Bölüm 20

4.3K 289 21
                                    

Hiç ne yaparsanız yapın işin içinden çıkamayacağınızı hissettiğiniz anlar oldu mu?

Okuldan geldiğimden beri evin içinde dolanmayı bırakamamıştım. Saat yediye yaklaştıkça anlamsız bir gerginlik hissetmeye başlıyordum. Onu daha bu sabah gördüğüm halde bunun önüne geçmeyi başaramadım. Ben çoğu zaman Jeongguk'u ciddiye bile almazdım ama son haftalarda onu sürekli ciddiye almak ve söyledikleri hakkında uzun uzun düşünmek zorunda kalıyordum. Biliyordum, başlasa bile eninde sonunda bitecekti. Eğer bir de bizim kadar birbirinize zıtsanız yürümesi ihtimal dahilinde bile değildi.

Zaman zaman bazı şeyleri sezmediğimi söylersem yalan söylemiş olurdum çünkü bilirsiniz algılarımız sandığımızdan daha iyi durumda ve her zamankinden farklı bir davranış ya da hareketi kolaylıkla fark edip bunun üzerine türlü türlü senaryolar üretebilir.

Sürekli bizde kalmaya başladığı o dönemi tüm bu yaşananlardan sonra daha sık düşünmeye başlamıştım ve halının altına iteleyip görmezden gelmeye çalıştığım her şey başımı aksi yönüne çevirsem bile görmeye devam ettiğim detaylar haline geldi.

Bensiz sofraya oturmayışından tutun da uyuduğumu düşünüp uzun uzun yüzüm üzerinde dolanan bakışlarına kadar her şey nereye dönsem orada karşıma çıkıyordu.

Benden hoşlanabilirdi, buna hakkı vardı. Onu asla suçlayamayacağımu biliyordum. Ama korkuyordum işte. Bir şeyler yaşasak bile bunun bir sonu yoktu ve tekrar arkadaş kalamazdık. Kalmış gibi davranabilirdik ama asla eskisi gibi olamazdık. Bunun düşüncesi bile beni incitmeye yetiyordu. Jeongguk'la yalnızca birbirlerini gördüklerinde selam veren iki eski dost haline gelmekten gerçekten korkuyordum. Neyimden etkilenmişti ya da nasıl başlamıştı her şey bilmiyordum ama bitmesini istiyordum. Eğer duyguları varsa yok etmesini diliyordum ama ona bunu istediğimi söyleyecek cesaretin yanından bile geçmiyordum.

Nasıl söyleyebilirdim ki?

Yenilikler herkese göz alıcı görünmezdi ve bu kadarı benim için bile çok fazlaydı.

Saat yediyi biraz geçtiğinde duyduğum zil sesiyle nihayet dolanmayı bıraktım ve yeniden hiçbir şeyin farkında değilmiş gibi davranan Jimin haline geldim. Böylesi daha kolaydı.

Kapıyı açıp içeri girmesine izin verdiğimde garip olan ya da dikkatimi çeken hiçbir şey olmadı. Her zamanki gibiydik. Basitçe selamlaştık ardından o ellerini yıkamak için banyoya gitti.

Salonda onu beklerken masanın üzerindekileri yeniden kontrol ediyordum. İkimizde kendi payımıza düşen kısımları çoktan halletmiştik. Bugün artık hepsini birleştirip sunumumuz üzerinde pratik yapmamız gerekiyordu.

"Her şey hazır görünüyor. Çok uzun süreceğe benzemiyor," diyerek içeri girdiğinde o da çantasından kendi dosyalarını çıkarmaya başladı. Girdiğinden beri neredeyse hiç yüzüme bakmamıştı.

"Evet, iki saatten fazla sürmez. Aç mısın bu arada? Pizza söyleyebiliriz."

"Sen açsan söyle, ben iyiyim." Diyerek masaya yerleştiğinde yine yüzüme bakmamıştı. Olduğum yerde öylece bekliyor ve ona bakıyordum. Bunu fark ettiğinde başını yavaşça kaldırıp nihayet bana bakmayı başarabilmişti.

"Bir şey mi oldu?" diye sorduğunda istemeden gülmüştüm. Cidden bunu sorabiliyor muydu?

"Hayır, başlayalım hadi."

"Başlayalım."

***




















Bölümleri çok uzun tutmak istemiyorum. Devamı için bir bölüm daha gelecek. Sağlıcakla kalın

Bu arada hayırlı ramazanlar dilerim 💜

Twin Flame [Jikook Texting]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin