6 numaralı masaya siparişini verdikten sonra dinlenmek için tezgahın arkasındaki sandalyelerden birine oturdum.
bugün bu saatte paradise yine her zamanki gibiydi, ne çok kişi ne az kişi vardı ortaydı işte.yeni birileri gelmediği sürece siparişler bitmişti. saate bakmak için kazağımı bileğimden çektiğimde saatin 15.54 olduğunu gördüm.
patron normalde bu saatlerde kontrol için gelirdi ama bugün onu görememiştim.kafeye yeni gelen olmadığı için şimdilik işim yoktu bu yüzden mutfaktan kendime soğuk su almak için içeri girdim.
girmesem daha iyiydi.
tezgahta bir şeyler hazırlayan jinyoung ve arkasında onu elleyen patronum lim jaebeomu basmak hiç de hoş değildi.
benim içeri girmemle patronum uzaklaşıp sırıtırken jinyoung ise kızarmıştı.
utandığını anladığım için daha da utandırmamak için bunun hakkında hiçbir şey sormadım."soğuk su kaldı mı acaba susadım da." dedim gülümseyerek.
"h-hı evet buzdolabına koymuştum. ama havalar soğudu bu soğukta içersen hasta olabilirsin dikkat et dahyun." dedi jinyoung yumuşak sesiyle.
"bana bir şey olmaz merak etme dostum." diyip göz kırptım ve buzdolabından su şişesini çıkardım.
dolaptan çıkardığım bardağa koyup hızlıca içtim çünkü ortam biraz önce gördüklerim yüzünden oldukça gergindi.
"yeni müşteri yoksa sen de dinlenme odasında dinlen istiyorsan." diyen jaebeoma başımla olumsuz yanıt verdim.
"her an kalabalıklaşabilir en iyisi ben bahçedeki çardakta oturayım dinlenme odasına gidersem kesin uyuyakalırım."
"peki nasıl istersen."
son kez ikisine bakıp mutfaktan çıktım.
aslında patronun jinyoung'dan hoşlandığını anlamak hiç de zor değildi. ne zaman paradise'a uğrasa ilk onu görmeye uğrardı.
bir keresinde jinyoung hastalanıp işe gelmemişti o da evine çiçek göndermiş bizi onun nasıl olduğunu kontrol etmemiz için zorla evine yollamıştı. küçük de olsa buna benzer daha çok şey vardı.
burada çalışan çoğu kişi ikisinin arasındaki çekimi hissetmiştir diye düşünüyorum ama benim merak ettiğim jinyoung'un onu sevip sevmediği. onu kendisinden uzaklaştırmadığına göre o da seviyor herhalde.
jinyoungla oldukça yakın arkadaş olmamıza rağmen bunun hakkında hiçbir şey anlatmamıştı ben de bir şey sormamıştım. kendini hazır hissedince anlatırdı.
şu aşk işlerinde benim yüzüm gülmemişti onun gülsün istiyordum.
**
saatler ilerlemiş gece olmuştu. kol saatime baktığımda saatin 12'ye geldiğini görünce kirli bardakları bulaşık yıkayan nayeon'un önüne koyduktan sonra lavaboya girip elimi yıkadım.
mesai saatim 12'de bitiyordu ve eve gidiş saatim gelmişti. lavabodan çıkıp askıda duran kabanımı giyerken jihyo da ceketini almak için gelmişti.
"iyisin değil mi dahyun?"
"iyiyim neden olmayayım ki?"
"ben.. ne biliyim yani-"
sözünü ağzına tıkıp "iyi geceler jihyo" dedikten sonra mutfaktakilere de veda edip kafeden çıktım.
bugün benim için oldukca talihsiz bir gündü ben unutmak isterken sanki her şey inadına onu hatırlatıyordu. herkes bunca yıl onu tekrar görmenin beni ne kadar yaraladığını unutturmama istermiş gibiydi.
üşüyen ellerimi cebime soktuktan sonra bir yandan da mağazaların adlarının yazılı olduğu neonları okuyordum. böyle de bir alışkanlığım vardı işte.
biraz daha ilerleyip barlar sokağında yürürken yine onu gördüm.
yine mi?
yine ve yine kalbimi parçalara ayırmıştı onu görmek.
ama o hiç değişmemişti hala çok güzeldi.
ellerini deri ceketinin cebine koymuş şekilde bir köşede birini bekliyor gibiydi. belki de yanındaki kızı bekliyordu.
kendi kendime gitmemelisin diye çemkirsem de konuşmak istiyordum işte.
beni bırakıp gitmesini hala atlatamamıştım belki de.yavaş adımlarla yanına gidip boğazımı temizledim.
bu sefer ağlamak istemiyordum bu yüzden kendimi tutmalıydım.
kömür karası gözleri beni bulduğunda bir süre öylece bakıştık.seni, bana bakışını her şeyini çok özledim ve maalesef seni hala seviyorum
"senden nefret ediyorum"
tabiki de aklımdakileri söylemeyecektim.
böyle diyeceğimi beklediği için tepki göstermeyip bana bakmaya devam etti. tanrıya şükür sesim titrememişti.gözümü kapatıp derin bir nefes aldım.
"beni niye sevmedin hirai?"
**