Bölüm 39: In My Head pt.1

3.1K 222 53
                                    

Finallerim bitti..
Neredeyse bir aylık tatilim var

Yorumlarda buluşalım, bekliyor olacağım.

Keyifli okumalar.

***

Bazen her şeyin yok olmasını istediğim anlar olurdu, buna kendim de dahildim. Her şey öyle zor gelirdi ki gözüme, yok olmak tüm bu zorluklardan kaçmanın en kolay yolu haline gelirdi. Dediğim gibi sık olan bir şey değildi ama olduğunda da atlatmak ve yeniden günlük hayatıma dönmek zaman alırdı. En son böyle hissettiğimde ise yanımda bana yardımcı olacak kimse yoktu.

Jeongguk?

Evet, o da yoktu çünkü onun yüzünden bu hale gelmiştim. Benden hoşlandığını anladığım andan itibaren gerçekten de yok olmak istemiştim. Düşünüyor, düşünüyor ama bir türlü işin içinden çıkamıyordum. Bir satranç tahtasının üzerinde kendimizce hamleler yapıyor ama birbirimizi incittikçe de devam etme cesaretini gösteremiyorduk. En yakın arkadaşım dediğim kişinin artık sevgilim olmasını kabullenmemin zor olduğu gibi, hatırladıkça tüylerimi diken diken eden o günleri arkamızda bıraktığımızı kabullenmek de kolay değildi.

Zor bir süreç olmuştu ama pişman değildim. Jeongguk'la denediğim hiçbir şeyin sonunda pişman olmadığım gibi bu kez de olmamıştım. Hissettirdiği her şey yeni olduğu için gözümü korkutsa da denemekten vazgeçirecek kadar da kötü değildi. Başkası olsa bu kadar ileri gidemezdim ama Jeongguk olduğunda işin boyutu değişiyordu. Artık üstümdeki o utangaçlığı atmış ve ona her anlamda karşılık verebilmek için büyük bir istek duymaya başlamıştım.

Madem bir yola girmiştik geriye gitmenin hiçbir anlamı yoktu, gitmeliydik. Gidebildiğimiz kadar ileri gitmeliydik. Dönüp dolaşıp aynı noktaya gelmek yerine beraber yeni yerler keşfetmeliydik.

***

Yazdan kalma bir havanın yavaş yavaş esmeye başladığı serin bir akşamda Jeongguk'un kapısının önünde elimdeki poşetlerle bekliyordum. Beyefendi her zaman olduğu gibi yine hatrı sayılır bir süre beni kapıda bekletmiş ve içeri alırken de ettiğim küfürleri memnuniyetle dinlemişti. Suçunu bildiğinden asla karşılık vermez ve aldıklarımı sakin bir şekilde yerleştirmekle meşgul olurdu.

Artık bir rutin haline geldiğinde ben de bunu garipsemiyordum, beraber yaşamaya başlayalı neredeyse bir ay olmuştu. Garipsememek fazlasıyla normaldi.

"Jimin-ah" diye mutfaktan seslendiğini duyduğumda biraz uzak da olsa beni rahatlıkla duyabileceği yatak odamızdan "Evet?" diyerek karşılık vermeyi tercih etmiştim. Ne zaman adımla seslense mutlaka yardım isteyeceği bir şey olurdu, asla şaşmazdı.

"Aldığın mısır gevreğini nereye koyacağım hepsi birbirine benziyor?" diye sorduğunda gülmeden edememiştim, her hafta ısrarla aynı soruyu soruyor ben de bıkmadan anlatıyordum.

Mutfağa, yanına gittiğimde elindeki kutuyla karşısındaki dolaba bakıyor ve dünyanın en tatlı ifadesiyle düşünüyordu. Onu izlediğimi fark ettiğinde dudaklarını büzmüş ve "Yine hangisi olduğunu anlamadım niye her seferinde farklı bir marka alıyorsun ki?" diye sızlanmıştı.

"Hepsinde bir kusur bulduğun için olabilir mi bebeğim?" diyerek elinden aldığım paketi en köşedeki kutunun içine boşaltmıştım.

"Ben de o olduğunu düşünüyordum." Diyerek elimdeki kutuyu işaret ettiğinde gözlerime bakmamak için çabalıyordu. Öyle salak bir ifade vardı ki yüzünde gülmemek için zor tutuyordum kendimi.

Twin Flame [Jikook Texting]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin