Hasta(lık)

387 42 291
                                    

Yaklaşık bir saat önce Behlül'den aldığım arama yüzünden okula gidememiştim. Magnumun annesi Behlül'ü arayıp Efe hasta olduğu için onunla kalıp kalamayacağını sormuş ve elbette ki devamsızlığı bir elin parmağını geçmeyen Behlül bey, devamsızlığının sınırda olduğunu söyleyip benim ismimi vermiş.

Kabul ediyorum, işime gelmişti. Bugün devamsızlık hakkımı dolduruyor olsam da.

Geldiğimden beri bir kere bile uyanmayan magnumun ateşini düşürmeye çalışmak oldukça zordu. Annesinin bana yapmamı tembihlediği her şeyi yapmıştım ama bir türlü düşürememiştim ateşini. Sonuç olarak Adnan'ın Kiraz'a uygulayıp da başarılı olduğu yola başvurmaya karar verdim.

Elimdeki buz dolu poşetleri magnumun vücuduna koydum. Tabii ki doğrudan çıplak vücuduna koymadım. Efe'nin üzerinde tişörtü vardı.

Buzları koyup geri çekildiğimde alnındaki bezi de tekrar ıslatıp yine aynı şekilde alnına koydum. Magnumun bu kadar sağlıksız olabileceğini düşünmezdim. Üstelik havalar da ısınmıştı. Sanırım mevsim geçişlerine karşı dayanıksızdı.

Ayak ucunda duran koltuğa oturup kollarımı bağladım. Efe'yi daima sağlıklı görmenin beni ne kadar iyi hissettirdiğini de o zaman fark ettim. Dakikalardır ateşi düşsün diye ne gerekiyorsa yapıyordum ve onun için ne kadar endişelendiğimi de dile getirmekte zorlanıyordum.

Ara sıra keyifsizce kaşları çatılıyordu. Yüzü de ateşi yüzünden kıpkırmızı olmuştu. Yorgun sayıklamaları da kulağıma geliyordu. Ayağa kalkıp yatağa bıraktığım dereceyi aldım ve Efe'nin bileğinden ateşini ölçtüm. Daha yeni otuz dokuzdan otuz sekize indirebilmiştim.

Aynı işlemleri dakikalarca tekrarladım. Sürekli bez değiştirip buz koydum. Ateşini ölçtüğümde de sonunda -zorla da olsa- otuz altıya düşen ateşi sayesinde derince bir nefes aldım.

Magnumun huzursuz yüzü biraz olsun gevşedi. Sayıklamaları kesildi. Ben de yanı başına oturup elini tuttum sıkıca. Dudaklarıma götürüp uzunca öptüm. Terden ıslanmış saçları alnına yapışıyordu. Geriye doğru usulca taradım ve onu uyandırmadan kalktım oradan.

Buraya en son gelmemden bu yana bazı değişiklikler olmuştu. Birkaç tane fotoğraf asmıştı duvara. Yakından inceleme fırsatını daha yeni buluyordum. Gözüme çarpan ilk fotoğrafa verdim ilgimi. Kim olduğunu bilmediğim birkaç kişi vardı. Ortalarında da magnum, hiç görmediğim şekilde, kocaman gülümsüyordu. Efe'nin omzuna elini atmış kıvırcık çocuk bana birden kendimi hatırlattı. Sadece benden biraz daha kısaydı. Aynı saç rengi, aynı saç şekli. Biraz daha bakarsam fotoğraftakinin ben olduğunu düşünmeye başlayacaktım. Tam da o sırada magnumun yorgun sesi beni fotoğrafın büyüsünden kopardı.

"Alperen?"

Güçsüz ses ve yarı açık gözler Efe'yi öylesine savunmasız gösteriyordu ki, daima yanında olup onu her türlü sorundan koruyacağıma yemin etmek üzereydim.

"Güzelim?"

"Neden buradasın?"

Yavaş adımlarla magnumun yanına yürüdüm ve yatağa oturdum. Sıcacık bir gülümsemeyle ona bakıyordum. O ise bunu yapabilmek için fazla yorgun görünüyordu.

"Sana bakmak için. Hasta olursam bakarsın demiştin."

Dudakları hafif yukarı kıvrıldı. Elini elime uzatıp sıkıca kavradı. Kalp atışlarımı duyabileceğine emindim. Buna ne zaman alışacağımı da bilemiyordum. Sadece bana baksa bile içim kıpır kıpır oluyordu.

"Geldiğin için teşekkür ederim."

Tuttuğu elimi okşarken söyledi. Sonra da boynuna koyduğum ıslak bezi alıp bana uzattı. Artık ateşi düştüğü için koymaya da gerek yoktu.

Ne Olur Bakma Öyle Islak IslakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin