Ben bu bölümü yazarken çok eğlendim ve gerçekten çok içime sindi. Umarım hepiniz beğenirsiniz. Arın'ın sırrı açığa çıkıyor -bir kısmı da olsa- :) Yaren'e multimedya için tekrar çok teşekkürler :)
Ateş kimdi, kendini ateşe atan kimdi? Ateş yakar mıydı ve aynı anda üşütür müydü içimi? Ben miydim ateş, yoksa kendimi mi ateşe atıyordum? Yanıyor muydum, üşüyor muydum? Hissizlik de mümkün müydü?
Ben kimdim? Neydim? Nedendim? Yalan mıyım, yalancı mı, kanan mı?
Arın kimdi, Emir neydi? Kendimin kim olduğunu bulamazken onları bulmam olanaksız değil mi?
Katil mi haklıdır yoksa ölen mi? Katil miydim ben ölü mü? Kurşun muydu Arın, yoksa ölüm mü? Masum muydu Emir yoksa suçlu mu?
Kalemimi defterimin yanına bırakıp, yazdıklarıma göz gezdirirken güldüm. "Saçmalamayı özlemişim anne, bir görsen neredeyse 'Alp er Tunga öldi mü, Issız ajun kaldı mu' ya bağlacaktım" dedim ona dönerken. Yatağımda bana bakmış gülümsüyordu. "Boşuna öyle bakma okumam!" dedim şımarıkça gülerken. Biraz onu izledikten sonra ciddileştim. "Aklında çok soru var değil mi?" Tebessümüm silinmişti yüzümden. Annemin yattığı yatağın kenarına oturdum ve elini ellerimin içine aldıktan sonra bir öpücük kondurdum. Ama artık busem bile temiz gelmiyordu bana. Gün geçtikçe o kadar çamura bulaşıyordum ki, temiz kalan bir busem bile kalmamıştı sanki. "Sen beni merak etme annem. Senin aklın bende kalmasın. Sana söz veriyorum, babamdan kurtulacağız. Sonsuza dek. Şimdi de kurtulduk sayılır. Bizi koruyorlar." Bakışlarımı ellerimizden çekip gözlerine çevirdim. "Yeni bir düzen kuracağım ikimize. Bana biraz zaman ver, olur mu canımın içi?" Yüzünü okşadım. "Seni çok seviyorum." Yanağımı ıslatan gözyaşımı hızla sildim ve neşeyle ayağa kalktım. Ellerimi havaya kaldırarak çevremde döndüm, evi göstermeye çalışarak. "Eee, yeni ve geçici evimizi beğendin mi?" Bir kere kırptı gözlerini. Bu evet anlamına geliyordu.
Gülümserken kapı tıklandı ve cevabımı beklemeden açıldı. Arın kafasını içeriye uzattı. "Yemek yaptım, haydi gelin." Yaşadığım şokla ağzım yarım metre açılmıştı. Gerçek miydi bu? Arın? Yemek? Yaptı? "Ne var?" dedi kaşlarını kaldırırken dişlerinin arasından, anneme duyurmak istemiyormuş gibi.
"Pardon? Az önce yemek yaptım mı dedin?"
"Evet. Hem annenin gelişine, hem de Selim'in defolup gidişinin şerefine."
Arın Çelebi karşımda dikilmiş, bana neden yemek yaptığını anlatıyor. Bense ona bönbön bakmakla meşgulüm. Çünkü biri gelip uzaylıların dışarıda beni beklediğini söylese daha az şaşırırdım. Tabi şaşırılacak bir diğer mevzu Arın'ın yemek yapabilmesiydi.
"Daha dikilecek misin öyle aptal aptal bakarak?" dedi sıkılmış bir ifadeyle. "Zaten bir daha tekrarlanmayacak, merak etme."
Tekrarlansa şaşardım zaten. "Sen yemeğe başla, ben anneme burada yedireyim."
Bakıcı biz varken evde olmayacağı için bu görev bana kalmıştı. Zevkle gerçekleştirecektim tabiki.
"Ben sandalyesiyle masaya gelir diye düşünmüştüm pardon." Kafasını kaşıdı akıl karışıklığıyla. "Henüz biraz bilgisizim. Ama araştırmalarıma devam ediyorum," dedi ve bakışlarını anneme çevirdikten sonra samimi bir şekilde tebessüm kapladı suratını. Bana bile bunca zamandır böyle baktığını zannetmiyorum. Anneme böyle bakması bana bakacağından daha çok memnun etmişti beni. Annemi kabul etmeyebilirdi. Oysaki ilk dediğim andan beri bununla ilgili hiçbir şey söylememişti. "Sen annene yedir, seni bekliyorum." dedi ve cevabımı beklemeden dışarıya çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF.
Genç KurguAraf ne idi? Cennet ve cehennem arasında kalan tepeydi. Bir tarafında huzur, bir tarafında korku. Belki kaçıştı cennet; belki de kalış ve ben şimdi ya cennete girmeye çalışırken engelleniyordum bir şeytan tarafından; ya da cenehheme giden yolda bir...