''Kiminiz beni oğlum sayesinde tanırsınız kiminizse yaptığım parçalardan. Önemli olan nereden geldiğin değil. Nasıl geldiğindir. Günümüzde çoğu insan çabalamaktan yorulup yarı yolda başladıkları işi bırakıp gidiyor. Fakat sonunda ne olacağını bilmeden, hayatlarını değiştirecek yolların önünü kapatmaktan başka bir şeye yaramıyor. Gözümüzün önüne indirdiğimiz o kara perdeleri biraz kaldırırsak eğer, aslında etrafımızda ki şeylerin yaşanmaya değer olduğunu görürsünüz. İnsanoğlu pes etmeye meyillidir. Kinci ve kıskançtır ama ileriye baktığınızda başarılı olan kişilerin hayatlarında asla pes etmeyip sürekli çalışarak geldiği yerlere hepimiz gelebiliriz.''
Babamın yine saçmalamaya başladığını anladığımda en arkada oturduğum yerden kalkıp çantamı omzuma atarak salonun büyük kapısından kendimi dışarıya attım. Büyük opera salonundan çıkar çıkmaz karın sertleştirdiği zemine bastım. Aklımda bir çok soru işareti bırakan olaylar yaşamama rağmen yine de bir kaç saatlik ötede soğuk havada kantin nöbeti tutan çocuğun neler yaptığını merak ediyordum. Hwang Hyunjin beni büyüleyen tek insandı. İçime kapanık olmamı engelleyen bir Mudita. Her cuma bindiğim otobüsü beklemeye başladığımda omzumda hissettiğim el ile arkama döndüm.
''Hey! Neden yine kaçıyorsun?''
Jeongin karşımda soluklanırken benim için koşturduğunu anladığımda sırtımdaki çantadan hemen su çıkardım ve ona verdim. ''Özür dilerim benim için bu kadar koşmana gerek yoktu.''
Jeongin verdiğim şişeyi tek dikişte bitirdiğinde yakınımızda ki çöpe atıp geri geldi. ''Sadece beni yanından uzaklaştırdığın için endişelendim.'' ''Şimdi habersizce çıktın.''
''Sadece babamın nasihatlarını dinlemek sıkıcı geliyor. Bende okula dönüp...'' Ne diyeceğimi bilemez halde ona baktığımda soran gözler ile vereceğim cevabı bekliyordu. Gereksizce etrafımı saran panik yüzünden aptallaşmam çok alışıldık. ''Sadece kitap okuyorum.''
''Hadi öyleyse gidelim ve beraber kitap okuyalım.''
''Gidelim.''
Gülümseyerek koluma giren çocuğu bir süre izlediğimde elmacık kemiklerinin ne kadar keskin ve gözlerinin ne kadar ışıltılı olduğu dikkatimi çekmişti. Ufacık gülümsemesiyle içinizi sımsıcak hissettirecek türden bir yüz yapısı vardı. Bunca zamandır arkadaşsız olmaya alışsam bile Jeongin sayesinde kendimi hapsettiğim yalnızlık azalmış gibiydi. ''Aşık oldun değil mi bana? Hadi otobüse binelim o zaman daha çok bakarsın.''
''H-hayır saçmalama.'' Ah Jeongin ah içimde tuttuklarımı bir bilsen acaba benden iğrenir miydin?
----
''Diyorum sana ben değilim diye. Kör müsün sen? Sabah kavga edip ne diye parama kıyıp senin için bir şeyler alayım?''
''Serseri gibi konuşma benimle. Sendin işte barışasın geldi demi, demi?''
Sürekli benim için koyduğu sıcak su paketlerini kendisinin koymadığını söylese de onun kadar aptal birisi değildim. Ufak bir sarılma verdiğimde her ne kadar ciddiyetini korumaya çalışsa da sonunda yine üçümüz kahkahalar ile sohbete devam etmiştik.
''Hey-hey köpeği görmek ister misiniz?''
''Ne köpeği be?'' Changbin soran gözlerle bana baktığında onları minik kantinin içinde köşede sıcak su torbasıyla uyuyan siyah beyaz köpeği gösterdim. Jisung omzuma hafif bir yumruk vurup öne atıldığında, uyuyan köpeğin kürkünü hafifçe okşadı. Changbin, Jisung'un yanında ellerini dizlerine koymuş bir şekilde eğiliyordu. ''Bulduğumda ağacın altında kardan neredeyse donacaktı.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Someone to Stay / Seungjin, Hyunmin
Short StoryHwang Hyunjin her zaman bir adım öndeydi. Nafile! Kim Seungmin için bu hiç sorun değildi.