Bekçi'yi Seçenler

11 2 0
                                    

Yavaşça arkamı dönmem ile onu görmem bir oldu: Elinde feneri olan bir adam. Ani bir çığlık koptu dudaklarımdan. Karanlıkta; yabancı bir adamı, tam karşımda görmek beni çok korkuttu. Geriye doğru bir adım, attım.

''Kızım, korkma. Ben şuradaki mezarlığın bekçisiyim.( Parmaklarıyla 15m ilerisini gösteriyor.) Seni gördüm, bu karanlıkta tek kalmışsın. Yardıma ihtiyacın olduğunu düşündüm. İyi misin?'' Bekçi mi? Bu beni rahatlatsa da bir mezarlığa yakın olmak beni daha da telaşlandırdı. Benim burada ne işim var?

''Kayboldum, ben. Buranın neresi olduğunu ve buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum.'' Bu adamın dediklerine, inanıp inanmamak arasında kalsam da mezarlık olayından sonra daha bir ürkmüştüm.

''Merak etme, şu ilerde kulübem var. Polise haber vermek için kullandığım bir telsiz var, içinde. Oradan ailene, ulaşırız. Beni takip et.'' Dediğini yapıp onu takip ediyor olsam bile hala içimde bir güvensizlik vardı, bekçiye karşı.

Dediği kulübeye geldik, ayrıca kulübe, mezarlığa giriş kapısının yanında duruyordu.

''Sen burada bekle, telefon edip geleyim.'' Umarım doğru söylüyordur. İçimdeki kötü his gitmiyordu, bir türlü.

Telefonumun şarjı azalmıştı, flaşı kapattım. Ama korkuyordum da. Beklerken telefonumla uğraşıyordum; galeriye, notlarıma giriyordum. Amaç, kafa dağıtmaktı. Bir yandan bekçiye bakıyordum, telefonla görüşmesi bitmiş gibiydi .

Sonra bir kahkaha sesi duydum, duyduğum yöne döndüm. Ay, mezarlığın orayı daha iyi aydınlatıyordu. Korkmuş olsam da oraya baktım ve orada ellerinde şişelerle, yamuk yamuk yürüyen iki adamı; gördüm. Sarhoş olabilirlerdi. Kendime baktım, farkında değildim ama ayaklarım üşümüştü. Hala çıplak olan bu ayaklarla ve ev kıyafetlerimle ben, çaresiz görünüyordum. O sarhoş olduğunu düşündüğüm adamlardan kaçabilir miydim, bilmiyordum. Ve aklımdan türlü türlü senaryolar geçiyordu. Nihayet, bekçi kulübeden çıktı.

'' Kızım, buranın iti kopuğu, sarhoşu eksik olmaz. Sen kulübeye gir, ben onların icabına bakarım.'' Elindeki tabancayı, palaska kemerine sıkıştırdı. Tabanca görmek zaten hiç ürkmüyormuşum gibi(!) beni daha da çok ürkütmüştü. Kulübeye girdim. Sıcacık gelmişti.

Bekçi giderken camdan onu izliyordum. Sarhoş adamlar ona iyice yaklaşmışlardı. Devamlı kahkaha atıyorlardı. Bekçi yanlarına ulaştığında sanıyorum ki onlarla konuşmaya çalıştı. Sarhoş adamların yüksek çıkan seslerini duyabiliyordum ama bekçiyi, duyamıyordum. Duyabilmek için kulübenin kapattığım kapısını, açtım.

'' Size burada ne işiniz olduğunu sordum? Hemen defolup gitmezseniz, bizzat eşlik etmek zorunda kalacağım.'' Mezarlık gibi bir yere bekçi olan insandan korkulur. Cesur olmayan birisi bu işi yapamaz.

'' Sen kimmsiin ? HAHAHA... Nereedeee içeceeğimii sanaa mı soracaağım, lann.'' Başta gevşek gevşek konuşan adam cümlenin sonundaki 'lanı' güçlü bir sesle üstüne basarak söyledi.

''Bana bakın, tepem at..' Cümlesini tamamlayamadan, ellerim ağzıma gitti; çığlığım duyulmasın diye. Çünkü diğer adam, elindeki şişeyi, bekçinin kafasına geçirdi. Bekçi bayıldı ve o iki adam kahkahalarına devam ettiler. Bir de yamuk yamuk yürümelerine tabii.

O sesli kahkahalarından kulübenin kapısını, duymazlar umuduyla açtığım kapıyı, kapattım. Son kısımda biraz gürültü oldu. Eğilmiş vaziyetteydim, görülmek istemiyordum. Kafamı biraz kaldırıp ne yaptıklarına bakayım dedim. O an, biriyle göz göze geldik. Suratındaki iğrenç sırıtışı, gördüm. Elim ayağıma, dolandı. Kapıyı kilitleyebilmem için bir anahtar var mı, diye bakındım. Sanırım, buranın anahtarı bekçide kalmıştı .Kulübede de bekçiye ait cop, düdük, tabanca kılıfı vs. vardı. Copu elime aldım, düdüğü de cebime koydum. kulübeye iyice yaklaşmışlardı. Elim kapının kolundaydı, sıkıca tutuyordum. Kapıya itecek, ağır bir şey de yoktu. Sandalye vardı sadece.

Tam kapının arkasına geldiklerinde aklıma geldi, bunlar sarhoştu, onlardan kaçabilme şansım vardı ama korkaklık etmiştim. Kulübeye saklanmayı tercih etmiştim, onlar ise artık bir kapı, uzağımdaydılar. Deli gibi korkuyordum. Eğik haldeydim, doğruldum. Kapıyı açmalarına izin vermemek için bunu yapmalıydım ancak camdan o pis pis sırıtışlara sahip iki adamı görmek midemi de bulandırıyordu. Sadece bir tanesi kapıyı zorluyordu, o bir tanesine bile yetecek gücüm olmadığının farkındaydılar.

Hemen planımı uygulamalıydım, kapıyı son kez çektim. Sonra yan taraftaki sandalye ile arka tarafta kalan camı kırdım ve indirdiğim sandalyeye basarak can havliyle camdan çıktım. Biri kulübeye girmişti, diğeri ise çıkmaya çalıştığımı anlayıp benim tarafıma doğru gelmişti. Ben de bana yaklaşan adamı şaşırtacak bir hamleyle durup elimdeki copla olabildiğince güçlü, dizlerine vurdum. Sonra kaçmaya devam ettim. Mezarlığın yanındaki araba yolunda koşuyordum. Ama kulübedeki adam, çıkmış; bana doğru koşuyordu. Bu sarhoşlar, nasıl bu kadar hızlanmıştı? Yoksa ben mi yavaştım? Arkamdaki iyice yaklaşıyordu, arkama bakıp duruyor olmak da yavaşlatıyordu, beni ancak ne yapacağımı bilmiyordum. Bir ışık gördüm ileride, bana doğru geliyordu. Onu gördüğüm gibi kendimi yol kenarına attım. Tam arkamdaki sarhoş adam, arabayı görmemiş olacak ki arabaya çarptı. Ben, atladığım yol kenarındaki dallara takılmıştım. Bir yerlerimde belirsiz acılar hissettim. Korkarak ve acıyla arabaya baktım: Bu bir polis arabasıydı!

Bekçinin çağırdığı polisler nihayet gelmişlerdi. Polis geldiğinde olan biteni zorlukla anlatabilmiştim. Yaşadığım şoku üzerimden atamamıştım ve yaralanmıştım da. Omzuma denk gelen dal, oraya baya girmiş gibiydi. Şoktan ve her yerimdeki ağrılardan mı bilemiyorum omzumdaki yarayı hissetmiyordum. Bekçinin durumu iyiydi, başındaki darbe ciddi değildi. Ancak ona, kontrol amaçlı hastaneye gitmesi söylenmişti.

Polisler , tutukladıkları sarhoş adamları arka koltuğa ve beni de ön koltuğa oturttular. Oradan hastaneye gittik. Yol boyu, polislerin verdiği sargı bezini omzuma tutmuştum ve çok uykum gelmişti. Araba da oldukça sıcak gelmişti. Mayışmıştım. Uyumak ise şu durumda korktuğum bir şeydi, hele ki beni bu hale getiren adamlarla aynı ortamda olduğum o anlarda...

Beni, hastaneye getirdiler. Biri de benimle beraber kaldı. Ailem gelene kadar bana destek olmak için. Onlar sayesinde kurtulmuştum. Hastanede ise yaralarıma gerekenler yapılmıştı. Ailem de olabildiğince hızlı bir şekilde yanıma gelmişti. Sonrasında olanların rüya olmadığını kavrasam da o mezarlığın oraya, nasıl geldiğimi anlayamamıştım. Uyumaya da korkuyordum, rüya görmek de korkutuyordu artık. Ancak ailem yanımdaydı ve sakinleştirici yemiştim. Bu noktadan sonra uyumak kaçınılmazdı...

BENLİĞİN YANSIMALARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin