𝙷𝚎𝚊𝚛 𝚝𝚑𝚎 𝚏𝚊𝚕𝚕𝚎𝚗 𝚊𝚗𝚍 𝚕𝚘𝚗𝚎𝚕𝚢, 𝚌𝚛𝚢 𝚘𝚞𝚝

128 13 9
                                    


Bir başıma açtığım radyodan gelen tınıyla resim çiziyordum. Son günlerde yaşadıklarım, Hyunjin'in bana olan yaklaşımı, babamın bana olan tavrı. Hepsi bir yana lavantalarım solmuştu. Eskiden sakin olan hayatım şimdiyse trene yetişmeye çalışan insanlarla doluydu. Kalabalıkta kendimi kaybetmiş yolu bulamamıştım. Kendimle bir başıma hayat durmuş gibi konuşuyordum artık. Her gece lavantalarıma göz gezdirip gübresini veren ben şimdiyse pencerelerimi bile açmıyordum. Hayatımın bu denli elimden kayıp gitmesine izin vermiştim. Birazdan sanki çatıda ağlayan ben değilmişim gibi tekrar, gözyaşlarımı silmekten ıslattığım gömleğimi ve hırkamı giyecek, kaldırımda sarışınla eski bir dost edasıyla sohbet edecektim. Korktuğum başıma geliyordu. Onunla konuşmayı bile istememiştim başlarda. Ama kolayca alıştığım için ipin ucunu kaçırıp hiç istemediğim konuma düşmüştüm. 'Arkadaş.' Kapıdan çıktığımda onun suratını görecektim. Diyebilecek miydim ki ona 'seni seviyorum Hyunjin, lütfen bana arkadaş gözüyle bakma.' diye? Buydum işte ben. Sessiz her şeye göz yuman bir korkak.

Bu korkak şimdi yanındaki sarışınla beraber bütün duygularını bir kenara atıp ona gülümsüyor ve bana ayarlamaya çalıştığı Minho hakkında konuşuyordu. Aşık olduğum çocuk, benim başkasına aşık olmamı bekliyordu. Ne yazık. Gönlümü çölde su bekleyen birisine ekmek olarak vermiştim. Kim isterdi böyle olmayı? Seni hak etmiyordum.  Biraz sonra okul kapısının orada, bana sarılacak olan Jeongin'i hak etmiyordum. En çokta Minho hyung'u hak etmiyordum. Onun masum sevgisini, bana olan dikkatini, hassaslığını. ''Minho hyung ile nasıl gidiyor?''

Başka ne konuşabilirdik senle? 2 gün önce uçlarından aldığın saçlarını mı, yoksa dün sabah değiştirdiğin parfümünü mü? Ben böyle sana göre gereksiz bana göre yer çekiminin bulunması kadar önemli olan bilgileri tartışmak isterim. Sabahım öğlenim akşamım senle dolsun, Günün 24 saatinde sesini duyup kokunu koklamak isterim. ''İyi gidiyordur.''

''Sorun ne?''  

''Sadece henüz çekiniyoruz birbirimizden.''

''Hadi ama Seungmin 2 hafta oldu bile. Başımın etini yiyip duruyor.''

''Özür dilerim Hyunjin, daha önce hiç sevgilim olmadı benim.''

Anlar gibi kafasını sallayıp gülümsemişti yine bana. Anlamıyordu işte, yapamayacaktım. Nasıl bir başkasına sana baktığım gibi bakabilirim? 

''Bugün cuma, kantinde durman gerekiyor değil mi?'' 

''Lanet olsun, evet. 

Peki sen nereden biliyorsun?''

Bunu her cuma otobüsle ayrılmadan önce oturduğum bank bile biliyor Hyunjin aptal olma.

''Gitmeden önce kantine uğrardım ve hep sen oluyordun.''

Kapının orada gürültüyle bizi bekleyen arkadaş grubumuzun sesleri konuşmamızı bastırmıştı. Devam etmesini isterdim ama kendimi daha fazla rezil edemezdim de. Minho Jeongin'in yanından ayrılmış hemen yanımda bitmişti. Hyunjin ise Jeongin'in yanına geçerek değiş tokuş yapmışlardı. ''Günaydın Seungmin.''

''Günaydın Hyung.''

''Çekil şuradan, bok görmüş sinek gibi yapışıyorsun arkadaşıma. '' Jeongin yanımdaki Minho yu kolundan tutup diğerlerinin üzerine ittirirken bana sarılmış ve saçlarımı okşamaya başlamıştı. Onu seviyordum gerçekten o benim için en değerli insanlardan biriydi. Annemden sonra. Belki içimdeki çoğu şeyi bilmiyordu ama bilse bile benden uzaklaşmayacağına artık kanaat germiştim. ''Benim değerli arkadaşım. Nasıl olurda telefonlarımı açmazsın? Artık beni sevmediğini düşünmeye başlayacağım.'' Suratını üzülüyormuş gibi buruşturduğunda yanaklarına uzanan ellerime başka birinin elleri engel olmuştu. ''AUUUW ŞU ÇİRKİNLİĞE BAK HELE SÖZDE MASUM ROLÜ YAPIP İNSAN KANDIRACAK.''

Someone to Stay / Seungjin, HyunminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin