Yalnız Değilsin

498 47 109
                                    

Hayatım çok hızlı ve garip şekilde huzurlu akmaya başlamıştı. Normalde çoktan eve gitmiş, kapının önünde yalnız yalnız oturuyor oldurdum. Ama şimdi, nasıl olduysa, Efelere gidiyorduk. Sağımda Efe solumda Behlül, susmak nedir bilmeyerekten bir şeyler konuşuyorlar ardından şen kahkahalarıyla sokakları inletiyorlardı. Bense Efe'yi izliyor ve ne konuştuklarını asla bilmeden Efe'nin bana dönüp her 'dimi?' diyişini sorgusuz onaylıyordum. Magnuma fena düşüyordum.

"Geldik."

Efe, bahçeli evlerinin demir kapısını açarak içeri geçmiş bizi de içeri çağırmıştı. Bir gün Efe'nin evine böyle, o istediği için, gireceğimi hiç düşünmemiştim. Bir bakıma ben de Efe konusunda fazlasıyla önyargılıydım aslında. Sadece onun önyargılı olduğunu söylemek düpedüz kendimi kandırmak olurdu. Evet, o da fazlasıyla önyargılıydı ama bunun sebepleri olabileceğini düşünmeyen ben de önyargılıydım.

Bi' düşününce; magnuma sürekli kendimi anlatmaya ve açıkmaya çalıştım ama asla dinlememişti. Çabuk pes etmemiştim, Allah yukarda. Ama beni dinlememe nedenini hiç düşünmemiştim. Sadece kötü bir hayatı olan kişi benmişim gibi düşünmüştüm. Oysa kimin ne yaşadığını bakınca göremezdim. Sadece bir şeyler yaşadığını hissedebilirdim.

"Hoş geldiniz!"

Uzun boylu, Efe gibi esmer, dalgalı saçlı, aşırı nazik kadın, bizi kapıda karşılarken yüzündeki gülümseme istemsiz hepimizi gülümsetti. Efe içeri girdikten hemen sonra Behlül de girdi. En son olarak da ben eve girdiğimde zaten tanıdık olan duvarlar karşıladı beni.

"Yabancılık çekmeyin lütfen. Efecim isterseniz siz senin odana çıkın. Yemekler bi' on dakikaya olur. Ben seni çağırırım."

Hepimiz kafa sallayıp kadını onayladıktan sonra Efe'yi takip ettik. Evi biliyordum ama Efe'nin odasına girmemiştim. O gün, gerçekten en çok merak ettiğim şey de buydu sanırım. Magnumun özeli.

Behlül kulağıma doğru "Sen çok çekmezsin zaten yabancılık. İlk gelişin değil neticede." diye fısıldadığında yüzündeki keyifli sırıtış aşırı gıcık ediciydi. Adnanla takıla takıla ona benzemişti aynı. Sahte bir gülmeyle karşılık verip şakasına onu ittirdim ve magnumun oturmamız için gösterdiği koltuğa oturdum. Kısa bir telefon molası için cebimden telefonu çıkardım ve bildirimlere baktım. Hiç şaşırmadığım bir şekilde Adnan yardırmıştı ve elbette ki tek sebebi 'sarışın yâri'ydi.

Behlül telefonunu unuttuğu için ikisine bir iyilik yapıp sevenleri kendi telefonumdan kavuşturdum ve bütün ilgimi magnumla özeline verdim. Kendisi gergin durmuyordu ama gözleri sürekli dışarıdaydı. O bize dönene kadar ben de etrafı inceledim. Benim odamdan tamamen farklıydı. Etrafta asılı olan fotoğraflar ya da alakasız şeyler yoktu. Dolu kitap vardı. Oda tamamen onu yansıtıyordu. Sessizdi ama keskindi. Ağzını açarsa ya iyileştirirdi ya da öldürür.

"Odan çok sıkıcı."

Yine de onunla uğraşmama engel olacak kadar tehditkâr değildi. Alev gibi bakan gözleri içimdeki suyu buharlaştırdı birden. Artık onu söndürebileceğim bir su yoktu anlaşılan.

"Seninkini de gördük."

"En azından benimkinde ilgi çekici şeyler var."

Kollarını bağlayıp ayaklandı ve yanıma oturdu. Ciddi olup olmadığımı ancak yakındayken anlayabiliyordu ve neden yanıma oturduğunu da çok net bir şekilde fark etmiştim.

Olumlu anlamda kafasını sallayıp yüzünden eksik etmediği alaycı gülüşüyle bana baktı.

"Haklısın. Yatağının başucunda küçük prensin gülü vardı. Çok ilgimi çekti doğrusu. Senin gibi birisinden bekler miydim... Sanırım hayır."

Ne Olur Bakma Öyle Islak IslakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin