Hayat hepimizi bilinmezliğin en derinlerine doğru sürüklüyordu. Neyin peşinde olduğumuzu bilsek, sonucun ne olacağını bilsek savaşmak bu kadar zor olmazdı. Değecek mi, değmeyecek mi biri bunu bize fısıldasa, gücümüzü toplamak çok daha kolay hâle gelirdi. Şimdi bilmiyorum. Neyi, ne uğruna ve neden yaptığımı bilmiyorum. Sadece yapıyorum, çabalıyorum, mücadele ediyorum. Belki kendime bir şeyleri kanıtlamak için, belki de onun himayesinden çıktığımı gün geldiğinde onun gözüne sokmak için. Bilemiyorum.
Dalgın bir şekilde elimdeki bardağı bezle kurularken Oğuz'un sesini duydum. "Pera, Ahmet Bey seni çağırıyor."
"Hemen mi?" dedim.
"Evet, şimdi gelsin dedi."
Hakan'a baktım, onaylayan bakışını görünce aceleyle aşağıya indim. Ahmet Bey kolay kolay kimseyi yanına çağırmazdı. Artık haftalık almaya başlamıştım ve elden veriyordu ama haftalık günüm gelmemişti. Gözlerim Arın'ı arasa da göremedim ve kapıyı tıklatıp onay aldıktan sonra içeriye girdim. "Buyrun Ahmet Bey, beni istemişsiniz?"
Elindeki puroyu kültablasına koydu ve nefesini dışarı üfledi. Oldum olası puro kokusundan hoşlanmazdım ve öğürmemek için kendimi zor tuttum. "Pera, bazı işlemler için nüfus cüzdanına ihtiyacım var."
Neyime neyime? Hay şansıma edeyim. Benim de yalanım buraya kadar sürerdi zaten. Hayatım dizi olsa ismi 'Şanssızlar Gülü' olurdu. "Şey, ne gibi bir işlem? Sigorta istemediğimi belirtmiştim ve siz de zaten yapmayacağınızı söylemiştiniz."
"Sen beni mi sorguluyorsun küçük hanım?" Anlamıştı. Bakışlarından ve ses tonundan bu bariz bir şekilde anlaşılıyordu. Sözüne devam etti. "Girişini yapmak durumundayım."
Böyle bir şey yapmayacağını ve kontrol etmek istediğini ikimiz de biliyorduk. Arın mı söylemişti? Çünkü ondan başka gerçek ismimi bilen kimse yoktu. "Arın'la mı konuştunuz?"
Tek kaşını kaldırdı. "Ne hakkında?"
İyice işkillenmişti ve benim kaçacak tek bir deliğim yoktu. "H-hiç."
"Verecek misin?" derken sıkılmış bir ifadeyle bakıyordu.
Gözlerimi yumarak derin bir nefes alıp verdim. "Ahmet Bey, benim öncelikle sizinle konuşmak istediğim bir şey var."
Bunu bekliyormuş gibi sakince başını salladı. Devam et anlamına geldiğini biliyordum. Ama kalbimin üstünde inekler hopluyordu sanki. Korkuyordum, işimi kaybedeceğim gün be gün ortadaydı. Hiçbir hayalim gerçekleşmeyecekti. "Gerçek ismim Pera değil."
Çarpık bir gülüş attı. "Biliyorum, Masal."
Masal.
Üzerime çullanan ani sinirle yumruklarımı sıktım. "Arın söyledi değil mi?" dedikten sonra gözlerimi devirdim ancak birkaç saniye cevap alamayınca Ahmet Bey'e çevirdim bakışlarımı.
"Arın biliyor muydu? Siktiğimin çocuğu." Arın söylememişti. Hassiktir.Şimdi gerçek anlamda sıçtın. Ağzına tükür Masal. Nasıl yaparsın bilmiyorum ama yap. "Bu konuyu sonra konuşacağız. Neden yalan söyledin?"
Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim ve önüme gelen saçlarımı da geriye attım. Kendime sakin olmamı tembihledikten sonra "Bu uzun bir hikaye, oturabilir miyim?" dedim.
Eliyle masasının önündeki koltuğu gösterdikten sonra purosundan bir nefes daha çekti. "Ahmet Bey, inanın kişisel meselelerimle sizi sıkmak istemem ama ipin ucunu yakaladığınıza göre devamını da öğreneceksiniz ve bunu benden öğrenin. Bakın, ben evden kaçarak buraya geldim ve çok geçerli sebeplerim vardı. Bu yüzden ailemin bana kesinlikle ulaşmalarını istemiyorum. Daha doğrusu babamın." Onu anımsamamla sinirlenmem ve sinirle nefesimi sesli bir şekilde dışarı vermem bir oldu. Birkaç saniye bakışlarımı Ahmet Bey'den kaçırıp kendime gelmeye çalıştım. "Biliyorum, istese beni yine bulacak ama ismimi farklı söylememle en azından birkaç gün daha kazanabilirim diye düşündüm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF.
Teen FictionAraf ne idi? Cennet ve cehennem arasında kalan tepeydi. Bir tarafında huzur, bir tarafında korku. Belki kaçıştı cennet; belki de kalış ve ben şimdi ya cennete girmeye çalışırken engelleniyordum bir şeytan tarafından; ya da cenehheme giden yolda bir...