Hakikat

451 47 169
                                    

Cama vuran nisan yağmurunun sesi eşliğinde Adnan'ın şarkı mırıltıları da odaya karışıyordu. Annemler birazdan çıkacaktı ve ben de şimdi Kiraz'a oje sürüyordum. Sürekli hareket etmesi yüzünden düzgün yapamıyordum ve bu hareketleri aklıma Efe'yi getiriyordu.

"Yavrum, nolur sabit dur. Bak düzgün olmuyor."

Kiraz, uyarımı hemen dikkate alıp sabit durduğunda bu sefer de Adnan onun dikkatini dağıtmaya başladı. Ulan, Kiraz'ın bu Adnan sevdası neydi anlamıyordum.

"Fıstık, nereye böyle? Cici cici giyinmişsin. Beni çok çabuk terk ediyorsun. Alındım."

Kiraz, utangaç tavırlarla kıkırdayıp başını eğdi ve ben de o sırada oje sürmeyi bitirdim. Kucağımda oturan bedenin sarı saçları arasına öpücükler kondurup kucağımdan indirdim. Kiraz ikimize de el sallayıp odadan çıktı ve bir süre sonra annemlerim çıktığını belirten kapı sesini duydum. Şimdi ev tamamen bize aitti.

Neredeyse iki haftadır Adnan'ı doğru düzgün görememiştim. Kendisinin tipik bir griple mücadele ettiğini sanıyorken aslında başında ne kadar büyük dertlerin olduğunu anlamamın üzerinden de çok geçmemişti. Depresyonun onun açısından ne demek olduğunu belki anlayamazdım ama ne demek olduğunu çok iyi bildiğimden Adnan'ı sıkıştırmıyordum. Benim için çok değerliydi. Onun için yapamayacağım şey yoktu. Pekâlâ, yeterince iyi şeyler sayılmazdı bunlar ama dosttuk bir kere...

Ortaokula giderken Adnan'ın deliler gibi sevdiği bir kız vardı. Sürekli laf atıp şakalaşmalar, arka bahçeye götürüp flörtleşmeler... Adnan'dan beklenecek flörtöz hareketlerin tamamını görmek mümkündü. Ama onun için çok büyük bir tehdit vardı. Kızın abisi. Birgün, hiç unutmuyorum, Adnan yüzündeki o gururlu ifadeyle yanıma gelip kızla çıkmaya başladığını söylemişti. Resmen çiçek saçıyordu etrafa. Ama bizim bilmediğimiz bir şey vardı. Kızın abisi, millilere çıkmaya hazırlanan aikidocuymuş. O günün çıkışı, beni sıkıştırıp Adnan ve kız kardeşinin nerede olduğunu sormuştu. En üst katta, konferans salonundalar diyebilirdim. Ama bilmiyorum diyip bir posta dayak yedim. Neyse ki sonraki gün Adnan'ı da dövdüler de beraber yattık hastanede.

"Şhh, ne düşünüyorsun?"

Adnan'ın sesi, benim düşüncelerimden ayrılma sebebim oldu. Meraklı yüzüne karşı omuz silkip "Hiç." diye cevap verdim. O da gözlerini devirdi. Asi köpek.

"Bana anlatmak istediğin bir şey olabilir mi?"

Allah Allah, Adnan normalden daha garipti. Bir şey biliyor gibiydi ama benden duymak istediğini de belli ediyordu. O an kafamda bir şimşek çaktı. Adnan'a Efe'den bahsetmemiştim. Ve eminim, Behlül çoktan haberi uçurmuştu. Doğrusu Adnan'ın ne diyeceğini merak etmiyordum. Çünkü ne diyeceğini kestiremiyordum. Çok dobraydı. Konuşursa üzebilirdi ve bunu umursamazdı. Onun için önemli olan duygusal destek değil hakikatti.

"Yok." diyerek lafı değiştirdim. Üzerime gelmedi. Şimdilik.

Mutluydum. İçine girdiğim durumun bana neler yapabileceğini tahmin ediyordum ama artık bazı şeyleri de hak ettiğimi düşünüyordum. İlk kez Adnan'ın Behlül'den hoşlandığını anladığımda ona bütün desteğimi verdiğimi hatırlıyorum. Yine de, Adnan'ın bakışlarında aynı desteği göremiyordum.

Onun kötü biri olmadığını biliyordum. Ama en yakın arkadaşım olmasının yanında bana olan umutsuz bakışları kalbimi kırıyordu. Onu suçlayamazdım. Efeyle arası düzelmiş olsa bile yeterince iyi bir tanışma yaşamamışlardı. Adnan hâlâ önyargılıydı. Her şeye rağmen, biraz rol yapmasını isterdim. Bir şeylerin değişeceğine biraz inansaydım belki bunu itiraf etmek için bir süre daha beklerdim. Ama birbirimizi uzun zamandır tanıyorduk. O beni sıkıştırmadan ben söyleyecektim.

Ne Olur Bakma Öyle Islak IslakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin