~2 Gün Sonra~Ahmet Bey'in yazdığı adresle güçlükle de olsa evi bulmuştum. Adresin yazılı olduğu kağıdı verirken evin anahtarını da vermiş ve "Bu aslında benim anahtarım, dedim ya Arın oğlum gibidir ve istediğimde giderim. Sormam bile. Ama artık orası senin de evin ve böyle bir şey yapma lüksüm yok. O yüzden al bu anahtarı, artık senin anahtarın," diyerek babacan bir gülümseme yollamıştı. Ahmet Bey bu konuyu Arın'la konuştuğunu söylese de o günden sonra Arın'ı hiç görmediğim için konuşma fırsatı bulamamıştım.
Apartmana bir göz gezdirdim. Demekki yeni evim üç katlı, mavi bir binaya ait olacaktı. Bakışlarımı indirdikten sonra merdivenleri çıktım ve dış kapısının deliğine anahtarı soktum, başta yanlış kısma çevirsem de sonra doğru yolu bulup açmayı başarmıştım. Arın bunu görse kesin aptal derdi. Kapıyı kapattıktan sonra deri montumun kolunu hafif sıvayıp saate baktım. Henüz saat 11'di. Hava kararana kadar işlerimi halledip annemi almaya gidebilirdim.
Her şey güzel olacak, güzel olmak zorunda. Sakin ol.
İkinci kata çıktım ve daire dörtün kapısının yuvasına anahtarı takarken bir yandan da dua etmeye başladım. Heleki evdeyse bitmiştim zaten. Belki temizliği gördükten sonra yumuşardı ama şu an yüzleşmek zor olacaktı.
Şu an bu adamla aynı evde yaşayacağıma inanamıyordum. Daha doğrusu birnevi emri vaki yaparak onu iyice bardaki odaya mahkum edeceğime.
Yuvanın sadece bir dönüşten sonra açıldığını görmemle Arın'ın evde olduğunu anladım. İşte benim şansım. (!)
Kapıyı ardına kadar açtıktan sonra temkinli bir şekilde gördüğüm yerlerde göz gezdirdim ama hödük herifle karşılaşmadım. Tamam, bu iyiye işaretti. Belki de sadece kapısını kilitlemeyi unutmuştur.
Anahtarı yuvadan çekip korkak adımlarla içeri girdim ve kapıyı sessizce kapattıktan sonra eve göz gezdirmeye başladım. Beni karşılayan karemsi bir holdü. Sağ ve sol duvarda ikişer, tam karşımda da bir kapı vardı. Muhtemelen iki oda bir salon olan bir evdi. Gri tonlarının hakim olduğu ev, köpek bağlasan durmayacak bir şekilde kokuyordu. Arın'ın evde olmadığı kesindi, yoksa bu kokuyla kesin ölmüştü.
İçeriden gelen ve kendini duyurmaya çalışan tiz televizyon sesi yanıldığımı gösterdi ama Arın'ın sesi gelmediğine göre gerçekten ölmüş olabilirdi. Evine biri geliyor ve fark etmiyor! Tanrım, henüz bir ölüyle karşılaşmak için çok gencim...
Sırt çantamı sırtımdan çıkarıp yere bıraktıktan sonra sesin geldiği odanın kapısını açtım ve anladım ki aslında televizyon hiç de kısık seste değilmiş, kapının yalıtımı iyiymiş. Arın'ın horultusunu bastıracak kadar iyi. Horlama diyebileceğim kadar yüksek sesler çıkartmasa da sessiz olmadığı kesindi. Ama cam açıktı, battaniyesini de ayaklarının dibine göndermişti ve ev Sibirya'dan kopup gelmiş gibiydi. Üstelik kısa kollu, kol kaslarını sergileyen dar siyah bir t-shirt ve kısa, siyah bir boxer ile yatıyordu. Gözlerini hemen o kocaman şeyden al Masal!
Gözlerimi kaçırmayı başardıktan sonra montumun fermuarını çektim ve camı kapatmak üzere cama doğru yürürken ayakkabımın açıldığını fark etmediğim bacağına basmamla yere doğru kapaklanmam bir oldu. Refleks olarak kahve masasına tutunurken ucunda duran cam bira şişesine elim çarptı ve o da yere kapaklanarak yüksek ses eşliğinde parçalara bölündü. "Ahh!" Çığlığımı da engelleyememiştim.
Tahtalıköy yolcusu kalmasın. Son duanı et Masal.
Korkuyla gözlerimi yummamla "Hassiktir," sesini duymam bir oldu. Bu sefer benim her zaman içimden ettiğim küfrü, korkuyla Arın etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF.
Teen FictionAraf ne idi? Cennet ve cehennem arasında kalan tepeydi. Bir tarafında huzur, bir tarafında korku. Belki kaçıştı cennet; belki de kalış ve ben şimdi ya cennete girmeye çalışırken engelleniyordum bir şeytan tarafından; ya da cenehheme giden yolda bir...