12

250 21 11
                                    

Gulf tepsiye dizdiği kahvaltılıklara baktığında yeterli olduğunu düşündü. Zaten o kocaman cüssesine rağmen azıcık yiyordu ya Kana buna çok şaşırıyordu her seferinde. Tepsiyi alıp salona döndüğünde Bay Güneşin hala uyuyor olması gülümsemesine sebep oldu. Evinde Prem dışında kimse kalmamıştı, Boun'dan dolayı pek kaldığı da söylenemezdi ya.

Gulf hatrına gelen anılarla gülümsemesini genişletti. O iki deli birbirlerinin tamamlıyordu.

Yavaşça Mew'un başucuna çöktü. Elini saçlarına attı. Yumuşak saçları biraz okşadıktan sonra işaret parmağını göz kapakları üzerinde gezdirdi. Ona karşı ne hissettiğini hala çözemese de etrafında olmasından hoşnuttu. Belli ki güneşi de aynı hisler içindeydi.  Ayağa kalktı ve ayağıyla Mew'un bacağını dürttü. Yumuşak görünmek istemediğine karar vermişti bir anda. Davranışları bazen kendisini de şaşırtıyordu.

"Mew, Mew, Mew, Mew...." beyaz tenli olanın adını söylerken ayağıyla iteklemeyi de ihmal etmiyordu. Çok fazla seslenmesine gerek kalmadan Mew gözlerini açtı. Aslında Gulf saçlarını okşamaya başladığında uyanıktı ve Gulf'ın saçlarını okşaması   hoşuna gittiğinden daha fazlası için uyuyormuş gibi yapmaya devam etmek istedi. Ayağıyla dürtmeye başlayana kadar keyif vericiydi.

"Adımı mı ezberlemeye çalışıyorsun? Bay Güneşi tercih ederdim" diyerek sahte bir esnemeyle biraz doğrulmaya çalıştı. Yarası hala taze olduğundan sancılanmıştı ve bir anlığına hareket etmeyi bıraktı. Gulf elbetteki bunu fark etmiş, destek olmak amacıyla elini sırtına atmıştı. Onun arkasına yaslanmasına yardım ederken ne kadar yaklaştığını fark etmemişti. Nefesi beyaz tenli olanın saçlarını okşuyordu.

Mew yerleşince başını kaldırıp Gulf'a baktı. Yüzleri arasında çok az bir mesafe vardı ve bu ikisininde nefeslerini tutmasına yetmişti. Hey bu iki şaşkın adamın kalplerinin yükselen sesini duyabiliyor musunuz? Siz duyamasanız da ikisi de çoktan duymuş ve bir ilâhi gibi olan sesleri dinlemeye koyulmuşlardı . Kana hızlı akan kanının damarlarını zorladığını hissettiğinde göz temasını bozmadan geri çekildi. Bu duygulara kulak vermesinin zamanı değildi henüz.

"Kahvaltını yap, ben eczaneye gidip birkaç ağrı kesici alacağım. Markete de uğrayacağım istediğin bir şey var mı?" Titreyen sesine lanet etti. Adını koyamadığı bu hisler nasıl bu kadar güçlü olabilirdi!?

"H-Hayır bir şey istemiyorum. Teşekkür ederim." Şuna da bakın ayçiçeğinin güneşi de sesini kontrol edememişti. Gulf bunun için şükredebilirdi. Tabi bunun yerine gülümsemekle yetindi ve getirip masaya bırakmış olduğu tepsiyi adamın bacakları üzerine koydu.

"Pekala ben çıkıyorum o zaman."

"Sen yemeyecek misin?" Mew onun yemek yediğini henüz görmemişti. Uyandığından beri sadece kendisiyle ilgileniyordu.

"Ben erkenden yedim. Neyse çıkıyorum ben!"  Gulf arkasını dönüp kapıya ulaştığında Mew dikkatli olmasıyla ilgili bir şeyler söylüyordu. Gulf çocuk değildi kendine mukayyet olabilirdi.

Gulf evden çıktığında Mew yemeğini yemekle meşguldü. Nasılını, niyesini bilmiyordu ancak güneşi olmak istediği adam hayatının tam ortasına kuruluyormuş gibi hissediyordu. Bu korkmasına sebep oldu. Hayır, korktuğu sevmek ya da sevilmek değildi. O babasından korkuyordu. Biliyordu ki Mew'un birini sevdiğini öğrendiği zaman ona hayatı zehir edecekti. Kendi hayatıyla tehdit edildiği yetmiyor gibi sevdiğinin hayatıyla da tehdit etmeye başlayacaktı. İşte Mew tam olarak sevdiği kişinin kendisi yüzünden öldürülmesinden korkuyordu. Bu yaşına kadar kalbine kimseyi almamıştı, esmer tenli olan gelip kapıyı kırana kadar. İçeri girmiyordu ancak kapının önünden de ayrılmıyordu. Sanki önünde görünmez bir engel varmış gibi. Tüm bu düşünceler kalbini sıkıştırmaya başladığında derin bir nefes vermiş ve kucağındaki tepsiyi yavaşça masanın üzerine koymak için hareketlenmişti.

İki gündür burada kalıyordu, kendini toparlayıp gitmesi gerektiğinin de farkındaydı. Daha fazla burada kalırsa babasının dikkatini çekeceğinden korkuyordu. Gitmek için Gulf'ın eve gelmesini bekleyecekti. Ona çok şey borçlanmıştı. Mew iki gündür telefonuna hiç dokunmadığını hatırlayınca koltuğun köşesine sıkıştırdığını anımsayıp oraya ilerlemişti. Telefonunu kapattığı için sakince açılmasını bekledi. 

Gördüğü manzara karşısında şaşırmadı, daha fazlasını bekliyordu Mew. Mew'un babası onu iki kez aramış, yirmi kez de sağ kolu tarafından aranmıştı ve gönderilen tehdit içerikli mesajlar da cabasıydı. Sesli bir iç çekti, ekranı kapattı ve koltuğa uzandı. Kendi hayatını kontrol etmekten bile aciz bir insan olduğu hatırına her geldiğinde pes etme isteğiyle doluyordu. Her pes etmek istediğinde ise annesi gelip sarıyordu hatıralarını. Annesine verdiği sözü çiğnemek istemiyordu.

.

.

Saat öğlen bir'i  bulduğunda sarı saçlara sahip kişi gerinerek yataktan kalktı. Gözleri sevgilisini aramış olsa da onun çoktan evden çıktığını düşünüyordu. Prem asla bu saate kadar yatakta tembellik etmezdi. Bu durum Boun'a özeldi. Banyoya girip işini hallettikten sonra mutfağa ilerledi. Yiyeccek bir şeyler bulmak gibi bir düşüncesi yoktu çünkü Prem her zaman hazır bir sofra bırakıyordu Boun için. Ona sahip olduğu için minnettar hissediyordu, her şeyiyle onun kendisine ait olmasını, onunla özgürce yaşamayı diliyordu. Kapı çaldığında daha yeni eline aldığı kahve bardağını masaya bıraktı ve meraklı adımlarla kapıya ilerledi. Boun'u güzel bir sürpriz bekliyordu kapıda ancak bu kişinin bakış açısına göre değişirdi tabii.

"Selam sevgili hortlak ve eski dostum! Nasılsın?"

Boun iki yıl kadar önce olsaydı karşısındaki bu adamı gördüğü için ne kadar mutlu olacağını düşündü. Şimdi ise sadece saf bir tiksinti hissediyordu karşısındaki uçan kuştan korkan adam için. 

"Biz, senin beni değil de Kanawut denen şerefsizi seçtiğin gün dost olmaktan çıktık. Şimdi hangi yüzle buraya geldin? Beni nasıl buldun demeyeceğim ama senin gibi korkak sıçanlar her şeyi bulabilirler değil mi?" kapıda dikilmiş adamın sahte olan gülümsemesi yüzünden kayboldu. 

"Bu acıttı, her neyse buraya senin gül cemalini görmeye gelmedim. Biraz iş konuşalım ha? Tabi asabi sevgilinden korkmuyorsan!"  

"Seninle değil iş tutmak aynı havayı bile solumak istemiyorum! Şimdi geldiğin gibi git adi piç!" sözlerini bitirdiğinde kapıyı kapatmak üzereydi karşısındaki adam ayağıyla bunu engelleyene kadar. Sinirle kapıyı sonuna kadar açtı ve kızıl saçlı adamın suratına okkalı bir yumruk geçirdi. Tahammül edemiyordu, kendisine ihanet eden hiç kimseye tahammül edemiyordu. 

"Bunu hak ettim galiba. Seninle konuşmam gerekiyor, eğer şimdi beni dinlemezsen asabiyeti gözlerinden fışkıran sevgilin son nefesini alır!" Boun işittikleriyle bir an durakladı. 

"Neyden bahsediyorsun? Prem sana pabuç bırakacak kadar yeteneksiz bir insan değil. Üç dakikan var konuşmak için!" dediğinde ayağıyla ritim tutmaya başlamıştı.

"Beni içeri almayacaksın anlaşılan peki burada da konuşabiliriz."  kızıl saçlarını elleriyle dağıttı ve eski dostunun gözlerinin içine baktı. Bir zamanlar Boun onun için gerçekten değerliydi ve o da Boun için öyleydi. Her şey mahvolmuştu, Kanawut Boun'un kafasına sıktığı gün. 

"Senin Kanawut'un oğluyla beraber hareket ettiğini biliyorum çünkü herkes gittiğinde Gulf gelip seni götürmüştü. Ben gizlice izledim her şeyi. Ölü bir adamla ne yapabileceğini düşünürken senin hala nefes aldığını fark etmem tüm bu zamana kadar attığınız her adımı takip etmeme sebep oldu. Aldığınız nefes sayısını bile biliyorum, Prem'in nerede ve ne halde olduğunu bilmeni sağlayacağım ama önce her şeyi konuşalım" 

🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁

Ağlama, gece gözlerinden akmasın!

Hey! Ayçiçeği • MewGulfHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin