GS/BEFM~ 1.12.Bölüm: "Aptal Aşık"

855 45 118
                                    

Heyyo... Nasılsınız görüşmeyeli?

Ben bir ölüden halliceyim.

İki haftada bir bölüm atarım, olur bu iş falan diyordum... Olmuyormuş onu anladım. Geçen bölüm dalgasına "ölümcül" bir ders programım var demiştim, ciddi ciddi ölümcülmüş bunu da anlamış oldum ayrıyetten.

20.30'dan sonra bedensel yorgunluğumu geçtim, zihinsel yorgunluğumdan cümle bile kuramıyorum. İlk bir hafta yeni bölüm için uğraşamadım bile zaten baş ağrısından. İki cümleyi bir araya getiremiyordum. Yorgunluktan ders çalışmayı bitirdikten hemen sonra uyuyakaldığım bile oldu. Bir de sinir stres yaptım iyice. Her şeye sinirleniyorum bu aralar. Tek sebebinin de matematik olduğunu düşünüyorum -_-

Şimdi biraz biraz alıştı bünyem. Böyle ağır ağır da olsa yazmaya çalışacağım. Birkaç ay sonra daha iyi olur ve hızlandırım diye düşünüyorum. Yani umarım...

Neyseee...

Sizi şöyle yeni bölüme alayım ben artık.

İyi okumalar :)

DÜZENLENMİŞ BÖLÜM

Ayın arkasına gizlenmiş olan gündüz, güneşin ilk ışıklarıyla beraber doğmuştu. Gündüz doğarken beraberinde birçok şeyi de getirmişti. Yeni haberler, yeni umutlar, yeni acılar ve yeni mutluluklar...

Kimi insanlar da yeniden doğmuştu gündüz ile beraber. Gecenin en karanlığında sarmışlardı belki daha dün açılan o yaraları, belki yeniden bir araya getirmişlerdi yıkıma uğramış ruhlarını.

Ben de yeniden doğmuştum. Dün yeniden ektiğim umutlarımın tohumlarını gece, karanlığında sulamıştı. Gündüzün ilk ışıklarını gören umutlarım filizlenmiş hatta dallanmış budaklanmışlardı. Yeni bir umut doğmuştu bugün benim için.

Başımda inanılmaz bir ağrıyla uyanmıştım. Sanki düşüncelerim birleşmiş beynimin içinde zıplıyor, oradan oraya koşuyor, sağa sola savruluyorlardı. Direkt kendimi banyoya atmış, ılık bir duş almıştım. Arkasından da bir ağrı kesici yuvarlamıştım aç mideme. Daha uyanalı bir saat olmuştu ve saat daha sekizdi. Gece kaçta uyuduğumu, nasıl uyuyakaldığımı hatırlamıyordum. En son salondaydık ve Rüzgar'a sahte hesabımdan yazıyorduk. Heyecanımı ve endişelerimi bastırmak için biraları arka arkaya dikleyip kafayı buluyordum. Sonrasında ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ancak geç uyuduğumuzu biliyordum ve nasıl bu kadar erken uyandığıma anlam veremiyordum. Kızlar doğal olarak hâlâ uyuyorlardı.

Ben ise balkonuma çıkmış, bir saba* eşliğinde öylece dikiliyor ve sessiz sakinliğin verdiği o huzuru yudumluyordum. Her ne kadar erken uyanmayı sevmesemde hafta sonları bu saatler bana oldukça keyif verirdi. Balkonuma çıkıp o saba eşliğinde, sessizliğin melodisini dinleyerek, öylece ufka doğru bakmak bana çok huzur verir ve umut dolu hissettirirdi. (Saba: Gün doğuşundan esen yumuşak ve hoş rüzgar.)

Gözlerim karşımdaki evin, odama bakan balkonuna çevrilmişti. Bakışlarım öylece oraya dalıp gitmişken istemsizce iç geçirdim. Tam o sırada tıpkı benimki gibi balkona açılan ve boydan boya cam olan sürgülü kapının önündeki perde hızla çekildi. Aynı hızla da sürgülü kapı açıldı, bir beden kendini balkona attı. Yine aynı saniyeler içerisinde de o bedenle gözlerimiz birbirine değdi.

Nefesim soluk borumda bir yumru gibi takılı kalırken yutkunmaya çalıştım. Dudaklarım aralandı ve o küçük boşluktan titrek bir nefes bırakıverdim. Gözlerimiz birbirine sanki mıhlanmış gibi öylece dururken bunun verdiği hissiyatla hafifçe titredim. Sanki dilimizin ucuna gelip de dilimizden dökülemeyen kelimeler gözlerimiz arasında bir köprü kurmuştu. O köprüde birbirlerine kavuşuyordu kelimeler. Bizim aksimize özgür ve korkusuzlardı.

Geçmişin Senfonisi/BEFM (Senfoni Serisi I)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin