GS/BEFM~ 1.5.Bölüm: "Kıskançlık"

942 59 92
                                    

DÜZENLENMİŞ BÖLÜM!!!

Size bayramda, bayram şekeri tadında yeni bir bölümle gelmek istiyordum aslında ama istenmeyen birkaç aksilikten dolayı bayramdan sonraya kaldı bölüm.

Sağlık olsun ne diyelim... Yine de hepinizin geçmiş bayramı kutlu olsun :)

İyi okumalar...

Merak, sinsiliği boynuna kolye gibi geçirmiş bir yılan gibiydi. Kıvrıla kıvrıla dolanırdı zihninin en kuytu köşelerine kadar. Dört bir yanını ele geçirir ve içten fethederdi seni. Zihnine türlü sorular yerleştirir ve onlara kendisi cevap verirdi. Sanki gerçekmiş gibi inanmanı sağlardı o soruların cevaplarına. İçindeki güven duygusunu yok ederdi. Güven bir mum gibiydi, sorular ise kibrit. Merak o kibriti çakardı ve mumun fitilini tutuştururdu. Mumun yanışıyla beraber zihnin loş bir aydınlığa kavuşurdu. O aydınlık soruların cevaplarıydı ve sahteydi. Mum erir, erir ve en sonunda yok olurdu yalan bir aydınlık için. Geriye sadece donmuş kalıntıları kalırdı. Güveninin son kırıntılarıydı onlar.

Merak bir tohuma benzerdi. Tohumu suladığında nasıl büyürse merak da aynı şekilde büyürdü. Merakın suyu ise şüpheydi. Şüphen ne kadar büyük olursa merakın da o kadar büyük olurdu. Merak ve şüphe birbirini beslerlerdi.

Şüphe bir labirentti. Çıkışa ulaşmak için izlediğin yol ise meraktı. Ancak merak her zaman çıkışa ulaştırmazdı insanı. Bazen saptırdığı yollar labirentin en çıkmaz, en müteassif* yollarına götürürdü. (Müteassif* Dolambaçlı ve uzun, güvenli olmayan, sapkın.)

İçimdeki o merak şimdi bana yaşatıyordu tüm bunları. Zihnimin her bir yanını sarmış, sorulara boğmuştu. Bir sürü cevap sunuyordu önüme ama ben cevap hangisi olabilir, bilmiyordum.

Aylar önce benim uyuduğumu sanıp konuşan Berk ve Rüzgar'ın cümleleri dönüyordu kafamda. Zihnim tıpkı bir kaset çalar gibi tekrar tekrar oynatıyordu. Rüzgar kafamın içinde bas bas bağırıyordu o cümleleri.

Kimdi o? Kimi bu kadar çok sevmişti? Kimi hayatının merkezi yapmıştı? Nasıl sevmişti ki bir daha hiç kimseyi onun gibi sevemezdi Rüzgar?

Sorular biriktikçe birikiyordu. Sahte cevaplar arttıkça artıyordu. Büyük bir çıkmaza girmiştim ve çıkamıyordum. Şüphelerim gözlerimi bağlamıştı, önümü göremiyordum.

Rüzgar kimi öyle çok sevdiyse bir daha kimseyi öyle sevemeyecekti. O kimselerden biri de bendim. Rüzgar beni asla sevmeyecekti.

Rüzgar beni hiçbir zaman sevemeyecekti!

Platonik bir aşkın sahipliğini yapıyordu şimdi yüreğim.

Bu gerçek kafama dank ettiğinde bütün sorular, bütün cevaplar kifayetsiz kalıyordu. O soruların var olması, cevaplarının gerçek ya da yalan olması umurumda bile olmuyordu. İçimde bir infaz gerçekleşiyordu. Bütün sorular kendilerini asıyorlardı zihnimin bir köşesine. Çürümüş ve akis* cesetleri ruhuma sarkıyor ve öldürüyorlardı bütün hislerimi. (Akis* Pis kokulu.)

Buraya doğru gelen Halil'i görünce derin bir iç çektim. Buraya doğru gelişini izlerken iç sesim kendi kendine söylenmeye başlamıştı.

"Başlıyoruz yine! Bıktım bu çocuktan artık!"

Yanıma gelip duran ama bir türlü konuşmayan Halil'i konuşması için teşvik ettim.

"Halil?" dedim. "Bir şey mi söyleyeceksin?"

"Ee... Şey, ben..." duraksadı ve dudaklarının arasından bir nefes bıraktı. Tam ağzını açıp konuşmaya başlamıştı ki kapıdan giren kişilerle dikkatim dağıldı.

Geçmişin Senfonisi/BEFM (Senfoni Serisi I)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin