Üzüldüğümüzde ne yaparız? Birinin bizi asla anlamayacağını düşündüğümüzde, yalnızlaştığımızda, kafamız karışıkken üstüne binen onlarca sorun olduğunda ne yaparız? Kimimiz sorunu çözmeye odaklanır, kimimiz kendini yemeğe verir, kimimiz uyuyunca geçer deyip gider bazıları da hobileri ile uğraşır. Aslında en kötü insan işte o zaman ortaya çıkar. 'Keşke onun gibi mutlu olsam.' 'Nasıl bu kadar mutlu olabilir?', 'Hak etmiyor.' diye düşünenler... Bunu size düşündüren şey nedir? Sırf sizin günüz kötü geçtiyse bir başkasının gülümsemesi neden kötü olmalı? Sırf gününüz beklediği gibi geçmediği için ne diye başkasının yüzündeki gülümsemesini söndürmeye çalışırsınız? O gülüşün ardında neler olduğunu biliyormuş gibi davranmak bencilce. Sen hayattan nefret ederek yaşıyorsan, minik şeylerden bile mutlu olabilen insanları niye yargılıyorsunuz? Toplum olarak da bunun gibi tuhaf yargılarımız vardır. Yağmur yağdığı zaman ıslanmamak için oradan oraya koşturan insanlar normaldir mesela. Fakat kahkaha atarak altında yürüyen insan görürsek deli olduğunu düşünürüz HA! Çünkü herkes okuyup profesör olduğu için çok biliyor. Onu bakışlarımız ile alt ederken 'kişi belki de en çok yağmuru seviyor.' ya da 'İyi bir haber almış gibi görünüyor.' Demeyiz. Kendimiz düşünür kendimiz yargılar kendimiz karar veririz. İç çatışma aslında bundan ibarettir bir nevi.
Kim Seungmin, birisini asla tanımadan yargılamaz aksine, onun iç dünyasını merak ederdi. Bir çok insanın güldüğünü görebiliyordu, eğlendiğini, mutlu oluşunu, samimiyetini, fakat onun ilgisini çeken şey sürekli yüzü gülen Hwang Hyunjin'in gerçekten mutlu olup olmadığıydı. Gülümsemek dünyada ki en kolay yüz hareketidir ama sadece gülümsüyormuş gibi görünmek yerine bir şeyler komik olduğu için, sevdiğini göstermek için, naziklik için, mutlu olduğu için gülümseyip gülümsemediğini merak ediyordu. Hwang Hyunjin'in yaz tatilindeyken sigara içtiğini görmüştü ve bunu asla kabul etmemişti Seungmin. Sarışının ondan önce hastalanmasını, zarar görmesini istemiyordu. Ufak bir ihtimal olsa da ondan önce ölmesini bile. Bu yüzden onunla ilk karşılaştığı zaman ki parkta, demirleri yılların pasını tutmuş, ipleri sürekli dışarıda aileleri kızmasına rağmen yakıcı havada 5 tonluk çuvallar kaldırmış gibi henüz kabarıklığı inenmiş bebek saçlarının arasından terler akan yaramaz çocuklar sayesinde aşınmış salıncakta, uzamaya başlamış sarıların yerine siyah dibini bırakan saçları savrulurken ağzında iki çekimlik sigarasıyla yaslanmıştı. Sıcak havada gün batımına bakmak yerine, Sarışının içine çektiği zehri ciğerlerinde dolandırdıktan sonra havaya verişini izlemeyi tercih etti. Zehri keyiflice içine çekerken, Seungmin dudaklarının tadını merak etmişti. Yavaşça iki parmağı arasında tuttuğu zehirli bitkiyi yumuşak görünen güneşte insanı dondurma gibi yalatmayı isteyecek parlak dudaklarının arasına alışını izlerken yutkundu Seungmin. Kıskanmıştı, sigara izmaritini kendisinden önce o dudakların tadına baktığı için kıskanmıştı.
İleride onu izleyen çocuktan habersiz zehri dışarıya vermeye devam ediyordu Sarışınımız. Ailesine yakalanmamak için sakladığı pakete bir süredir elinde tuttuğu çakmağı da koyup sigarasından çekmelik son zehri de içine yavaşça hücum ettirmişti. Elinde ki paketi gri spor şortunun cebine koyacağı sıra önünde dikilen küçük çocuğa baktı. Henüz 1,30 boylarında olan, saçları kahverengi, gözlerinin içinin ışıl ışıl olduğuna yemin ettiği miniğe göz gezdirdi, içinde tuttuğu zehrin ona gelmesini istemeyip kafasını çevirerek başka yere üfledi. Hızlıca paketi spor şortunun cebine koyup minikle konuşmak için eğildi. Belli ki bir şey demeye gelmişti yoksa ona bu boylarda bir çocuğun sinirli bir şekilde bakmasını anlamlandıramazdı.
''Evet?''
''Bayım bana şeker alacaktınız!''
''Ne? Ne şekeri be?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Someone to Stay / Seungjin, Hyunmin
Short StoryHwang Hyunjin her zaman bir adım öndeydi. Nafile! Kim Seungmin için bu hiç sorun değildi.