Sarı Karanfil

358 41 106
                                    

23 Haziran

Berbat geçen günlerim yetmiyormuş gibi sınava da inanılmaz dağınık bir kafayla girmiş olmamla geleceğimi sikip atmış gibi hissediyordum ama yine de Adnan'ınki kadar kötü geçmemişti sınavım.

Omzumda fazlasıyla yük varmış gibi hissettiğim için üniversite sınavından kurtulmuş olmamın bile hafifliğini hissedemiyordum.

İçimde bir boşluk vardı. Sebebini çok iyi bilsem bile kendimi hazırlamaya çalışıyordum. Son konuşmadan bu yana Efe'yi hiç görmemiştim. Daha doğrusu tercih etmemiştim. Onu görürsem boşluk dolacak ama ardından yine boşalacaktı.

İyileştiren oydu ama hasta eden de oydu.

İlişkimizi en başından beri düşününce yeni yeni fark ettiğim gerçekler oluyordu. Kendi ellerimle gözlerimi kapatıp Efe'ye sonsuz güvenle nasıl yürümüştüm anlayamıyordum.

Efe'nin her hareketi kasıtlıydı sanki. İlişkimizi planlı yaşamıştık. Benim için tesadüf olan her şey Efe için tıkırında ilerleyen plandı.

Bilgisayar ekranımdaki kocaman fotoğrafa baktım. Elimdeki fotoğrafla benzer yanları vardı ve canımı fazlasıyla acıtıyordu.

Çok da zor olmayan birkaç araştırmadan sonra, ki kızlardan da biraz yardım almıştım, elime bazı fotoğraflar geçmişti. Hangisine baksam aklıma Efeyle olan farklı bir anımız geliyordu. Ama en çok acıtanı buydu.

Kağanla da kedi sevmeye gitmişti.

O gün, magnumla ilk fotoğrafımızı çekilmiş olmanın mutluluğu ve şaşkınlığıyla dolanırken şimdi aslında onun da planın bir parçası olduğunu fark ediyordum.

Tamamen olmasa da benzer fotoğraflardı. Efe hem Kağanla çekildiğinde hem de benimle çekildiğinde aynı pozu vermişti. Fotoğraflarda değişen iki şey vardı: Kağan, ben ve kediler.

Hayret ediyordum. İnsanların hayatlarını gerçekten belli bir ideale göre yaşamasını hep mantıksız bulmuş biri olarak, hayatını ideallere göre yaşayan birisinin yaşamında yer edinmiştim. Basbaya kullanılmıştım.

Efe'nin önceki ilişkisini yaşatmak uğruna seçtiği piyondum sadece. Üstelik Kağanla olan benzerliğimiz yüzünden çektiğim şu acılara lanet ediyordum. Keşke Efe okulumuza hiç gelmeseydi demeden duramıyordum.

Kabullenmem gereken gerçekler vardı. Efe beni iyileştirse bile daha kötü hasta ediyordu. Bugün ayağa kaldırdıysa haftalarca yatağa düşürüyordu.

Ben salaktım. Gözümün önündeki gerçeklerden kaçtım. Bana denilenleri ciddiye almadım. Bir tek ben mi doğruyu biliyordum? Kendime olan bu güvenimle neyi kanıtlamaya çalışıyordum tam olarak?

Oflayarak bilgisayarı sertçe kapattım. Elimdeki fotoğrafa son kez baktım ve hiç düşünmeden yırttım.

Efe için bir şey ifade etmeyen Alperendim. O halde o da benim için bir şey ifade etmeyen Efe olacaktı. Olmalıydı.

Kapım açıldığında merakla kafamı kaldırdım. Neredeyse iki haftaya yakındır kimseyle görüşmediğim için herkes gelmiş olabilirdi.

Fakat Ahu teyzemi gülümserken görünce kimsenin gelmediğini anladım.

Ona da fazlasıyla yük olmaya başlamıştım. Beni merak ettiği için kafeyi erken kapatıyordu. Üstelik bu sene arkadaşlarıyla gideceği seyahat planını bile iptal etmeyi düşündüğünü duymuştum. Teyzeme her bakımdan minnettardım. Beni daima koruyor ve kolluyordu. Hastaysam bakıyor, iyileştiriyor; mutsuzsam eğlendiriyor, güldürüyordu. Bense ona zorluktan başka bir şey vermiyordum sanırım.

Ne Olur Bakma Öyle Islak IslakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin