Tzuyu kuafördeyken okuldaki gibi değildi. Bir iki kere konuşmuştu benimle ama yine de pek samimi bulmamıştım konuşmasını. Sanki birisi onu benimle konuşması için zorlamış gibiydi. O yüzden bir daha arkadaşlarla yemek istemedim kimseye rahatsızlık vermek istemiyorum.
Kyungsoo, Tzuyu ile ilgili söylediklerimi saçma buldu ve benim kuruntum olduğunu söyledi. Değildi ama. Ben biliyorum sadece kuruntu olmadığını. O da haklı şimdi kendisi dünyalar güzeli bir kız bir de onun bunun yardımıyla anca insana dönen ben.
Tabiki kız beni yanında istemeyecek.
Başbaşa olalım istiyorum diyerek Kyungsoo'yu ikna ettim birkaç gündür yemeklerimizi herkesten ayrı yiyiyorduk. Daha doğrusu o yiyiyordu, ben gerilmekten yiyemiyordum. Bize bakan insan sayısı gün geçtikçe azalıyor da olsa hala herkes buraya bakıyormuş gibi hissediyorum ve böyle düşünmekten kendimi alamıyorum.
Sessiz sessiz yemeklerimizi yerken kulağıma gelen seslerle benden bahsettiklerinden emin olamasam da dikkat kesildim.
"Saçı da boyattı tam oldu."
"Öylesine boyansam ben de SNSD Yoona'ya dönerim."
"Değil mi ama makyajsız halini de biliyoruz bırak, boşver."
Benden başka kimden bahsedebilirlerdi ki böyle? Yanımızdan geçerken duymam için seslerini iyice yükseltmişlerdi zaten.
Çatalımı yavaşça tabağımın içine bıraktım ve Kyungsoo dolan gözlerimi görmesin diye başımı eğebildiğim kadar öne eğdim. Yine de görmüştü ağlamak üzere olduğumu. Masanın üzerindeki elimi tuttu.
Boğazımdaki yumru geçene kadar bekledim sonra yavaşça elimi elinden çekip kalktım. O da benimle birlikte ayaklandı. Daha yemeği bitmemişti.
"Otur sen yemeğini yemeye devam et." dedim ve başımla arkadaşlarını işaret ettim. "Hatta arkadaşlarının yanına git. Ben hastaneye gideceğim zaten şimdi. Öğleden sonra randevum var."
"Ne hastanesi? Neden gidiyorsun hastaneye? Neyin var? İyi misin?" art arda soruları sıralarken sesi oldukça endişeli çıkıyordu.
"Sakin ol." dedim gülerek. Endişesi hoşuma gitmişti. Ne kadar da gaddar bir insanım öyle.
"Göz doktoruna gideceğim. Lens almayı düşünüyorum gözlüksüz zor görüyorum da."
"Öyle desene ya ödümü kopardın." Rahatladığı her halinden belli oluyordu. "Ben de geleyim mi seninle? İster misin?"
"Yok yok, annem gelecek benimle."
Annem gelecek diyince tamamen rahatlamıştı.
"Tamam o zaman." diyip aldı yemeğini ve arkadaşlarının yanına yöneldi. Yanımdan ayrıldığı an ışık hızıyla kantinden çıkıp sınıfıma gittim.
Hala kalabalık bir yerde tek başıma kalamıyordum üstelik bunu kimseye söyleyememiştim ve tek başıma baş etmeye çalışmak benim için çok zordu.
Eşyalarımı toplayıp indim aşağı. Annem beni dışarıda bekliyordu zaten. Hastaneye vardığımız gibi sıram gelmişti. Kısa süre içerisinde lenslerimi elime almıştım.
Annem beni eve bırakıp işe geri dönecekti. Sabah öyle konuşmuştuk ama benim gitmek istediğim başka bir yer vardı bu yüzden annemden beni oraya götürmesini istedim. Annem şaşırmıştı tabi ama hiçbir şey söylemedi ve beni oraya bıraktı.
Saatler sonra yeniden siyaha dönmüş saçlarımla aynadan kendime baktım. Böylesi çok daha iyiydi. Ben kim saç boyatmak kim? Kızların gazına gelmiştim ve bir hata daha yapmıştım.
Kuaföre saçımı yeni boyattığımı ve tekrar siyaha dönmek istediğimi söylediğimde uzun bir süre tekrar boyayamayacağımı, yoksa saçlarımın yanacağıyla ilgili boş şeyler anlattı. 'Bir daha boyamak isteyen yok kuaför abla boya geç işte' diye bağırmamak için çok zor durdum.
Saatler sonunda eski halime dönebilmiştim. Renkli daha güzel görünüyordum tabi ama en azından bu halimle kimse saçımı eleştiremezdi. Keşke yüzüm de makyajsız güzel olsaydı da hiçbir şekilde hakkımda konuşamasalardı.
