16. Bölüm; Yıka günahlarımı

960 68 15
                                    

Bu hikayenin temelleri, aklımdaki yer edinişi bu şarkıyla başladı. İlhamım oldu diyebilirim. O yüzden bu şarkıya bir vefa borcum vardı. Bölümde uzunca geçicek, o yüzden multimedyaya da ekliyorum. :)

Korkum artmıştı. Her geçen saniye, olanları idrak edip tam olarak anladıkça korkum büyüyordu. Kendin için korkmak kolay, zararsız. Peki arkanda bırakacakların için korkmak? İşte bu korkunun en zorlu kısmıydı. Önceden soracak olsaydım kendime, ölümden korkuyordum evet. Ama kaçacak kadar değil. Ölmeden önce yaşayacağım hayat ölüme değecek bir hayat olacaksa, sonunda ölüm olduğunu bilsem de kaçmazdım. Ama şimdi ölmekten korkuyordum. Öncesinde yaşayacağım güzel hayata rağmen. Çünkü artık arkamda darmadağın bırakacağım bir Arın olduğunu biliyordum. Ölmemek için söz verdiğim bir Arın olduğunu biliyordum. Ben de ölürsem, geçmişteki o ölümün kaçtığı izlerinin onda tekrar hayat bulacağını biliyordum. Artık yaşamak zorundaydım. O yaşasın diye, ben yaşamak zorundaydım.

Barı boşverip motora atlayıp Beşiktaş sahiline indik. Konuşmadan. Sessizliği dinliyor, ona kulak veriyorduk. Sessizliğin anlattığı çok şey vardı.

Bu kez daha sıkı sarılmıştım motordayken Arın'a. Başımı sırtıma yaslamıştım. Şu an motordan korkmuyordum. İçimde motor korkuma güleceğim kadar başka büyük korkular büyüyordu.

Geleceğe dair veresiye bir veda sarılmasıydı bu. Korku dolu, sevgi dolu. Beynim başka bir şeyi düşünemiyordu. Tek gerçeği ölüm olmuştu.

Motordan indiğimizde Arın elimi tuttu. Avcunun içinde kayboldu küçücük elim. Kalbimde oralarda bir yerde eriyip gitmişti. Yüzüne baktım, her gün yaptığı sıradan bir şeyi yapıyor gibiydi. Çok bir önemi yoktu onun için. Benim için de olmamalıydı, çünkü biliyordum aslında orada tuttuğu benim elim değildi. Hayalinde, adını bile bilmediğim o kızı canlandırıyor, onun elini tutuyor gibi hissediyordu.

Banklara ulaştığımızda bıraktı elimi. Bir saniye önce alev alev yanan elim bıraktığı an buz tutmuştu sanki. Neydi bu, aşk mı? Mantığa sığıyor muydu, aşk olması?

Oturdum sessizce yanına. Biliyordum ki sessizliğe kulak vermek istiyordu. Eşlik ettim ona, tüm dikkatimi verdim insanların gürültüsünde saklanmayı beceremeyen o sessizliğe. Gözlerimi yüzünden ayırmayı becerdim. Karşımdaki denizi izliyor gibi davrandım. Bilmiyordu ki ölümün korkunç hayalini izliyordum.

Gürültünün içinde itinayla bulduğumuz bize has olan sessizlik ağır gelip boğazımı görünmez ellerle sıkmaya başladığında kafamın içindeki binlerce sorudan birini çekip aldım. "Adı neydi?"

Belli bir süre yanıtlamadı. Bir daha kendi sesinden duymak ağır gelecekti belki de. "Almila."

İsmi bile benden çok güzel olan bir hayaletin karşısında şansım olur muydu? Oluşturacağım yara onun kadar yakar mıydı? "Kaç yıl sizinleydi?"

"4 yıl kadar."

Uzun bir süreydi. Çok uzun. Benim sürem onun yanında söylenmeye değmeyecek kadar azdı. "Ne kadar süre sevgili kaldınız?"

Neşeden uzak bir şekilde kısa bir gülüş attı ortaya. "4 yıl kadar." Birlikte oldukları her an... Onaylamıştı işte henüz kanıtlanmayan tezimi.

"Çok mu güzeldi?"

"İçi dışından bile güzeldi. Özeldi ve..." Devamını getirmedi. Zorlamadım ben de. Bir zamanlar aşık olduğunu bildiğim adam tüm duygularını kendinin bile erişemeyeceği bir rafa kaldırmış, şimdi de başını kaldırarak bakıyordu oraya. Belki de yanılıyordum. Hâlâ o raftaydı kendi de belki. Hâlâ kalbi onun için çarpıyor olamaz mıydı? Nefes almak aşık olunmak için bir kural mıydı?

ARAF.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin