ten

318 37 10
                                    

"nasıl ya o kadar yıl sonra tekrar mı kore'ye döndü yani??" diye sordu jackson masadaki chopsticklerini eline alırken.

ağzımdaki yemeği çiğnerken başımı salladım.

"peki sen nasılsın kızım sana bir şey yapmadı değil mi?" dedi annem gergin bir sesle.

"hayır tabiki ne yapabilir ki anne?!"

"bir daha seni üzmesine izin verme."

elimdeki chopstickleri bıraktım ve anneme döndüm.

"artık bu konu hakkında konuşmasak annecim zaten yeterince aklımda, kafamın dağılmasına ihtiyacım var ve sizi özledim. ben yokken neler yaptığınızı anlatın hadi." dedim kafamı annemin omzuna koyarak.

bazı şeyleri artık geride bırakmak istiyordum.

"hyojunla ayrıldık ama çok da üzülmedim son zamanlarda ona olan ilgim eskisi gibi değildi. " dedi jackson elleriyle oynarken.

aslında buna sevindim bile diyebilirdim çünkü hyojun'u oldum olası sevmezdim. egoist ve burnu havada olan tiplerdendi arkadaşımın ondan kurtulduğuna bir bakımdan mutlu olmuştum.

"başka biri mi var yoksa??"

"ooo senin haberin yok henüz." diyerek güldü annem.

"HEMEN ANLATIN! bırak yemek yemeği!" elindeki tabağı alıp önüme koydum ve anlatması için zorlamaya başladım.

"gittiğim ingilizce kursunda tanıştığım biri speaking derslerimizde çalıştırıyor arada geliyor. birkaç kez birlikte basketbol oynadık falan ama henüz bir şey yok. ben.. sadece ondan hoşlanıyorum gibi.." dedi yere bakarken.

küçük bir çığlık atıp omzuna vurdum.

"BU ÇOK TATLI DOSTUMMM."

"ne olurdu sanki sen de söyle birini bulsan." diye mırıldanan anneme ters bir bakış atarak jackson'a döndüm.

"adı ne peki? kaç yaşında? koreli mi?"

nefesini dışa verip her şeyi anlatmaya başlarken ben hariç tüm sevdiklerimin aşk konusunda yüzünün güldüğü aklıma geldi.

bana uğramayı bile düşünme aşk tanrısı, istemiyorum.

**

ertesi gün

hava soğuk olduğu için ve tabiki oynamayı beceremediğim için jackson'ın basketbol oynama teklifini reddetmiştim ama o ısrarla oynarken ısınırsın falan diyip zorlayınca pek de istemeyerek de olsa kabul etmiştim ve geleli yaklaşık yarım saat olduğu halde yorulmuştum. her zaman basketbol oynamıyordum herhalde normaldi bence.

bacaklarım acıyınca oyunun ortasında yere oturdum ve bu maçımızı fazla ciddiye alan jackson'ın hoşuna gitmeyince olan oldu.

o benim saçımı çekmeye başlayınca ben de burnunu ısırmaya başladım ve uzun soluklu kavgamız başladı.

ben saha etrafında gülerek onu koşturuyordum o da acıyan burnunu tutarken bana küfrediyor ve benden kaçıyordu. mutluydum aslında, bu bana daegu'daki mutlu olduğum zamanları hatırlatmıştı.

"YAH JACKSON NEREYE GİDERSEN GİT ZATEN YORGUNUM." koşmayı bırakıp sahanın kenarında duran banka oturdum.
o da ileriden gelip yanıma oturdu ve çantasından suyunu çıkardı.

"ben de yoruldum senin yüzünden."

suyunu ağzına götürünce bilerek dirseğine vurdum ve öksürmeye başlayınca ben de kahkaha atmaya başladım.
yıllar geçse de ona bulaşmayı hala seviyordum.

"KIM DAHYUN SENDEN İNTİKAMIMI KÖTÜ ALACAĞIM. GÜLME SAKIN!"

sırtına vurup 'geçecek geçecek' diye mırıldanırken bir yandan da gülmemek için dudağımı ısırıyordum.

**

noel gecem nasıl mı geçiyordu?
bir yanımda annem kafasını omzuma bir yandan da jackson kafasını kucağıma koymuş şekilde televizyondaki bir filmi izliyorduk.

annem arada ağzıma patlamış mısır sıkıştırıp dururken jacksonın da 'bana daaa' diye nazlanması sonucu ben de onun ağzına bir avuç dolusu mısırı tıkınca jackson öksürmeye başlamıştı ben de annemden azar yemiştim.

bir süre televizyondaki komedi filmini izledik sonrasında da jackson geç olduğunu söyleyip kalktı ve çantasından bir hediye paketi çıkardı.

"sana hediye almayı unuttuğumu sanma." dedikten sonra paketi elime verdi. gülümseyip ben de televizyon ünitesinin dolabına tıkıştırdığım hediye paketini çıkarıp ona uzattım.

paketi elimden alıp bana sarıldı.

açtığımda mor renkli bir atkı çıkmıştı ve çok hoştu.

teşekkür edip gözümle ona verdiğim hediye paketini işaret edip 'açsana hadii' dedim.

ben de ona en sevdiği dizi olan lacasa de papel baskılı bir tişört almıştım.

"yazın giyersin artık hehe."

"yaaa dahyun teşekkür ederim çok beğendimm." diyip yanağıma bir öpücük kondurdu.

"gitmeden önce beni ara ben seni anahtarı babamdan koparabilirsem bizim arabayla otogara götürürüm."

başımı sallayıp el salladım.

**

"babam olacak adam rahatsız etmiyor değil mi seni?" diye sordum kafam annemin kucağındayken.

olumsuz anlamda başını salladı. "o günden sonra bir daha aramadı."

babam sırf para istemek için yıllar sonra annemi arayarak taciz etmeye başlayınca son arayışında telefonu ben açıp eğer bir daha ararsa polise gideceğimi söylemiştim.

şerefsiz herif annemle benim çalıştığımı öğrenip aklı sıra bizden para koparmaya çalışıyordu.

ama demek ki konuşmam onu korkutmuş olmalı ki bir daha aramamış annemi.

"bir daha ararsa hemen bana haber olur mu?"

"tamam ama sen de bundan sonra daha sık gel özlüyorum ben seni." dedi saçımı öperken.

"tamam annecim hafta sonları gelmeye çalışırım."

annem saçımla oynarken ben de mayışmış neredeyse uykuya dalacak haldeydim.

keşke hep annemin küçük kızı olarak kalsaydım.

**

hate you // dahmoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin