12. Bölüm; Acımak

857 69 7
                                    

Yaşadığım büyük şokla tüm baş ağrımı unutup, bir kutu ilacı çantama atıp aceleyle evden çıktım. Kapıyı ardımdan kapattığım an titreyen ellerime hakim olmaya çalışarak rehberimden Ahmet Bey'i buldum ve aradım. Kısa süreli bir çalışın ardından Ahmet Bey telefonu açmıştı. "Efendim?"

"Ahmet Bey. Sizinle çok acil konuşmam gerekiyor."

"Konu nedir?" Sesi benimkinin aksine çok sakindi.

"Arın."

"Kızım biliyorum anlaşamıyor-"

Aceleyle sözünü kestim. "Hayır hayır, öyle bir şey değil."

"Tamam şirkete gidiyordum ama bara uğrarım oraya gitmeden. Odamda beni bekle."

"Tamam Ahmet Bey, 15 dakika içinde oradayım."

Bara nasıl koştuğumu bilmiyordum. Ahmet Bey'in tüm bunlardan haberi olmadığına o kadar emindim ki. Bir yandan da aklımın bir köşesinde Arın ilaçları kullanmayacaksa neden doktora gidip bu ilaçları aldı sorusu yatıyordu. Belki de Ahmet Bey biliyordu ama ilaçları kullanmadığını bilmiyordu.

Bardan içeri girdiğimde koşuşturmadan anladığım kadarıyla temizlik yapılıyordu. Hiçbirini umursamadan hızımı kesmeden aşağı kata indim. Ahmet Bey'in kapısını açıyordum ki, yan odanın kapısı açıldı ve dışarı Arın çıktı. İşte o anda başımdan aşağı kaynar su dökülmüş gibi oldum, çünkü şu an yüzüme bakan bu adamın hasta olduğunu anca kavrayabiliyordum.

İçimde bir uyuşma vardı sanki. Dışarıdan bu kadar güçlü görünen bir adamın psikolojisinin bozuk olması o kadar saçma geliyordu ki. Dışı güçlü bir adamken içi çocuktu sanki. Dengesizlik hastalığına yakalanmış bir zavallıydı o. Yüzü düştü ve ifadesi her geçen saniye yerini sinire bıraktı. Biraz daha sinirlenirse burayı cehenneme çevirebilirdi. "Neden bana öyle bakıyorsun?"

"Nasıl bakıyormuşum?"

"Acır gibi."

Acır gibi. Anahtar kelime. Hayır Masal, ona acımayacaksın. İlk kuralın bu olmalı. "A-acımak mı?" dedim gülmeye çalışarak. "Kendime acıyorum, sana değil." Tam da yalan sayılmazdı. Neye elimi atsam bir zorlukla karşılaşıyordum, birçok insanın karşılaşamayacağı zorluklar. Canım yanıyordu artık. Kolayın zevkine hasrettim. Değildim aslında, bir insan tadını bilmediği bir şeye nasıl hasret kalabilir? İnsanın canı yemediği yemeği çeker mi hiç?

Yüzü biraz aydınlanmış gibiydi. "İddiayı kaybettiğin için mi?" dedi beni düşüncelerimden sıyırırken "Bence de korkmalısın," derken yüzünde zafer kazanmış bir ifade vardı.

Bir dengesizlik belirtisi daha. Bir dakika kadar önce yüzü sinirden patlayacak gibiyken şimdi gururluydu.

Gözlerimi yüzünden kaçırıp, ne yapacağımı bilemeyerek yüzümün önüne düşen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım ve bakışlarımı yere çevirdim. "Ben-bence de." Kekelemeyi kes Masal! Oyuncusun sen! Artık Arın'a karşı da oyuncusun.

Birkaç saniye gözlerimi yumup kendime sakin olma telkini verdikten sonra bakışlarımı yerden kaldırıp yüzüne baktım. "Cezam neymiş?"

Sorumu duymamış gibi baştan aşağıya süzdü beni. "Sende bir haller var?"

Gözleri arasında mekik dokudu bakışlarım. "Hayır bir şey yok."

"Rengin de solmuş, iyi değilsin?" Yüzümün her santimini ezberlercesine mimiklerimi ölçüyordu.

"Başım ağrıyor da," dedim yine gözlerimi kaçırmama engel olamadan.

Bir şeylerden şüphelenmiş gibiydi. "Başın ağrıyorsa bu saatte neden buradasın? Daha saat çok erken. Buraya gelmen için üç saatin var."

ARAF.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin