fourteen

325 43 6
                                    

evine girdiğimde gördüğüm ilk koltuğa oturup konuşmasını beklercesine ona baktım.

"bir şey içer misin? istersen kahve yapabilirim ya da başka bir şey."

"gerek yok, çok kalmayacağım zaten."

"konuşacaklarım kısa sürmeyebilir o yüzden ben sana en iyisi su getireyim." dedi tezgahın üzerindeki sürahiden su doldururken.

gözümü devirip sırtımı oturduğum koltuğa yasladım.
tabiki diyeceklerini merak etmiştim ama umursamıyor gibi yapmam lazımdı.

kenarda duran sehpalardan bir tanesini önüme koyup su dolu bardağı da üzerine koyduktan sonra karşımdaki koltuğa oturdu ve derin bir iç çekti.

bir süre öylece durunca dayanamayıp "başlasan artık?" dedim.

"nereden başlayacağımı bilmiyorum. sana hissettiğim duyguları tamamiyle anlatmak istiyorum ama yapabilir miyim bilmiyorum." oturduğu koltukta hareketlenip devam etti.

"japonya'ya dönmemin sebebi ailemin beni evlatlıktan reddetmiş olmasından sonrası hissettiğim duygusal bulanımdı. evet, bunu sana anlatmamıştım ilk hatam buydu biliyorum ama o zaman ben de kadınlardan hoşlandığımı yeni yeni anlamaya başlıyordum ve eşcinsel olduğumdan emin bile değildim. kendimi tamamiyle keşfetmemiştim anlayacağın. annemlerin bana yaptığı baskı yüzünden ister istemez onların düşüncelerine göre şekillendiriyordum kendimi. bu beni acaba seni cidden sevmiyormuşum, sen benim için bir hevesmişsin gibi düşünmeye itti. kendimle çok büyük savaş yaşadım. bir yandan seninle hissettiğim o güzel duygular, bir yandan da acaba bu bir heves mi korkusu beynimi yiyip bitirince bir gece aklıma burdan kaçıp doğduğum yere yani japonya'ya kaçmak geldi."

duraksayıp kendine koyduğu sudan bir yudum aldı. bense anlattıklarını pür dikkat dinliyordum. beni terk etmesinin altında hiç bu kadar sebep yattığını tahmin etmemiştim.
bir yandan da onun bu halini fark etmediğim için kendimden nefret ettim. onunla bir o kadar yakın ama bir o kadar uzakmışız biz aslında.

"japonya'ya kaçarak aslında düşüncelerimden de kaçacağımı sandım ama yanılmışım. aslında bir süre sonra seni unuttuğumu sanmıştım çünkü karşıma nayeon çıkmıştı. o melek gibi biriydi bana iş ve kalacak yer buldu. ona minnetarım. onunla yaşadığım onca şeyden sonra minnettar olmamam imkansız zaten. zaman geçtikçe ona karşı hissettiğim duygunun sevgi değil de sadece minnet duygusu olduğunu fark etmeye başladım. buraya gelmeden birkaç ay önce başladı bu duygu. evet onunla mutlu hissediyordum ama onu seni düşündüğüm gibi her gece düşünmüyordum işte, hatta öpmek bile içinden gelmiyordu. burada abisinin yaşadığını istersem bana burda iş bulacağını söylediğinde bir an senin de seul'de yaşadığın aklıma geldi ve heyecanlanmama engel olamadım. ama biliyordum ki onca şeyden sonra beni asla affetmeyecektin. yine de içim kıpır kıpırdı. fakat seni görünce her şey değişti. bensiz çok mutlu olduğunu fark ettim ve seni görünce önemsemiyormuş gibi davrandım."

"hiç de mutlu değildim bir kere." diye mızmızlanamdan sonra küçük bir kahkaha atıp devam etti.

"uzaktan öyle gibiydi ne bileyim. senin hayatını tekrar berbat etmek istememiştim. ama seni her gördüğümde eski günler aklıma gelip duruyordu ve başka hiçbir şeye odaklanamıyordum. normalde sen sevmediğin için bıraktığım sigaraya tekrar başladım ve nayeon'a karşı ister istemez soğuk davranmaya başladım. aslında bunu yapmaya hiç hakkım yoktu, benim hayatımı iyi hale getiren oydu. o olmasaydı çoktan japonya sokaklarında yatıp kalkıyor olurdum. ama sevmeyince ilerlemiyordu işte."

bir şey demeyip başımı salladığımda devam etti:

"sana beni affetmen için ısrar etmeyeceğim dahyun, sadece yaşadığım bunca şeyi bilmeni istedim. beni affetmemekte haklısın ve eğer etmezsen de kararına saygı duyarım. ben hayatım boyunca herkesi hayal kırıklığına uğramış biriyim. aileme onların deyimiyle 'normal bir evlat' bile olamadım, sana düzgün bir sevgili ya da arkadaşlarıma düzgün bir arkadaş olamadım. bu yüzden kendimi kimseye layık görmüyorum ben kimsenin istemeyeceği biriyim."

sonlara doğru sesinin titrediğini farkettiğimde yerdeki bakışlarımı yüzüne çektim ve gözlerinin dolu olduğunu gördüm. onu daha önce neredeyse hiç ağlarken görmemiştim ama buraya geldiğinden beri eskisinden daha duygusal gibiydi.

"her şeyi içime atmaktan çok yoruldum ve bu yüzden artık böyle olacağım, nasıl hissediyorsam öyle davranacağım. şuan hissettiklerimde samimi olduğuma inanmanı istiyorum. yani demem o ki bu ülkeden ayrılırken kafam allak bullaktı sana ayıracak ne vakit ne de güç buldum kendimde. zaten japonya'ya gittiğimde de annemler beni bir kere olsun merak edip aramadı, nayeon da olmasa çok yalnızdım hiç kimsem yoktu. ama şunu anlıyorum ki ben sadece senin yanında gerçekten sevildiğimi hissetmiştim ve seni de kaybettim." devam etmek yerine ağlamaya başlayınca ne yapacağımı bilemedim.

birkaç saniye duraksadıktan sonra oturduğum koltuktan kalkıp yanına oturdum ve baş parmağımla yanağından aşağı doğru süzülen gözyaşlarını sildim. burnunu çekip o içimi acıtan bakışlarını bana çevirdi onu böyle görmek cidden de içimi acıtmıştı.

ailesinin onu evlatlıktan reddettiğinden bile haberim yoktu benim zor zamanlar geçirdiğini bilsem ona karşı bu kadar da nefret beslemezdim belki.

o gece momo, kafasını omzuna koyup bir süre daha ağladı sonrasında da uyuyakaldı.
ben de eve gitmek yerine yanına kıvrıldım. onu bırakmak istememiştim işte.

**

hate you // dahmoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin