𝚈𝚘𝚞'𝚟𝚎 𝚋𝚎𝚎𝚗 𝚏𝚒𝚐𝚑𝚝𝚒𝚗𝚐 𝚝𝚑𝚎 𝚖𝚎𝚖𝚘𝚛𝚢, 𝚊𝚕𝚕 𝚘𝚗 𝚢𝚘𝚞𝚛 𝚘𝚠𝚗

186 26 35
                                    

Kar taneleri eskimiş çitlerimizin üzerine yuva yaparken kışın soğuğu lavantalarımın dallarını incitmişti. Etrafı saran huzur verici sessizliği odamın karşı köşesinde ahşap sehpamın üzerinde ki tekrar uyuyacağımı bildiği için çırpınan alarmımın sesi bozmuştu. Bugün günlerden tekrar cuma, yine günümün yarısını kantini izleyen koridorun penceresinde geçirecektim. Sık sık yaptığım bir şey olduğu için alışıldık gelirdi diğerlerine. Beni kendi halinde depresyonun pençesine tutulmuş birisi olduğumu düşünürlerdi. Sorun değildi bende kendim gibi birisini görsem böyle düşünürdüm.  Sadece tanımadıkları için, yoksa tanımadan yargılamanın kolay olduğunu herkes biliyordu.

Yatağımdan kalkmış küçük eski müzik çalarımdan sabah rutinim haline gelmiş şarkıyı açtım.         BANNERS-Someone to you.  Melodisi kulağımı doldururken dolabımda mor askılıktan zorla gittiğim okulun formasını çıkardım. Yakında sınavlarımız başlıyordu ve benim neredeyse beş günden birinde ders dinlediğim gerçeğinin sonucu kaçınılmazdı. Gömleğimi kollarımdan geçirip yavaş ve tembel bir şekilde iliklemeye başladım. Ellerimin uyuşukluğu yüzünden sinirim bozulsa da kendimi sonunda lavaboya atıp güzelce yüzümü yıkayarak çıktım. Dünden hazırladığım çanta kapımın önünde dururken hala neden kitap götürdüğümü sorguluyorum.  Gerçekten....cuma günleri sadece 4 saat ders dinleyip geri kalan 4 saati uyuyarak ya da hayal ederek geçirmekten başka bir şey yapmamak....babam ve annem okulda ne halde olduğumu asla net bir şekilde bilmezlerdi. Çünkü babamı gören herkes gerçek görüşlerini unutur şekere bandırılmış gibi söylerdi. İşime yarıyor muydu? Bilmiyorum çokta umurumda değil açıkçası. Şımarık değilim sadece onlar ne olduğumu göremeyecek kadar kör hepsi bu.  Bunları düşünürken kendime geldiğimde çoktan ayakkabılarımı giymiştim. Elimde ki eldivenler çok sıcak tutmasa da önümden ilerleyen Sarışın'ın parlaklığı beni ısıtıyordu. Her zamanki gibi kahverengi beresini takmış gri kabanına sıkıca sarılmış halde adımlıyordu. Bense arkasından onun basıp izi çıktığı karda aynı adımları basmaya çalışıyordum. İşte bir nevi kendimi eğlendirmekti bu. Arkasından onu takip etmek, onun gülüşünü izlemek, arkadaşları ile keyifli vakit geçirirken eğlenmesini görmek, bunlar dünyanın en güzel filmini bedava seyretmek gibiydi. İleride eğer ona karşı olan duygularımı fark ederse bunları anlatmak için aslında ne kadar mükemmel olduğunu göstermek için sabırsızlanıyordum. Minik verandamızda, güneş batarken o mor renkli minik saksılarda ki lavantalarımızı sulayacak ben ise sessizce ince belinden kollarımı dolayıp sarı saçlarına sakladığı mis kokusunu içine çekeceğim. 

''Hyunjin! Neredesin lan sarı saçına sıçtığımın çocuğu!''

Kafamı kaldırdığımda yine muhteşem ikili Changbin ile Jisung gelmişti. Bu ikisinin arasında onca öğrenci bir şeyler döndüğünü ima etse de bana göre çok iyi dost oldukları içindi. Çünkü 3. kişilik arkadaşlık gruplarına farkında olmadan 4. hayalet kişi olarak katılıyordum.

''Kesin bugün nöbetçi olduğundan gelesi yoktur.''

''Bak bak zeka küpüne bak kendisi 7/24 iş sahibi milyoner marka işletmecisi ya çok sever zaten çalışmayı.''

Hyunjin'in fevri davranışları çevresindekilerin dikkatini çekerken ben ise sessizce gülümseyerek yanlarından geçip gitmiştim. 

 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Someone to Stay / Seungjin, HyunminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin