Öncelikle bugün pek çok kişinin hayatını çok önemli -belki en önemli- şekilde etkileyecek olan YGS lanet sınavı vardı. Giren herkesin umarım çok iyi geçmiştir, umarım hayallerinin yarısını gerçekleştirmişlerdir. Ama yok zorduysa da herkese zordu boşverin! LYS çok daha önemli. :)
Hepinizi çok seviyorum, iyi okumalar. :)
Müşterilerle ilgilenirken bir yandan da kulağım barın grubunun çaldığı şarkıdaydı. Önceden birkaç kere dinlediğim sonra da hafızamın en ucra köşelerinde saklanmış olan bi şarkıydı. Demir Demirkan'dan doldur kadehleri şarkısı.
"Bebek yüzlü doğal afet,akrep burcu ufak tefek. Sarı saçlı şeytan melek. Göründüğünden genç ve soğuk." Akrep burcu olmamam ve olgun göstermemem dışında bana ne kadar uyuyordu. Özellikle rol olarak seçtiğim mutlu, sıcak kanlı kızın koca bir yalandan ibaret olması. "Barın arkasında aslı, gözleri puslu puslu. Barın arkasında aslı, gecenin yabancı dostu. Doldur tekrar tekrar, doldur tekrar tekrar. Doldur kadehleri, yorgun yürekleri, son gecemmiş gibi sanki. Doldur kadehleri,yorgun yürekleri, haydi avut beni, son kez gibi." Kafamı kaldırdım ve bir anda hiç beklemezken Arın'ı yakaladı gözlerim. Sanki bunu hissetmiş gibi birkaç saniye içinde gözleri gözlerimi buldu. "Yıka kirli kadehlerle,yıka günahlarımı..." Kaşları çatıldı şarkının son sözünü duymasıyla. Ama gözlerini benden ayırmıyordu. Aramızda hayali bir köprü kurmuştu sanki. Ağır geldi bu bakışma ve ben çektim bakışlarımı. Hakan'dan izin isteyip tuvalete gittim ve kusan kadınların öğürme seslerini duymamaya çalışarak, makyaj yapan kadınları itekleyerek lavaboda kendime yer açtım ve aynada kendimle bakıştıktan sonra soğuk suyu açıp suyu yüzüme vurdum.
Kendine gel Masal. Ne sen o şarkının yazıldığı kızsın, ne de Arın günahlarının yıkanmasını bekleyen adam. Kendine gel.
Anlayamıyordum. Bu şarkıda, bu adamda, bu barda, bu meslekte, bunların hepsinin birleşiminde beni bu kadar etkileyen, mantığımı devre dışı yapan nokta neredeydi, bulamıyordum.
Aynada sinirli gözlerle kendimle bir kez daha bakıştıktan sonra, peçete alıp ellerimi kuruladım ve tekrar bara girdim.
Kendimi işin yoğun temposuna bırakmışken Arın geldi. Şu an görmek istediğim en son insanken, gelip karşımdaki bar taburesine oturdu. Hiç oralı olmayıp müşterinin siparişini verdikten sonra "Masal," diye seslendiğini duydum ve beynimden vurulmuşa döndüm. Gözlerim hemen Hakan'ı aradı ama oralı olmamasından duymadığını anladım.
Kısık sesle ve dişlerimin arasından "Pera diyecektin herhalde?" dedim.
"Hayır, aptal demek istemiştim. Gerçekten ciddi bir soru soracağım?"
Ne kadar şu an onunla muhattap olmak istemesem de merakıma yenik düşmüştüm. Gözlerimi devirdikten sonra "Sor," diyerek ciddiyetle yüzüne baktım.
Dişlerinin arasından "Bana bir daha gözlerini devirirsen, sonucunu kötü ödersin." dedi."Diyecektim ki, bu aptallığın doğuştan mı yoksa sonradan mı oldu?"
İçimden bir küfür savurduktan sonra "Of Arın, işim gücüm var. Defol şuradan." dedim ve bira isteyen adam için fıçıdan bira doldurdum. Ben zaten sinirliyim gelmiş bir de dediği şeye bak. Ciddi bir şey zannetmiştim.
Bir anda soğuk bir şekilde -ondan bekleneceği gibi- "Ahmet abi bizi istiyor." dedi.
Tek kaşım yukarı kalktı ve gerçekten aptal gibi bakarak "Bizi mi?" dedim. "Dün geceki olayları mı anlattın, çocuk gibi?"
"Aptal olan sensin, ben değilim. Yani tabiki anlatmadım. Gittiğinde öğrenirsin, yürü."
"Ama iş-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF.
Ficção AdolescenteAraf ne idi? Cennet ve cehennem arasında kalan tepeydi. Bir tarafında huzur, bir tarafında korku. Belki kaçıştı cennet; belki de kalış ve ben şimdi ya cennete girmeye çalışırken engelleniyordum bir şeytan tarafından; ya da cenehheme giden yolda bir...