6. Bölüm: "Eski Defterler"

484 24 12
                                    

6. Bölüm: "Eski Defterler"

Çıktığım bu yolda yalnız başımaydım. Yanımda bana destek olacak ailem, her zaman yanımda olacak bir dostum yoktu. Tekliğe alışkındım. Önceler korkardım teklikten. Karanlıktan.

Karanlıktan korktum ama kimse beni o karanlıktan kurtarmadığı için alıştım. Bekledim. Bekledim. Ama kimse bir yardım eli uzatmadı. O zamanlar olsa kızardım ama şimdi aksine seviniyorum elimi tutmadıkları için. Çünkü en büyük savaşımı yendim, korkularımı unuttum.

Yine bir yoldayım. Yalnız başıma. Dilim başıma bela olmuştu bu sefer. Aslında belki de çok bela olmamıştı ama olaylar öyle bir yere gelmişti ki, ben öyle zannediyordum.

"Buraya çoğu zaman gelirim," yanımda yürüyen adamdan yani Mirandan ses gelince dalgın düşüncelerimden kurtuldum. Dönüp bana bakıp "Dalmışsın. Bir şey mi oldu?" diye sordu. Yoktu desem yalan söylemiş olurdum. Ama karşımdaki kişiye yalan konuşup konuşmamam çokta umurumda olmadığı için yalan söyledim. "Yok bir şey." Vardı. Çok şey vardı.

"Nereye gidiyoruz?" Burası her ne kadar güzel olsa bile ürkütücüydü bunu her şekilde belli ediyordu. "Az kaldı."

Daha sonra orman yoluna benzer bir yere doğru yürüdük. Yeşillikler, güller, böcekler ve kuşlar...Tüm gün oturup onları izleyebilirdim. Çok güzellerdi.

Ama.

Bu herif bizi nereye götürüyordu?
Umarım yolu unutmamıştır. Çünkü şu an kurda kuşa yem olmak istemiyordum. Ormanın içinden geçince karşımıza dümdüz bir yol çıktı. Bu yolun direk ormandan çıkışı vardı. Biraz daha yürüyünce karşıma görkemli bir ev çıktı. Ev ikikatlı ve acayip derecede dışarıdan aşık olunacak bir güzel evdi. Hadi ama Reyyan. Eve de düşemezsin herhalde?

"Galiba geldik," dedim Mirana dönerek. Sadece bana döndü ve bir şey demedi. "Geldik değil mi?" Hala susuyordu. Konuşsana Allahın cezası. "Lan geldik mi gelmedik mi cevap ver." Güldü. O dil orada ne işe yarıyordu?

"Lan mı? Bana mı dedin?" Yine nefret ettiğim bir replik.

"Burada senden başka lan denilebilecek bir canlı yok, Miran." Beye ne olmuştu?

"Geldik," dedi gülerken. Her şeye gülmesi zaten beni çok sinirlendirmişti. Ama o bundan zevk alıyor gibiydi.

"Allah aşkına neden burası?" diye sordum. Kendimi tutamayacaktım artık. "Kimden ve neden saklanır gibi bir buluşma yapacaksınız?"

"Bilmiyorum," dedi ama bu sefer sert ifadesini geri almıştı. "Adam burada buluşalım dedi ben de kabul ettim."

"Umarım gelir," dedim etrafa bakarak. "Böyle bir orman kenarı yerde kalmak istemezdim."

O sırada bir telefon sesi geldi ama benim değildi. Miranındı.

"Efendim?" dedi telefonunu kulağına doğru tutarak. "Ne saçmalıyorsun sen?" Yine bir sorun. Gittiğim her yerde kendimle birlikte sorun getiriyordum herhalde.

Küçükken babam böyle derdi bana hep. Annem öldükten sonra. Bana hep annenin ölümünden sen sorumlusun diyordu. O kadar benimsemiştim ki, ben de kendimi suçlu hissediyordum.

Ben çocuktum, bilemezdim. Kendimi böyle avutuyordum.

Her konuşulan, her söylenilen sözlerde, cümlelerde kendimden bir parça buluyordum. Her ne kadar bundan nefret etsem de.

"Söyle küçük hanımefendiye onun düşünceleriyle ilgilenmiyorum." Miranın sesiyle yine beni geçmişime götüren düşüncelerden kurtuldum ve dikkatle onu izledim.

Mirana önyargıyla yaklaşmıştım. Belki de böyle bir sinirli bir tip olmasına biri neden olmuştu. Belki çocukluğu istediği gibi geçmemişti? Belki de yaşadıkları ona başka bir çıkış yolu bırakmamıştı?

