İlk bölüm hepimize hayırlı uğurlu olsun. Umarım beğenirsiniz. Okuyan herkese şimdiden teşekkür ederim. Kendimi geliştirmem adına olumsuz da olsa yorum yaparsanız çok mutlu olurum :)
O çifte güvenmiştim. Onları hiç tanımadan onlara güvenmiştim. İçimdeki garip dürtü onları izlememi emrediyordu ve bu yaşıma kadar mantığımın dışına çıkıp o içimdeki dürtüyü asla dinlemeyen ben, bu gece asla mantığıma yer vermeyecektim. Belki biraz sarhoş olurdum gecenin sonunda, kim bilir. En azından bu gece para vermeme gerek kalmadan soğuktan korunabilirdim. Ellerimi cebime attım ve basit görevime devam ettim.
O çiftle aramızda yaklaşık on adım vardı. Başlarını eğerek kapıda bekleyen adama selam verdikten sonra içeriye girdiler. Ben de bu sırada barın ismine bakıyordum. ZI’BAR. Tamam akıllıca bir isimdi. Benden çıkmayacak kadar akıllıca.
Barın önündeki iki basamağı tırmandım ve az önceki çifti taklit ederek adama başımı eğerek selam verip içeriye adım attım. Ancak adımlarımın devamını engelleyen küçük bir detay vardı. Kolumu tutan güçlü bir el. Başımı kaldırdığımda simsiyah gözlerle karşılaştım. Siyah göz rengi olmaz diyen bilim adamının aklına tüküreyim. Hayatında bu adamı hiç görmüş müydü acaba? Öyle bir bakışı vardı ki, insan o anda korkudan ölmek istiyordu. Acaba yıllardır aranan seri katildim de bu adam beni kovalayan baş komiser miydi?
Saçmalamayı kes Masal.
Sivri bir çenesi ve beni orta yerimden çatlatacak düzgünlükte hokka bir burnu vardı. Başımı kaldırıp bakmamdan tahmin edeceğim üzere boyu 1,85 civarlarındaydı. Deri montu ile asiliğini beyan ediyor gibiydi.
Adamın sinirli bakışlarının yüzümde dolaştığını fark etmem uzun süremi almıştı. Bir açıklama mı bekliyordu? Asıl açıklamayı kendisi bana yapmalıydı! Beni neden tutuyordu? “Buraya giremezsiniz, küçük hanım.”
Akılda mı okuyorsun, yoksa ben mi aklımdakini yüzüme yansıtabilecek kadar aptalım?
Bir şey demeden adamı biraz daha inceledim. Otuzlarının başlarında görünüyordu. Bu bana küçük deme hakkını ona vermezdi. Kesinlikle vermezdi! “Küçük olduğumu da nereden çıkarttınız?”
“İlk önce şapkandan, sonra saçlarından ve küçücük suratından.”
Şapkamı hatırlamaya çalıştım. Bordo renkli, delikli bir bereydi. Saçlarımı iki örgü yapmıştım en son. Aklıma tüküreyim! Bara geldiğim şekle bak. Adam haklıydı. Zaten çevremdeki gerizekalılar küçük gösterdiğimi yüzüme vurup durmaktan başka bir halt bilmiyorlardı. Peki, ama hak verdiğimi sana çaktıracağımı zannediyorsan yanılıyorsun hödük herif! “Yirmi dört yaşındayım.” Yani iki yıl sonra yirmi dört olacağım. Gururum yediremedi kendine, yirmi iki demeyi.
Adam dalga geçer bir gülüşle baktı suratıma. “Kimliğin?”
Şimdi yandın Masal. Yalanının uçurumun kenarına geldi. Ama yine de pes etmeyecektim. Hayata karşı pes etmemeye burada, bu noktadan başlayacaktım. “Yanımda değil.”
Tek kaşı yer çekimine meydan okudu. “Giremezsin o halde.” İtiraz istemeyen bir ifadesi vardı ve geriye doğru çekti beni. Beni!
“Yirmi dört yaşındayım diyorum sana!” diye cırlamamla sesimden tiksinmem bir oldu. Adam sırf bu sesi bir daha duymamak için gir diyebilirdi mesela.
“Kızım, beni uğraştırma. Defol git buradan!”
Sinirimin tüm damarlarımda akan kanıma karıştığını hissetmiştim. Bir gecede iki kere kovulmak, fazla gelmişti gururuma. Bu gece, buraya gireceğim! Girmezsem bana da Masal demesinler! “Tamam, belki de nüfus cüzdanım yanımdadır!” Adamın sıkılmış bakışları eşliğinde çantasımı önüme aldım ve cüzdanımı çıkarttım. O sırada yanımdan geçen bir çift elini kolunu sallaya sallaya içeri girdi ve bu sinirlerimi iyice bozdu. Neydi onlardan eksiğim?! Fazlam bile vardı; mesela iki örgüm. Ne var, insan bir düşünür belki bu kız apar topar çıktı diye!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF.
Teen FictionAraf ne idi? Cennet ve cehennem arasında kalan tepeydi. Bir tarafında huzur, bir tarafında korku. Belki kaçıştı cennet; belki de kalış ve ben şimdi ya cennete girmeye çalışırken engelleniyordum bir şeytan tarafından; ya da cenehheme giden yolda bir...