Kuaförde işim bittikten sonra eve gitmek yerine parka gidip oturdum. Yolumun üzerindeydi zaten. Hava henüz çok sıcak olmasına rağmen oyun oynayan birkaç küçük çocuk vardı. Onları izlerken daha fazla tutamadım gözyaşlarımı.
İnsanların sürekli beni eleştirmesinden bıkmıştım artık. Eski hayatımı istiyorum... Kimsenin hakkımda konuşmadığı zamanları... Jihyo'nun yanımda olduğu zamanları...
Benim için her şey, başkalarının düşündüğünden kat kat zordu ama kimse anlayamıyordu beni.
Ağlamam durduğunda, saate bakmak için telefonumu çıkarınca Kyungsoo'dan birkaç arama gördüm. Onlar okuldan çıkalı biraz olmuştu ararsam açardı yani. Aradım.
"Sonunda aradın ya merak ediyorum kaç saattir." diyerek hiddetli bir sesle açtı telefonu.
"Özür dilerim, işlerim vardı arayamadım." dedim oldukça sakin bir sesle. Saçımın yeniden siyaha boyanmasını dolu gözlerle izlemek gibi bir aktivite yapıyordum o benden telefon beklerken.
Durgun çıkan sesimle onun sesi de zayıflamıştı. "Ben özür dilerim sert çıktım. Her neyse, neredesin şimdi?"
Ne yapacaksın nerede olduğumu?
Evdeyim şeklinde bir yalan atabilirdim ama parktaki çocuk sayısı ilk geldiğim zamana göre arttığı için sesleri geliyordu yemezdi yani o yalanı. Doğrusunu söyledim. "Parktayım."
"Tamam süper. Çok yakındım oraya, yanına geliyorum."
"Gelme!" diye çıkıştım bir anda. Buraya gelmemesi gerekiyordu çünkü dakikalardır ağlıyordum. Muhtemelen makyajım akmıştı ve gözlerimle yüzüm kırmızıydı anında fark eder ağlamış olduğumu. Beni böyle görmemesi lazım. "Eve gidiyorum ben, parkın içinden geçiyorum sadece." diye ekledim.
"Biraz bekle orada, gelmek üzereyim." şeklindeki ısrarıyla daha fazla attıramayacağımı anladım ve derin bir nefes verdim.
"Tamam gel, bekliyorum."
Birkaç dakika sonra telefonumun ekranında Kyungsoo'nun ismi yazdı. Umarım, gelemiyorum sen gidebilirsin demek için arıyorsundur.
"Neredesin? Göremiyorum seni."
Sesi çok yakından duyuluyordu. Arkamı döndüm. Tam önündeki kişinin ben olduğunu görünce yüzü şekilden şekile girdi. Son şekil zoraki bir gülümseme olmuştu. Oturdu yanıma.
"Saçların... sabah böyle değildi." Hayal kırıklığına uğradığını görebiliyordum. Öyle çok sevmişti çünkü saçımı.
"Evet değildi." dedim buz gibi bir şekilde. Moralim çok çok bozuk. Onunla konuşmayı istemiyorum şu an. Sadece onu değil kimseyi istemiyorum yanımda.
"Neden siyaha geri döndün?"
"Beğenmedim o rengi." diye bir yalan attım. Renge bayılmıştım. Kyungsoo'nun benden daha çok sevmesiyle ben daha da çok ısınmıştım renge. Hatta, 'bundan sonra başka bir renge boyamayacağım.' bile demiştim. 1 hafta bile geçmeden siyaha geri dönmem tabiki Kyungsoo'yu beğenmediğim yalanına inandırmayacaktı.
"Yalan söylüyorsun. O gün çok sevmiştin rengi." dedi inanmaz bakışlarıyla. Biraz daha bana yakınlaşıp yüzümü avuçları arasına aldı "Ağlamışsın da. Neyin var? Anlat bana. Kaçma artık benden."
Her cümlesinde biraz daha dolan gözlerimi sonunda kapatmamla göz yaşlarım yanağıma düşmüştü. Akan yaşları hemen baş parmaklarıyla sildi. Bu hareketiyle benim ağlamam da şiddetlendi.
Konuşmayacağımı, sadece ağlayacağımı anladığı için daha fazla üstelemedi. Ellerini yüzümden çektikten sonra sarıldı bana. Başımı boynuna gömdüm ve nefesim kesilene kadar hıçkıra hıçkıra ağladım.
Böyle yaparak onu çok üzdüğümün farkındayım ve böyle yapmayı istemiyorum ama elimden hiçbir şey gelmiyor... Değişemiyorum...
Ona layık birisi değilim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Someone Like Me | Nayeon × Kyungsoo
Fiksi Penggemar"Benim gibi birisini sevdiğin için teşekkür ederim." "Senin gibi birisi... Yani, beni sadece sesiyle büyüleyen, duyduğu onca şeye rağmen güçlü kalabilen, başkaları daha az güzel bulsa da benim dünyamdaki her haliyle güzel olan tek insan... Benim gib...