DÜZENLENMİŞ BÖLÜM!
Heyyo... Ben geldim.
Size bileğimi incittiğimden ve bir süre kullanamadığımdan bahsetmiştim. Bileğim iyileşmişti ama fazla yüklenmiş olmalıyım ki önceki kadar olmasada tekrar ağrımaya başladı. Ben de bir süre bileğimi kullanmamaya çalıştım. Şimdi iyi yine ve bu sefer daha dikkatliyim. Bu dönemde hastaneye gitmek istemiyorum. Tekrar sorun çıkmaz İnşallah. Ancak çıkarsa bu sefer hastaneye gideceğim. Neyse... O yüzden bölüm biraz gecikmek zorunda kaldı. Kusura bakmayın lütfen :)
Daha önce çok düzensiz ve her an her şeyin olabildiği bir hayatım olduğunu -gerçi kimin hayatı böyle değil ki- ve bu yüzden hiçbir işimin planlı gitmediğini söylemiştim, değil mi?
Yine de buradayım. Ne olursa olsun bu kitabın finalini vermeden pes etmek yok ;)
Şimdi sizi şöyle yeni bölüme alıyorum...
İyi okumalar :)
Bir cümle hiç böyle hissettirebilir miydi?
Dudakları sanki bir silahtı. Dudaklarının arasından kopan kelimeler ise bir silahın namlusundan fırlayan kurşunlar gibiydi. O kurşunu andıran kelimelerin hedefi yüreğimdi. Silahı andıran dudaklarından ateşlediği kelimelerin gürültüsü zihnimde patlıyordu. O kurşun kelimeler yüreğimden sekip ruhuma düşüyorlardı. Barut kokusu tüm benliğimi sarıp sarmalıyordu.
Kelimeler üşütür müydü? Kelimeler yakar mıydı? En önemlisi de kelimeler öldürür müydü?
Hem üşütürdü hem de yakardı. En önemlisi de öldürürdü kelimeler.
Bedenin ölmezdi ama ruhun ölürdü. Yüreğin ölmezdi ama içindeki ölürdü. Zihnin ölmezdi ama zihninde düşündüğün ölürdü.
Rüzgar'ın dudaklarından dökülen kelimeler yüreğime dokunmuştu. Kelimelerin harfleri silik birer leke gibi yüreğimde yer edinmişlerdi.
Ay ile güneş çarpışmış gibi bir sarsıntı hissetmiştim ruhumda. Sanki gündüz, gecenin kollarında can vermişti de ruhu arafa hapsolmuş gibi her yer karanlığa gömüldü birden. Sanki bir daha hiç aydınlık olmayacaktı, hep karanlığın gölgesinde kalacaktık.
Sol tarafımda hissettiğim çarpıntı Rüzgar'ın kurduğu cümlenin yükü altında eziliyordu. Kaç dakika geçmişti aradan, bilmiyordum. Sessizdi, sessizdim, sessizdik. Dilime kelepçeyle bağlanmıştı sanki kelimeler. Zihnimde kurduğum cümleler çıkmıyordu dudaklarımın arasından bir türlü. Bir cevap bekliyordu, biliyordum ama buna nasıl bir cevap verebilirdim?
Yutkundum ve dudaklarımı aralayıp konuşmak istedim. Ancak sanki yutkununca dilimin ucuna dolanan kelimeleri de yutmuş gibi ne söyleyeceğimi bilemeyerek kalakaldım.
"Ne?" dedim şaşkınlığımın rengini belli eden bir ses tonuyla.
Dudaklarını araladı ve az önce söylediklerini, her bir kelimenin üstüne basa basa tekrar etti.
"Benim çakma sevgilim olur musun?"
"Ne saçmalıyorsun sen Allah aşkına?" dedim birden öfkeyle, yaşadığım şoktan çıkarak. "Çakma sevgili de ne demek oluyor?"
"Tunç başına bela olmadı mı? Bugün de karşısına dikilip sevgili olduğumuzu söylemedim mi?" Bir çocuğa anlatıyormuş gibi tane tane, yavaş yavaş konuşuyordu. "Buna inanmadı. Sen de bunun farkındasındır eminim. Ancak biz bunu devam ettirirsek, sevgiliymişiz gibi rol yaparsak eninde sonunda inanacak. Böylece de seni rahat bırakacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Senfonisi/BEFM (Senfoni Serisi I)
Genç Kız Edebiyatı"Mini mini bir kuş donmuştu, Pencereme konmuştu. Aldım onu içeriye, Cik cik cik cik ötsün diye. Pır pır ederken canlandı, Ellerim bak boş kaldı..." Acı acı fısıldadı küçük kız bunu: "Ellerim bak boş kaldı." Acı acı fısıldadı oğlan çocuğu bunu: "Elle...