DÜZENLENMİŞ BÖLÜM!!!
Bu bölüm biraz geçmişe dayalı bir bölüm oldu. Kasırga kim, Rüya'nın unutamadığı geçmişi, çocukluğu ne onları öğreneceğiz.
İyi okumalar :)
Ahsâs: Duygular
Duygular...
Bazı insanların içinde yaşadığı, bazı insanların gözler önüne serdiği; insanların beş duyu organı ile de kavrayamayacağı kadar yoğun ve kuvvetli olan şeyler.
Bazı insanların ise onlarda olmadığını, hissetmediğini söyledikleri şeyler.
Bu ne kadar gerçekti peki?
Hissetmediklerini söylerken bile duyguları vardı. Çünkü his zaten duygu demekti.
Dil-mürde...
Dil- mürde insan var mıydı sahiden de? (Dil-mürde* Duygusuz, kalbi ölmüş.)
Hani şu kötü dediğimiz, acımasız bulduğumuz insanlar. Duygusuz derdik onlara, öyle değil mi? Oysa duygular sadece güzel şeyler değillerdi. Duygular sadece sevgiden, merhametten, mutluluktan oluşmazlardı. Kötü bir şey de olabilirdi bir duygu. Nefret gibi, kin gibi, öfke gibi... O insanlarda sevgi yok, merhamet yok diye duygusuz olmazlardı.
Peki ya şu duyguların her daim saklayan insanlar...
Onlar biliyorlar mıydı, bir günün geleceğini ve duygularını saklayamayacaklarını?
Öyle bir an gelecekti ki duygular parçalayacaklardı hapis oldukları göğüs kafesini ve tüm a'fes* hâlleriyle atacaklardı kendilerini o kalpten. (A'fes* Çıplak, uryan.)
Duygularını her an gözler önüne bırakan insanlara ne olacaktı?
Bir gün gelecekti ve neyin onları yaraladığını, zarar verdiğini duygularıyla dışarı yansıttıkları için öyle bir kazık yiyeceklerdi ki belki de bir daha hiç gün yüzüne çıkamayacaktı duyguları.
Bir de ikisinin ortasını tutturabilen insanlar vardı. Duygularını yeri geldiğinde saklayan, yeri geldiğinde dışarıya vuran...
İşte o insanlara zordu zarar vermek. Çünkü neyin onları yaralayacağını herkes bilmezdi. İyi saklarlardı çünkü kendilerine zarar verecek şeyin ne olduğunu insanlardan. Duygularını yeri geldiğinde yansıttıkları için kendilerine zarar verecek büyük bir patlama yaşamazlardı günün birinde.
Ben de onlardandım işte. Ancak duygularımı saklama işinde bu kadar iyi olduğumu ben bile bilmiyordum. Kendimden bile saklayabilmiştim Rüzgar'a olan duygularımı. Şimdi ise tüm a'fes hâlleriyle gün yüzündelerdi.
"Ee Rüya?" dedi önündeki kahveden bir yudum alarak Canan. "Bize anlatmadığın şu şeyi anlatacak mısın artık?"
Kızlarla konuştuğumuz gibi bugün bizim evde toplanmıştık. Yarım saat kadar olmuştu onlar geleli. Havadan sudan konuşmuştuk ama kızların söyleyeceklerim için oldukça meraklı ve heyecanlı olduklarını anlayabiliyordum. Şimdi ise odamın balkonuna kurulmuş anlatacaklarımı bekliyorlardı. Sonunda Canan'ın konuyu açmasıyla benim de konuşma vaktimin geldiğini anladım.
"Anlatacağım," dedim. "Sadece... Bu benim için biraz zor."
Bir süre balkonumu inceledim kızlar bana zaman verirken. Yaprak'ın odasından getirdiğim armut koltuğun üzerinde bağdaş kurmuş oturuyordum. Hemen karşımda tahtadan yapılma, üzerinde beyaz minderleri ve yastıkları olan, cibindirik tarzında tüllerle süslenmiş koltukta da Canan ve Elif oturuyordu. Hemen yan tarafımdaki hamak salıncakta ise Zeynep vardı. Yerde hasırdan bir kilim seriliydi. Ortamızda ufak bir masa ve aydınlatma için aldığım dekorasyon mumlar vardı. Üzerinde ufak lambaların bulunduğu yine aydınlatma için aldığım süs koltuğun hemen üzerine gerilmişti. Birkaç çiçek de yine balkonumun çeşitli yerlerini süslüyorlardı. Geniş bir balkonum vardı ve burada vakit geçirmeyi seviyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Senfonisi/BEFM (Senfoni Serisi I)
ChickLit"Mini mini bir kuş donmuştu, Pencereme konmuştu. Aldım onu içeriye, Cik cik cik cik ötsün diye. Pır pır ederken canlandı, Ellerim bak boş kaldı..." Acı acı fısıldadı küçük kız bunu: "Ellerim bak boş kaldı." Acı acı fısıldadı oğlan çocuğu bunu: "Elle...