Köpeği Seçenler:

18 2 8
                                    

Yavaşça arkamı dönmem ile onu görmem bir oldu: Bir köpek, hem de dişlerini çıkarmış bana doğru bakıyordu. Biraz uzaktaydı ama bana saldırmak istediği hırlamasından belliydi. En ufak bir hareketimle saldıracaktı.

Bu köpek hiç tekin görünmüyordu, en iyisi kaçmalıydım. O an köpeğe en uzak ve kaçılabilecek en mümkün yer, ormandı. Elimdeki telefonu cebime koydum. Ormana doğru, var gücümle koşmaya başladım. Peşimden havlayarak geliyordu. Köpekler, insanlardan daha hızlıdır, bunu bildiğim için 'Kesin bana yetişecek ve beni yiyecek!' diye düşünüyordum. Bir yandan da kurtulabilmek için ne yapabileceğimi bulmaya çalışıyordum. Önüme de ağaçlar geliyordu, beni yavaşlatıyorlardı. Bir sağa bir sola giderken kalbim güm güm atıyordu. Köpek bana çok yaklaşmıştı, yakın bir zamanda köpek maması olacaktım! Sonumu böyle beklemiyordum, bilmediğim bir ormanda hayvanlara yem olaraktan...

Kalbim yerinden çıkmak üzereyken ve sonuma hazırlanıyorken bir el, beni çekti. Hemen arkasına alıverdi. O hızla, çekildiğim için resmen savruldum. Adam, elindeki tüfekle havaya ateş etti. Köpek, korkup geldiği yoldan geri gitti.

Nefes nefese kalmıştım ve boğazımda hissettiğim bir kan tadı vardı. Ellerim dizlerimdeydi yani eğik bir vaziyetteydim ve nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum. Bugün, o koşu da adrenalinin vermiş olduğu gazla sınırlarımı zorlamıştım. Çıplak ayaklarıma zaman zaman gelen o taşlar, dal parçaları, vs. onların acısını yeni yeni hissediyordum. Adrenalin sağ olsun, o an bendeki acı hissini de kapatıvermişti.

''Merhaba, iyisin değil mi?'' Konuştuğu anda doğruldum ve ancak o zaman ona bakabilme fırsatını buldum. Genç biriydi. Üzerinde Uzun kollu bir tişört , başında pozze türünde bir şapka vardı. Yeşil gözleri ile endişeli bakıyordu. Ev kıyafetleriyle ve çıplak ayaklarıyla köpekten kaçan ben, elbette endişelendirirdim insanı. Düştüğüm şu garip hali ben anlamlandıramıyordum. O ne yapsın?

''İyiyim, sayende şey sayenizde.'' Yaşını genç bulduğumdan sanırım, hemen senli benli oldum adamla. Şu halime bir de utancı, ekleyelim.

''Sana sormak istediğim sorular olsa da yeteri kadar korkmuş görünüyorsun, ileride bir evim var. Yanlış anlamazsan, seni oraya götürüp yardımcı olmak isterim. Çıplak ayaklarınla üşüme daha fazla. '' Bu adam oldukça tatlı görünüyordu ve de ormanda bana yardım etmişti. Ama elinde tüfeği olan ve bu saatte, neden burada olduğunu anlayamadığım bu adam, bana yeterli güveni vermiyordu.

''Bana anayola kadar eşlik edebilirseniz, yeterli olur. Nazik teklifiniz için teşekkürler. '' Bu istediğim şeyi, köpek bir daha gelebilir diye düşünerek istedim. Başka hayvanlar da gelebilirdi ya da başka birileri... O beni anayola kadar götürebilirse eğer telefonum yanımdaydı, arama yapardım ve ailem beni almaya gelirlerdi. Elimi cebime götürdüm, telefon yoktu. Telaşlanmıştım.

'' Ayakkabılarımı sen giy, anayola kadar hasta olursun; bu halde. '' Ayakkabılarını çıkartıp önüme koydu. Ben gerek olmadığını söylesem de ısrar etti ve giymeme yardımcı oldu.

''Merak etme, ayaklarımda çoraplarım var, idare ederim ben.''

''Teşekkür ederim.'' Ona teşekkür ettikten sonra etrafıma bakınmaya devam ettim ve bir şeyler olduğunu anladı.

''Bir şeyini mi kaybettin?'' Telefonum, çok önemliydi. Streslenmiştim.

''Evet, telefonumu bulamıyorum.'' Kendimi, telefonuna bile sahip çıkamayan küçük bir çocuk gibi hissettim. Aslında, düşününce o kadar koşmayla, cebimde kalması da imkansız görünüyordu.

''Geldiğin yoldan gidelim, fener var yanımda. Sen fenerle ararsın, ben de telefonumun flaşıyla ararım.'' Bunu deyip fenerini bana uzattı. Gözüm bir yandan diğer elindeki tüfeğe takıldı. Bu adama bir şey sormaya çekiniyordum. Ancak yardım ediyor olması hoşuma gitmişti.

Beraber telefonumu aradık ve bulduk. Neyse ki sadece üzerinde çizik vardı. Çalışıyordu. Sonra anayola kadar gittik. Giderken yolda ailemi aradım. Buranın neresi olduğunu, o söylemişti bana. Ben de aileme söylediklerini, aynen ilettim. 5, 10 dakika sonra aileme ait olduğunu tahmin ettiğim bir araba, yaklaştı. O sırada yanımdaki adam, kayboldu. Ailemden çekindiğimi anlamış olmalı, onunla beraber görünürsem yanlış anlaşılabilirdi. Ona ayakkabılarını bile verememiştim. Arabaya bindiğimde ailem, benim için endişelendiğinden ve beni soru yağmuruna tutacaklarından dolayı ayağımdakilere bakmadılar bile. Oraya nasıl geldiğimi anlayamadığımı söyledim, gerçekten korkmuştum ve bunu anlamış olacaklar ki konunun üzerinde daha fazla durmamaya karar verdiler.

***

O yaşadığım olayın üzerinden 3 gün geçmişti, o adama minnettarlığımı gösterememiştim bile! Bunun için kendime kızıyordum. O adam sayesinde hâlâ hayattaydım. Hem nazikti hem de anlayışlı. Hatırı sayılır bir çekiciliği de vardı. O akşam çok korkmuştum, tüm o olanlardan dolayı da o adama karşı temkinli davranmıştım. Bu davranışımdan pişman değildim ancak yeteri kadar da teşekkür edememiştim. Ara ara aklıma geliyordu, tadımı kaçırıyordu.

Benim için yaptıklarını düşündüğümde ise gülümsemeden edemiyordum. İyi biriydi, belli ki. Öyle birine rastladığım için çok şanslıydım.

''Kızım, yan daireye yeni komşular gelmiş. İyi insanlar olduklarını duydum. Ara ara avlanmak için ormandaki evlerine, gidiyorlarmış. Onlar için kek yaptım, onu onlara götür. Bir de akşama yemeğe, davetli olduklarını söyle. Yorgunlardır şimdi, yemekle uğraşmasınlar.'' Elime bir poşet tutuşturdu.

''Of, tamam anne.'' Gidip aynada üstümü başımı kontrol ettim, komşuya gitmek için uygundum.

***

Kapıyı çaldım ve biraz bekledim. Kapı yavaşça açıldı. Karşımda gördüğüm adam ise 3 gün önce bana yardım eden adamdan başkası, değildi. O da, ben de çok şaşırmış görünüyorduk ama ikimizde de tatlı bir tebessüm oluşmuştu. Bu olay şans veya tesadüf ile açıklanamazdı. Bu bir kaderdi...

2 Yıl Sonra:

Onun ayakkabılarını yıkayıp saklamıştım. Zamanla, geri verme fırsatını da bulmuştum. Birde onun için; içimi yiyip bitiren o minnettarlığı, ona gösterememe durumuna da çözüm bulabilmiştim. Şuanda karnımda, ona duyduğum minnettarlığın karşılığı sayılabilecek bir mucize, taşıyordum...

BENLİĞİN YANSIMALARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin