DÜZENLENMİŞ BÖLÜM!
Gecenin attığı kör çığlıklar, yolunu kaybetmiş bir berduş gibi başı boş dolanıyorlardı. O tiz çığlıklardan intihar eden kelimeler, tırnaklarını adeta ruhuma geçirmiş çizikler açıyordu.
O çığlıklar ahbel* aşıklara aitti. (Ahbel* deli divane.)
Kimselere söylemeyip, en derinlerinde sakladıkları aşklarını geceye haykırıyorlardı. Geceleri sevdasından uyuyamayan her aşık duyardı o haykırışları. Onlar ortak olurlardı bu kedere.
Artık ben de duyabiliyordum.
Harfi harfine, kelimesi kelimesine...
Takvim yaprakları, her geçen günle beraber teker teker yanıp kül olmuşlardı. Her takvim yaprağının külünden ise yeni bir gün doğmuştu. Böylece aşkımı kabullenmemin üzerinden bir hafta geçip gitmişti. Şimdi ise öğle arasında, kafamı yasladığım sıramda bir haftadır olanları zihnimden geçiriyordum. Bir haftadır ondan köşe bucak kaçar olmuştum. Yüzüne bakamıyordum. Yanlışlıkla göz göze gelsek hissettiğim ve artık kabullendiğim o farkındalık beni utandırıyordu.
Bunlar Rüya Elmas'tan beklenmeyecek hareketlerdi ve en beteri de o da bu hareketlerimin farkındaydı.
Zihnimde, düşüncelerim arasında uzun bir yolculuğa çıkmışken birden sertçe dürtüldüm. İrkilirken oldukça sinirli bir şekilde çemkirdim beni dürten Halil'e. "Ne yapıyorsun ya?"
Karşımda eğilip büküldü ve birkaç kez tökezleyerek konuştu. "Özür dilerim. Biraz fazla kuvvet uyguladım."
Mahcup hallerine karşılık üstelemek istemeyerek konuştum. "Bir şey mi söyleyeceksin sen?"
"Şey..." dedi duraksayarak ve ardından devam etti. "Ben matematik dersindeki anlamadığın konuyu ne zaman anlatayım diye soracaktım."
Söyledikleri üzerine sıkıntıyla derin bir nefes alırken bir insan nasıl bu kadar kıt olur diye düşünüyordum. "Halil, daha kaç defa söyleyeceğim?" dedim sakin kalmaya çalışarak ve ardından da heceleyerek bitirdim cümlemi. "İs-te-mi-yo-rum!"
"Ama hoca..." diye konuşmaya çalıştığında sözünü kestim.
"Yeter!" dedim oldukça sinirli. "Bir haftadır ders anlatacağım diye dolanıyorsun peşimde. İstemediğimi söyledim sana Halil. Uzatma daha fazla!"
Halil birkaç saniye duraksadı. "Peki." dedikten sonra arkasını dönüp, en öndeki sırasına gitti.
Ben de o sırada öfkeyle soluyordum.
Cidden bıkmıştım ama!
Bir türlü anlamıyordu onunla sevgili olmak istemediğimi. Ben bıkmıştım ama o sürekli böyle peşimde dolaşmaktan bıkmamıştı.
O sırada yanımda sessiz sessiz oturan Elif, çantamdan bir çilekli süt alıp bana uzattı. Pipeti soyup, çilekli süt kutusundaki yuvarlak kısmı deldim. Ardından çilekli sütümden büyük fırtlar almaya başladım.
Çilek ve çilekle ilgili bütün yiyeceklere bayılıyordum. Özellikle de çilekli süte karşı büyük bir zaafım vardı. Üzüldüğüm ve sinirlendiğim zamanlar da beni bir miktar dinginleştiriyordu. Sakinleştiğimde az önce ruhuma ekilen vicdan azabı tohumları saniyeler içerisinde filizlenmiş ve yine saniyeler içerisinde dev gibi büyüyüp koca bir ağaç olmuşlardı.
Çok mu üzerine gitmiştim acaba?
Halil gayet hoş bir çocuktu aslında. Gözlükleri de ayrı bir sempatiklik katıyordu ona. Çok çalışkan ve başarılı bir çocuktu ki okul birincisiydi zaten. Yardımsever ve güleryüzlüydü de ayrıca. Sınıftakiler Halil'i severdi, ben de severdim. Ancak bu tavrı cidden canımı çok sıkıyordu. Bir olurdu, iki olurdu ama bu kadarı da fazlaydı. Pes etmek bilmiyordu. Daha ne kadar istemediğimi söyleyebilirdim anlamıyordum. İlk başlar da kalbini kırmamak için çok fazla tepki göstermemiş, oldukça makul tepkiler vermiştim. Halil ise bu iyi niyetimi anlamamış daha da çok üstüme gelmişti. Aşırı rahatsız edici hareketleri yoktu ama insan bir süre sonra cidden bunalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Senfonisi/BEFM (Senfoni Serisi I)
Genç Kız Edebiyatı"Mini mini bir kuş donmuştu, Pencereme konmuştu. Aldım onu içeriye, Cik cik cik cik ötsün diye. Pır pır ederken canlandı, Ellerim bak boş kaldı..." Acı acı fısıldadı küçük kız bunu: "Ellerim bak boş kaldı." Acı acı fısıldadı oğlan çocuğu bunu: "Elle...