates gibi olmuş halimle sakinleşmeye çalıştım. Öksürmemden kaynaklı bağladığım saçlarımın bir iki tanesi firar ederken sinirle geriye doğru ittim.
Tokam saçlarımla bir bütün olmuş gibi dolanmış, ben onu çekerken müthiş bir acı veriyordu. Belen benim cebelleşmeme gülerken bir yandan konuşmaya çalışıyordu.
"Yalnız, acayip kırmızı ve komiksin"
"Biliyorum. Gülmeyi keser misin?" Dedim sinirle. Saçma salak kavgalarımızdan birini yapmak üzereydik. Her zaman böyle olurdu. Olmadık bir konu yüzünden kavga eder, iki dakika sonra hiç bir şey olmamış gibi gülmeye başlardık.
Okul çıkışı Belen'in koluna girmiş bir şekilde yerde ki taşları ayağımla tepiyordum. Aklıma gelen fikirle sinsice gülüp konuştum. "Hadi abimin kartından burger söyleyelim"
"Öğrenirse -ki öğrenecek boku yeriz. Ama yine de yapalım"
Öküz gibi anırarak onu çekiştirip koşmaya başladım. Abimin müthiş kartı sayesinde bir sürü şey alıyorduk. Sonra abim akşama Belen'i evden kovup bana bir güzel azar çekiyordu.
Şimdi o kartı nereye koyduğunu bulmalıydım. Genelde onu yanına almazdı. Başka kartları da vardı. Onu neden almadığını bilmiyordum.
Eve ulaşarak üzerimde ki yüklerden kurtulup, direk abim'in odasına daldım. Havasız, pis bir koku burnuma ulaşırken abime güzel yaratıcı küfürler bahşediyordum.
"Ohaa bu odada ceset mi var?"
Burnunu tutarak konuşan Belen karşı yüzümü buruşturarak pencereyi açtım. İlk önce bu odayı toparlamalıydım. Bu halde hiç bir şey bulamazdım.
"Ben burayı toparlayım. Sen istersen odamda otur aşkım" dediğimde, onaylayarak odama doğru ilerledi. Banyodan çamaşır sepetini alarak yerdeki çamaşırları içine fırlattım.
Hayır yani anlamıyorum. Sanki beyimizin burada hizmetçisi vardı. Her yediği bulaşığı tezgaha bırakıyordu. Dibinde ki çöp kovasına bile gitmiyordu. Odasına girmiyorum bile.
Odayı temizleyip güzelce havalandırırken arada kartı da aramıştım. Nitekim yatağın altına bantlanmış bir şekilde bulmuştum. Kartı elime alıp bakarken telefonumu çıkartıp iki menü söyledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Euphoria +18 #ilmelistan
Romance"Bana ne istediğini söyle!" Emir veren sesi serti. Bedenim ihtiyaçla kavrulurken bedenim zangır zangır titremeye çoktan başlamıştı. "Ne istiyorsun güzelim. Hadi söyle bana" Dudakları daha aşağıya inip boynuma inerken rahatsızlık duyacak halde değ...