19.Bölüm

141 37 89
                                    

O malum olay başıma geleli kaç gün olmuştu hatırlamıyordum. Kyungsoo benden ayrılalı kaç gün olmuştu onu da hatırlamıyordum ama o günden sonra bütün dünyam tepe taklak olmuştu. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım toparlanamıyordum.

Kyungsoo beni terk ettiğinden beri Geçmek bilmez bir baş ağrım vardı. Sürekli ağrı kesici alıp duruyordum. Başımın ağrısını biraz hafifletiyordu ama ağlamaya hiç ara vermediğim için ağrım tekrar artıyordu ve yeni bir ağrı kesici alıyordum. Fayda etmiyordu. Baş ağrım için azıcık faydası olsa da kalbimin ağrısına faydası yoktu. Hiçbir şey kalbimin ağrısını geçiremiyordu.
Kyungsoo kendime iyi bakmamı söyleyerek kalkıp gitmişti yanımdan, bana son sözleri bu olmuştu ama ben onun bu isteğini bile yapamıyordum hatta tam tersini yapıyordum.

Bu hayatta beni mutlu eden tek şey Kyungsoo'ydu. Beni sevdiğini bilmekti. Her ne kadar dile getirmesem de onu sevmekti. Yanımda olmasıydı. O, benim daha mutlu olacağımı düşünerek ayrılmıştı benden ama bende mutluluktan eser yoktu. Artık mutlu olduğum bir zaman dilimi kalmamıştı. Çok mutsuzdum. Mutsuz kelimesi, mutsuzluğumun derecesini anlatmaya az bile kalırdı. Bu hissi tanımlayacak bir kelime yoktu henüz sözlükte.

Onunlayken en çok mutlu olduğum zamanı hatırlamak için okul çıkışlarında, beni getirdiği tepeye geliyordum ve saatlerce, aralıksız ağlıyordum orada. Orada olunca kendimi hala Kyungsoo'nun sevgilisi gibi hissediyordum. Birlikte geldiğimiz zaman aklıma geliyordu. Yeniden o rüyanın içindeymişim gibi hissediyordum. Çok küçük bir avuntuydu bu benim için ve alışmama hiç ama hiç yardımcı olmuyordu. Belki de kendim için kötü bir şey yapıyordum ama ayaklarım, bugün de olduğu gibi, istemsizce yürüyordu oraya.

Sürekli, hiç durmadan ağlıyordum ve bundan çok yorulmuştum ama Kyungsoo'ya gidip yeni bir şans istemeye yüzüm yoktu. Beni düşünerek ayrılmayı istemişti o. Yeniden başlamayı istersem kabul etme ihtimali vardı ama 2 gün sonra yeni bir şeyler yapıp onu kıracağımı biliyorum. Varlığım bile onu mutsuz ediyordu zaten bu yüzden onsuzluğa katlanmaya çalışıyordum ama hiç başarılı olduğum söylenemezdi. Onu çok sevdiğimi biliyorum ama ne zaman onsuz yaşayamayacak kadar çok bağlanmıştım ona hiçbir fikrim yoktu.

Onu yanımda istiyordum ama bir yandan da mutsuz olduğumu görmemesi için ondan kaçmaya devam ediyordum.

Yıl sonu gösterilerine bir hafta kalmıştı dolayısıyla sahnemiz için çalışmamız gerekiyordu ama bende ne şarkı söyleme hevesi vardı, ne de şarkıya uyum sağlayacak kafam vardı. Hocayla çalışmamız vardı ama ona bile gitmemiştim. Chanyeol aramıştı, nerede olduğumu soran mesajlar da atmıştı. Telefonumu kapatıp hiçbirine cevap vermedim ve ağlamama kaldığım yerden devam ettim. Sahne falan umrumda değildi.

Ertesi gün hoca tuvalete giderken koridorda yakalamıştı ve azarlamıştı beni. Kafam zaten kazan gibiydi boş boş baktım suratına ve hiçbir şey demeden gittim yanından. Hoca benim neler yaşadığımı bilmiyordu tabiki varsa yoksa sahne de sahne. Çıkmayacağım işte o lanet olası sahneye zorla mı? Bu bir haftada toparlabileceğimi de düşünmüyorum ayrıca. Ben, toparlanmaya çalıştıkça daha çok parçalanıyor, daha çok dağılıyordum. Toparlanmak için çabalamaya gücüm kalmamıştı. Yıkık kelimesinin yaşayan örneğiydim resmen.

Ağlamaya bile gücüm kalmamıştı. Hiçbir şeye gücüm kalmamıştı. Nefes almak bile zor gelmeye başlamıştı artık bana. Hakkımda konuşulanları kaldıramazken bir de Kyungsoo'nun beni terk etmesi...

Dayanamıyorum artık...

Sahi, ben neden hala yaşamaya çalışıyorum ki?

Hışımla gözyaşlarımı silip oturduğum yerden kalktım ve tepenin ucuna kadar geldim ve aşağı baktım. Buradan atladığımda hayatta kalma şansım yüzde sıfırdı, ama huzura kavuşma şansım yüzde yüzdü.

Ben buradan atladıktan sonraki ilk günlerde herkes, bana duyura duyura hakkımda konuşanlar bile, yapmacıktan üzüldüğünü söyleyecek, birkaç gün sonra ise hayatlarına devam edeceklerdi. Hiç kimsenin ama hiç kimsenin umrunda olmayacaktım. Annem hariç, bir de iş yüzünden eve bile uğramayan babam hariç. Babamın gözü işten başka bir şey görmezdi, fazla etkilenmeyecektir muhtemelen ama annem... Umarım çok etkilenmezsin anneciğim...

Dolan gözlerimi gökyüzüne çevirdim ve uca biraz daha yaklaşırken mırıldandım kendi kendime. "Özür dilerim anne..."

Bir adım sonra her şey bitecek...

Bir adım sonra kurtulacağım her şeyden...

Bir daha asla kimse hakkımda kötü konuşmayacaktı. Bir kere bile konuşmadığım insanlar yapmacıktan da olsa iyi şeyler söyleyeceklerdi benim için.

Huzura kavuşmama son bir adım kalmıştı...

Derin bir nefes verip gözlerimi kapattım. Her gözlerimi kapatışımda olduğu gibi Kyungsoo'nun yüzü belirmişti zihnimde.

Ölümümden sonra, benden ayrıldığı için intihar ettiğimi düşünür müydü?

Onu sürekli kırdığım için bana olan sevgisi azalmış olabilirdi, beni sevmeyi tamamen bırakmış da olabilirdi ama kısa süreliğine de olsa sevgilisi olmuştum, çok değer vermişti bana. Hak ettiğimden fazla değer vermişti hem de. Yanlış bir düşünce de olsa, beni düşünerek ilişkimizi sonlandırmak istemişti. Mutlaka kendisi yüzünden intihar ettiğimi düşünecekti. Tek sebebi bu değil tabiki ama bu kararı vermemde beni terk etmesinin etkisi çok büyük. Ama Kyungsoo sebeplerimi bilmediği için suçu sadece kendi üzerine alacaktı ve arkamdan çok üzülecekti, belki de dağılacak, uzun bir süre toparlanamayacaktı.

Bunu ona yapamam...

Kendi huzurum için onu vicdan azabıyla başbaşa bırakıp gidemem...

Yeniden, daha şiddetli bir şekilde, ağlamaya başlayarak birkaç adım geriye gittim. Nefesim daralıyordu. Boğazım kurumuştu. Su içmek için biraz uzağımda kalan çantama yürümeye çalıştım ama başım öylesine dönüyor, midem öylesine bulanıyordu ki yürümekte zorlanıyordum. Dizlerimin bağı çözülüyordu. Yürümeyi bırak, ayakta durmakta bile zorlanıyordum. İçimde bir şeyler kayıyormuş gibi hissediyordum.

Sarsak adımlarla zar zor çantama ulaştım. Suyumu almak için eğildiğimde daha fazla dayanamadım ve kendimi, gözlerimin önüne gelen karanlığa bıraktım.

Someone Like Me | Nayeon × KyungsooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin