Başım ağrıyor, elimi başıma götürmek istiyorum. Ama yapamıyorum, Allah'ım, neden kaldıramıyorum kolumu? Bedenimin her noktasında farklı bir ağrı var, görmek istiyorum ama gözlerimi açamıyorum. Koyu karanlık gözüme ve zihnime hakim, Allah'ım, neden açamıyorum gözlerimi? Kulaklarıma boğuk sesler ulaşıyor: "Hastayı derhal ameliyathaneye alalım!"
Bedenimin koşuşturmacayla birlikte sarsıldığını hissediyorum, ben de koşuşturmacaya katılmak istiyorum, Allah'ım, neden hareket edemiyorum?Ağrı bedenimin hakimiyetini ele geçirmekle meşgul, gözlerimi aralamaya çalışıyorum. Kanlar içinde kalan vücudumu götürüyorlar, Allah'ım, nereye sürükleniyorum?
Gözlerimi tamamen açabildiğimde başımdaki kalabalık tek bir kişiyi görmemle bulanıklaşıyor.
Berzan... Şimdi yüzünde tarif etmesi zor bir bakış var; acı, keder, sorgu, pişmanlık. Allah'ım, nedir bu kırgınlığın sebebi?Beni sürükledikleri sedye sağa sapıyor. Kapıların açılma sesleri, büyük kargaşa... Hepsi kulağımda belli bir çizgiye sahip artık. İçeriye yönlendirilmeden yine onu görüyorum. Duvarın dibine çökmüş, yüzüne ömründe çektiği bütün keder yüklenmiş, sanki biraz yaşlanmış görünüyor. İri bedenini sarsıntıyla yere bırakıyor. Onu görmeye devam etmek istiyorum ama gözlerim izin vermiyor. Allah'ım, neden gözlerimi açık tutamıyorum?
~~~~~
Tüm kara bulutuyla beraber, üzerimdeki karabasanın nihayet gittiğini düşünüyordum. Burnuma rahatsız edici bir koku ilişiyordu, gözlerimi aralayıp baktığımda etrafta pek çok saksı bitkisinin bulunduğu, beyaz ışığı yoğunlukla hakim olduğu odayla karşılaştım. Bir hastane odasında olduğumu anlamam çok uzun sürmedi, burnuma ilişen rahatsız edici koku da hastaneye aitti. Gözlerimi hastane odasına açtığım bir önceki sefere karşın, bu sefer başımda kimse yoktu. O an içimi istemeden bir korku kapladı, ben ki sürekli madde kullanıp kendini uyuşturan kişi, bütün bunları hayal mi etmiştim yoksa? Bir aile özlemi çekiyor olmam, beni istenmediğim bir aileyi hayal etmeme mi yönlendirmişti? İçimi kaplayan derin korku, kapının aralanmasıyla kayboldu. Sultan Ana içeri sıkıntılı gözlerle adımladı, odayı ona has bir koku sardı. Mavi gözleri kızarmıştı, suratı o kadar gergindi ki o tatlı görünümlü kadından eser yoktu şimdi. Ona duyduğum saygıyla biraz doğrulmaya çalışsam da başaramadım, omzuma saplanan ağrıyla tekrar başımı yastığa koydum.
Sultan Ana'nın mavi gözleri üzerimde olsa da tek kelime etmedi.
"İyi misin?" diye sordum ona, halbuki bu soruyu onun sorması gerekirdi.
"Neden sürekli seni yaralı halde buluyorum?" sesi görüntüsüne zıt bir şekilde gayet sakin çıktı.
"En azından ölü bulmuyorsun." diye cevapladım onu, gergin havayı yok etmeyi ne de çok istiyordum."Küçüklüğümden beri birilerini kaybediyorum ben, Efe. Sen bir kaos ortamı görmüş müsün bilemem. Ama ben gördüm, hem de iki ailenin birbirlerini acımasızca öldürdüğünü gördüm. Küçüklüğümden bu yana içimde bir garip umut, bunun biteceğini düşünüyordum. Fakat gel gör ki bu hiç gerçekleşmedi. Ben üç evladımı toprağa verdim. Elimden hiçbir şey gelmedi." sözleri çok kanıma dokunuyordu, onun da benden aşağı kalır bir yanı olmadığını görüyordum.
"Seni de o zalim toprağa vermek istemiyorum, vermeyeceğim. Bunun için sana bütün desteği vermeye hazırım. Ve sen ne yapıyorsun? Kendini tehlikeden tehlikeye atıyorsun.''Biz Sultan Ana ile 'pek keyifli' sohbetimizi sürdürürken odamın kapısında bekleyen korumalardan birisi izin alarak içeriye girdi. Ben tehlikedeyken asla denk gelemiyordum sözde beni koruması gereken bu heriflere. Ama bu benim hiçbir yere sığamayan taşkın ruhumun suçuydu.
Yalnız bu heriflerin suratları hep aynı ifadeyle süslüydü. Onlara bir insan gibi muamele gösterilmediğinden, saygı duyulmadığından mesleki bir deformasyon vardı her hareketlerinde. En üzücü olan da kendilerine biçilmiş robot statüsünü kabulleniyor, buna uyum sağlıyorlardı. İnsanların mesleklerine, dinlerine, ırklarına ve hatta cinsiyetlerine göre yargılanmaları beni hep rahatsız ederdi. Irkçılığın her türlüsüne, insanı herhangi bir biçimde dışlayan her davranışa ve hakarete karşıydım ben. Ama herkes vicdan nedir, eş duyu nedir bilmez. Aslında bir bakıma hepimiz toplumun bize biçtiği ömürleri kabulleniriz. Bazıları ne şanslıdır ki, toplumun bu ezici baskısından sivrilerek kurtulurlar.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Girift -bxb
General FictionKimdim ben? Olmam gereken kişi olmadığım kesin, ama olmak istediğim kişi bedenimi yırtarcasına dışarı çıkmak istiyordu. Mümkün müydü bu? Zaten tehlike içerisindeyken, kendini imkansızla aşk yaşarken bulmak, bir hiç olan kalbimin ısınmasıyla berabe...