Miran konuşmasını bitirdikten sonra meraklı gözlerle ona baktım. "Ne oldu?" diye sordum. "Kardeşim hakkında."

"Kardeşin mi var?"

"Evet 2 tane."

"İsimleri ne?"

"Nil ve Serap."

"Bana kendinizden bahsetsene." Nereden geliyordu bana böyle şeyleri sorma cesareti.

"Niye?"

"Ormandayız ve bakılırsa senin şu yeni ortak biraz geç gekecek gibi." Gayet mantıklı bir nedendi. Yine ve yine ben.

"Doğru," dedi ve etrafına bakarak "Yürüyerek konuşsak?" dedi. Başımı hızlıca salladım.

"3 kardeşiz." diye konuşmaya başladı. "Ben ilk çocuğum. Nil ikinci, Serap üçüncü."

"Yaşlarınız kaç peki?"

"Ben 27 yaşındayım. İşimi de biliyorsun zaten. Holding yönetiyorum."

"Tek başınıza böyle büyük bir holding kurmanız gerçekten nasıl mümkün oldu?"

"Tek başımıza kurmadık. Holding 2 kişinin soyismini taşıyor. Bunu içeri girince görmedin mi?" A ve D harfleri. Tek gördüğum buydu. A- Aslanbeylerse, D- kimdi?

"A ve D. İç-içe girmiş harfler." dedim ina dònerek. "Peki D? D kim?"

"Babam holdingi tek başına kurmadı. Burada benim en yakın arkadaşımın babasının da payı var." En yakın arkadaş. Böyle birinin en yakın arkadaşı olur muydu hiç? Herhalde kendisi gibi biriydi.

"Ayaz Demirel," diye devam etti. "Benim çocukluk arkadaşım ve sırdaşım. İçlerinde en çok ona güvenirim." Arkadaşıyla ilişkisi nasıl bir boyuttaydı bilmiyorum. Ama benim içimden tek geçen şey kimseye güvenme oldu. Kime güvensem kazık yedim. Düşmanım bile olsa böyle bir şeyi ona arzulamazdım.

"Nil," dedi sonra. Nedense Ayaz hakkında çok konuşmak istemediğini düşünmeye başlamıştım. "22 yaşında. Avukatlık okuyor bu yıl son senesi."
"Çok hırslı ve hemen hemen herkesi sevecek bir tip değil. Bir tek Azrayla iyi anlaşıyordu."

"Azra?"

"Eski bir," Durdu. Ne söyleyeceğini bilemiyordu galiba. "Yakın arkadaş."

"Neden kimseyle anlaşmaz ki?"

"Kimseye güvenmiyor çünkü," dedi ve güldü. "Çok garip bir karaktere sahip. Kardeşim olsa bile anlamakta zorlanıyorum bazen onu." Kendim de Nil'in karakterinde bir insan olduğum için onu haklı buluyordum.
"Haklı. Bu zamanlarda kimseye güven olmaz. Kim senin iyiliğini istiyor, kim sesin kötülüğünü istiyor bilemezsiniz Miran bey."

"Serap," O kadar cümle kurdum bir haklı ve ya haksızsın söylemek çok mu zordu?

"17 yaşında. Lise son sınıf."

Serap. Bu ismi bir zamanlar duymuştum ama ne zamandı hatırlamıyordum...

"Benim de bir üvey kardeşim var. İsmi Şevval," dediğim anda dönüp bana baktı. "Hangi Şevval?" dedi bir an. Hangi Şevval? Onu tanıyor muydu?

"Anne bugün Serap gelecek bize ders çalışacağız. Reyyan evde olmaz herhalde?" diye sordu Şevval.

Hatırladım. Bu Şevvalin bahsettiği Seraptı. Onun okul arkadaşı.

"Sen hangi Şevvalden bahsediyorsun?" diye sordum. "Benim kardeşimin okulunda bir kız var. En yakın arkadaşı. Görüyordum onu. Görüşüyorduk."

"Görüşüyorum derken?"

"Yani öyle görüşmek değil. Kardeşimi okula götürürken görüyordum. Arada bir sohbet ediyorduk o kadar. Bu Şevval o Şevval mi?" Ne söyleyecektim? "Hayır," dedim. "Hayır benim kardeşim öyle biri değil." Evet benim üvey kardeşim tam da öyle biri. Sen onu reddettin diye az daha ağlayacak kadar seviyor seni. Ama sen onu görmezden geldin. Ne diye umut verdin ki ona o zaman?

Şevval onu gerçekten seviyordu. Peki Miran bunu bilse ne yapardı?

Aklımdaki cevapsız sorularla baş başa kalmıştım.

SEVDA MASALI (REYMİR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin