Sana ulaşmak için tüm yıllarımı harcadım! Gidemezsin!
Prem, arkasından gelen adım seslerini işitiyordu ancak hızlanmak için zahmet göstermedi. Akşamın karanlığında ancak bir aptal belasını bulmak için onu takip ediyor olabilirdi. Şu durumda pek bir şey yapamazdı zaten arkasındaki kişi. İşlek bir caddede salınarak yürüyor demek daha doğru olurdu Prem için. Masum yüzünün altında iyi eğitimli, eski bir asker vardı. Bay Kanawut'a bulaşmadan önce orduda görev yapıyordu. Sokak lambalarının huzurlu ışığı altında ilerlemeye devam etti ancak bu takip işinden sıkılmaya başlamıştı.
Aniden durdu ve arkasını döndü. Bir eli belindeki silâhındaydı. Arkasındaki adam şaşkın bir şekilde Prem'e bakıyordu.
"Hey sakin ol! Seni öldürmeye gelmedim."
"Seni aptal Boun! Ben seni öldürmek üzereydim ama!" Sinirli ses tonu Kana'nın deyimiyle "hortlak sevgilisinin" kulaklarına ulaştığında Boun gülümsemiş ve hızla Prem'i kollarının arasına almıştı.
"Senin ne işin var dışarıda?" Sarı saçlı ve yapılı bir vücuda sahip olan adamın kollarından kurtulmaya çalışırken sormuştu.
"Markete çıkmıştım ve seni görünce de peşinden geldim. Amacım seni bir köşeye çekip dudakların kanayana kadar öpmekti ancak senin ne kadar kurnaz olduğunu hesaba katmamışım" dudak büzerek söylemişti bunları. Prem gülümsemesine engel olamadı.
"Benim bir arkadaşıma uğramam gerekiyor. Sana anlattığım plan için ikna edeceğim. Bu yüzden sen önce eve gidiyorsun. Ben işim bitince gelirim" deyip dudaklarına kısa bir öpücük kondurmuştu.
Hah! Bu koca bebek tabi ki mızmızlanacaktı. Ne bekliyordu ki Prem, sözünü dinleyip eve gitmesini mi? Boun gibi yapışık biri için bu durum pek mümkün değildi.
"Hayır! Bende seninle geliyorum. Birlikte ikna ederiz. Zaten Kana yüzünden çok az görüyorum senin yüzünü "
"Hey sözlerine dikkat et. Senin hayatta olman da şu an beraber olmamız da onun sayesinde. Nankör olma" Boun kollarını daha da sıkı sararak yüzünü Prem'in boynuna gömdü. Şu anda bir caddenin ortasında olduklarını, yanlarından gelip geçen insanların tuhaf bakışlarını umursamıyor gibi görünüyorlardı.
"Boun, bu seninleyken ikna edebileceğim türden bir arkadaş değil. Eminim sen onu sinirden deli edersin. Bu yüzden eve git. Geleceğim" Prem güven verici şekilde gülümsemişti. Ne kadar yapışık birisi olduğunu söylese de onun bu hallerini seviyordu.
"Ama-"
"Bu bizim özgürlüğümüz için. Lütfen eve git" yumuşak ses sarı saçlı kişinin inadını kırması için yeterliydi ve Prem bunu biliyordu. Yoksa Boun olmadan tuvalete bile gidemezdi.
"Yine yapıyorsun! Sana şu ses tonunu benimle konuşurken kullanma diyorum. Karşı koyamıyorum işte!" Evet 27 yaşındaki genç adam tıpkı bir çocuk gibi surat asıyordu.
"Evde görüşürüz sevgilim" Prem öpücük atarak caddede ilerlemeye başladı. Arkasında somurtkan bir çocuk bıraktığını biliyordu ve eve döndüğünde onun gönlünü almayı aklına not etmişti.
.
.
Evde yankılanan yüksek ses tezgahtan düşüp parçalanan bardağa aitti. Suppasit olduğu yerde dondu kaldı. Sadece gözünü bile kırpmadan cam parçalarına bakıyordu. Parçalardan biri ayak parmağına saplanmıştı ve kanıyordu ancak Mew bunun farkında değildi. Bardağın çıkarmış olduğu ses onu alıp yıllar öncesine götürmüştü. Fırlatmıştı desek daha doğru olur.
Küçük Mew evlerinin arka bahçesinde elindeki küçük topla oynuyordu. Topu Mew'a annesi almıştı. Kırmızı arka plan üzerinde siyah Panda kafaları vardı. Mutfağın camdan yapılmış kapısı arka bahçeye açılıyordu ve Mew'un annesi mutfakta oturmuş küçük oğlunu izliyordu. Dün gece kocasıyla şiddetli bir tartışma yaşamış ve birkaç saniye olsun huzur bulmak için oğlunu izliyordu. Mew'un kendisine baktığını fark eden genç kadın oğluna gülümseyerek eliyle gelmesi için işaret verdi. Mew gülümseyerek topu eline aldı ve mutfağa doğru ilerledi. O sırada annesi içmesi için Mew'a bir bardak su doldurmuştu. Mew mutfağa giremeden kadraja babası girdi. Şimdi adımları durmuştu küçük oğlanın. Babasından korkuyordu, onu birçok kere dövmüştü çünkü. Gözlerini kapattı çocuk.
Adamın elinde kalın bir sopa vardı ve mutfağa girdiği gibi karısının sırtına indirmişti sopayı. Genç kadının elindeki bardak büyük bir gürültüyle yere düştü. Parçalara ayrılmıştı bardak ama kimsenin ilgisini çekmiyordu. Çocuk hızla gözlerini açtı. Önce yerdeki cam kırıkları dikkatini çekti sonrasında ise acımasızca annesine vuran babası. Gözlerini annesine çıkardı, annesi gülümseyerek bakıyordu oğluna ve 'acımıyor ki' demeye çalışıyordu ağzından kan akarken. Mew dudaklarının hareketini okuyarak anlamıştı ne demek istediğini. Hareketsiz durarak annesinin buğulu gözlerine bakıyordu.
Çalan telefon Suppasit'i geçmişten şu ana getirdi. Kimin aradığına bakmak için elini cebine attı ve telefonunu çıkarttı. Arayan Kana idi. Beklemeden cevapladı.
"Alo?" karşı taraftan yüksek müzik sesi geliyordu.
"Mew! O beyaz kıçını kaldır ve buğaya gelll! Hemenn " deyip kıkırdamıştı Kana. Sarhoş olduğu o kadar belliydi ki kelimeleri düzgün çıkartamıyordu.
"Ne saçmalıyorsun Kana! Sarhoşsun ve bence yeterince eğlenmişsin taksi çağır ve evine git!"
"Hadi ama o beyaz kıçını görmek isti- yani şey o beyaz yüzüğnü görmek istiyorummm hahaha buraya gel!"
"- hey Kana hadi gidelim" Gulf'ın sesine başka bir erkek sesi karışmıştı.
"Hayır! Mew gelmeden gitmeyeceğim! Duyuyor musun Mew? Sen gelmeden gitmem!"
"Gulf yanındaki kimse onunla git. Ben gelemem yapmam gerekenler var." Mew söyledi ancak karşısındaki kişi ne dediğini anlamayacak kadar sarhoştu.
"Kana hadi gidelim, gelemeyeceğini söylüyor. Hem bu gece için eğlenceli planlarım var, bana gidelim." duydukları Mew'da tuhaf bir etki yarattı. Kendisi farkında olmasa da kaşları çoktan çatılmıştı.
"Hayır! Seninle değil Mew ile eğlenmek istiyorum Tee!! Git başımdan ah-" Kana acıyla sızlandı çünkü Tee kolunu çekmek için fazla kuvvet kullanmıştı. Yarın tuttuğu yerde parmak izlerinin olması yüksek ihtimaldi.
Mew duyduğu inlemevari sesle harekete geçti ancak ayağına batmış olan cam parçası yürümesine engel oldu. Ve o sırada da telefon kapanmıştı.
"Siktir! Tam zamanıydı. Nasıl bulacağım ben şimdi onu!" eğildi ve cam parçasını olduğu yerden çıkardı. Bunu daha steril bir şekilde yapardı farklı bir durumda olsaydı tabii. Elini yıkamak için musluğa yöneldi. Mesaj sesi kulaklarına ulaştığında elini kuruluyordu. Aklındaki tek şey Kana'yı nasıl bulacağıydı. Tekrar aramak için telefonunu eline aldığında Kana'dan gelen iki mesajı gördü. Konum atmıştı ve 'Mew kurtar beni kaçırıyorlar! Siktir iki tne Tee var! Yardım et beyaz kıçlı prensfjfk' yazıyordu. Mew gülümsüyordu şimdi. Random mu atmıştı o? Doktor Kana ve Sarhoş Kana arasındaki fark hoşuna gitmişti.
Evden hızla çıktı. Mutfak cam kırıklarıyla doluydu, ayağı hala kanıyordu ve Mew'un aklındaki tek şey Kana'yı bulmak ve yanındaki ırz düşmanının elinden kurtarmaktı. Durup bunları düşünmek için kendine zaman vermedi. Biliyordu ki arayan Kana olmasaydı Mew geçmişin gölgesinden kolayca kurtulamayacaktı.
🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hey! Ayçiçeği • MewGulf
FanficBenim güneş olduğumu söylemişti. Bense onun Günebakan olduğunu söylemeye cesaret edememiştim. Sanırım tek pişmanlığım buydu.