4. Merhamet

176 29 23
                                    

Yüzüme indirilen ve kaçıncı olduğunu sayamadığım yumruktan sonra yüzümdeki sızı iyice artmıştı. Bir yumruk daha geçirdiğinde dudağım patladı, ağzımdaki kanı yere tükürdüm.

Gözlerimi nefretle gözlerine diktim. O da bana eziyet etmekten haz alıyordu, konuşmaya başladı.
"İlk tanışmamız biraz özensiz ve durgun olmuştu, düzelteyim dedim.'' alayla sırıttı. ''Berzan ben.'' Deponun havasızlığı giderek artıyordu. Ensesinden ve alnından ter damlaları süzülürken, yüzünde anlam veremediğim bakışları sürekli üzerimde geziniyordu.

''Öldüreceksen öldür, oyun oynama benimle!'' diye öfkeyle bağırdım, benim aksime gayet duygusuz görünüyordu.

''İlk başta öyle yapacaktım ama...'' son harfi bastırarak ve uzatarak söylerken yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Hemen bir nefes uzağımda olduğu için ona bir kafa atmak istedim ancak bulunduğum konuma göre bu pek mantıklı bir hareket olmazdı. Buradan kurtulmak istiyorsam akıllı davranmalıydım. ''Ama...'' diye tekrarladı bir kez daha, suratımı inceliyordu. ''Bunun hiç de eğlenceli olmadığını fark ettim. Biraz oyun oynamanın ne zararı olabilir ki?'' dedi, sahte masum bir ses ile konuşuyordu. Her hareketi bir deliyi andırıyordu. Çok ani çıkışları vardı, aniden parlıyor ve aniden sönüyordu.

Cesur görünmeye, başımı dik tutmaya çalışıyordum ama içten içe çok korkuyordum. Nerede benim Ankara'da yaşadığım hayat, nerede bu? Oradayken ölümü dört gözle beklerdim. Şimdi ise buradan kurtulmak için, bu zalimin ellerinde can vermemek için neler vermezdim.

''Sen hastasın. Bunu daha önce söyleyen oldu mu sana?'' aynı gülümsemeyi ona karşı kullandım. Suratı normale büründü. ''Eee yani. Büyük adam olmanın büyük getirileri vardır.''
bunları söylerken tekrar burnumun dibine girdi. Bunun beni sinir ettiğini anlıyor olmalıydı.
Artık düşünmek istemiyordum, ağzıma dolan kanı suratına tükürdüm.

''Siktiğimin çocuğ-'' hızla geri çekildi. Tişörtünü çıkartıp yüzünü temizledi. Sinirlenmişti ve kızarmış görünüyordu. Sinirle ellerini saçlarından geçirdi, hemen toparlandı.
''Ee artık böyle devam edeceğiz, yedek tişörtüm yoktu. Gerçi bu manzara ödül olur sana.'' alaylı bakışları üzerimde geziniyordu yine. Tişörtü ardında yatan, terden dolayı ıslak olan kaslarına baktım. Esmer bir teni vardı, kocaman kol kasları ise göz ardı edilebilecek gibi değildi. Boyu da epey bir uzundu. Onunla kavga edebilmem söz konusu bile olamazdı.

Tam önüme bir sandalye çekti ve ters çevirip, bacaklarını iyice açarak oturdu.
''Bari sana işkence etmemem için bazı nedenler ver bana. Şirkette neler yapmayı planladığından falan bahset. Sonra ben de şirketinizi bitireyim. 5 kuruşsuz kalmanız ve o konağa o şekilde dönmen, seni öldürmemden beter bir ceza olacaktır sana. Öyle değil mi? Hakkında her şeyi biliyorum. Nasıl anasız babasız büyüdüğünü, sevgiye aç bir köpek yavrusu olduğunu...'' o kadar öfkeliydim ki, bu duyduklarım aklımın çalışmasına engel oluyordu. Kalbim yuvasından çıkacakmışçasına atıyordu. Sabretmek çok zordu.

''Kes sesini.'' Dişlerimi dişlerime bastırarak konuşmuştum, beni öfkelendiren bir konuda konuştuğunu biliyordu. Bundan zevk alıyor gibi devam etti. ''Onca sene sonra, sırf zorunda oldukları için çağırdılar seni, sen de tıpkı yavru bir köpek gibi koşa koşa geldin. Şimdi de kendini kanıtlama arzusu içerisindesin, sanki kanıtlasan seni seveceklermiş gibi.'' gözlerini gözlerimden ayırmıyor, vereceğim her tepkiyi dikkatle inceliyordu. Öfkemin doruklara çıktığını fark etti. Koyu gözleri bana bunları söylerken daha da koyulaşıyordu.

''Sen kimsin peki?'' diye sordum, beklemiyor olacak ki, sorguyla bana baktı. ''Hangi duygu sana bir aileyi katlettiren? Sen de içten içe biliyorsun ki, bir ailede büyümüş olsan da yapayalnızsın. Etrafında insanlar var ama kimse seni içten sevmiyor, sevemiyor. Ben en azından olduğumu kabul ediyorum, en azından insanlar yüzüme karşı beni sevmediklerini belli ediyorlar. Peki sen? Aslında senin işin daha zor, bir taşa takılıp düştüğün an insanlar sana tekme atmak için sıraya girmiş olacak. Asla kalkamayacaksın.''

Girift -bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin