DÜZENLENMİŞ BÖLÜM!
Heyyo...
Nasılsınız bakalım?
Eğer mesaj panomdaki duyuruyu okuduysanız wattpadde yaşanan olaylardan dolayı kitabı taslağa almış olduğumu biliyorsunuzdur. İki hafta kadardır biraz bu yüzden ortalıkta yoktum. Aslında bayramdan sonra, en geç çarşamba-perşembe günü gibi kitabı yeni bölümle beraber tekrar yayımlamayı düşünüyordum. Ancak bir talihsizlik oldu.
Bayramdan sonra, salı günü bileğimi incittim ama baya bir incitme. Banyo ıslakmış, fark etmeden bastım ve flop diye kaydım. Allahtan çömleği kırmadım bdjdbdjxxjxksjjsb
Bir de sağ bileğim olunca ve ben de sağlak olunca işler benim için daha da zorlaştı. Bu yüzden ne kitabı tekrar yayımlayabildim ne de yeni bölümü tamamlayabildim. Bileğim düzelir düzelmez, yani iki gün önce, yeni bölümü tamamlamaya koyuldum ve şimdi de yeni bölümle karşınızdayım.
Eğer yine bir aksilik çıkmazsa haftaya yeni bir bölümle tekrar karşınızda olacağım.
O zamana kadar kendinize iyi bakın...
İyi okumalar :)
Biz insanlar öğrenmeye programlı canlılardık. Daha anne karnındayken başlardık öğrenmeye. Nefes almayı öğrenirdik. Ardından doğardık ve doğar doğmaz ağlamayı öğrenirdik. Acıkmayı, susamayı, gülmeyi, hatta ilk diş çıkarışımızda acıyı bile öğrenirdik. Biraz büyür emeklemeyi, biraz daha büyür yürümeyi, koşmayı ve konuşmayı öğrenirdik. Okula başlar arkadaş edinmeyi öğrenirdik. İyiyi ve kötüyü, doğruyu ve yanlışı öğrenirdik. Hisleri, duyguları öğrenirdik... Bu böyle bir ömür devam ederdi. Öğrenmek azaldan* gelirdi. (Azal* Ezel. Başlangıcı olmayan zaman.)
Ancak bir şeyi hiç öğrenemezdik.
Aşkı...
Hep öğrendiğimizi düşünürdük aşkı; kendimizce tanımlayıp böyle işte der dururduk. Oysa sadece aşkın tanımını bilirdik biz. Aşkı yaşamayı bilmezdik.
Dilimizden dökülenleri aşk sanırdık, dokunuşları aşk sanırdık, gülüşleri aşk sanırdık, bakışları aşk sanırdık... Kendimizi aşık sanırdık. Bildiğimizi sanırdık ama bilmezdik. Öğrendiğimizi sanırdık ama öğrenemezdik. Biz sadece aşk sanırdık, aşık sanırdık.
Belki de tek öğrendiğimiz, bildiğimiz şey bir şeyleri sanmaktı; başlangıcı olmayan zamanda başlayıp, sonu olmayan zamana giden hayatlarımızda.
İçimdeki çürümüş çilek ağaçlarını canlandıran, yağmurumu dindirip gökkuşağını açtıran, Liya'nın bedenini ve Rüya'nın ruhunu mezarlarından çıkaran Rüzgar'a olan o aşkımı sadece sanıyor muydum ben şimdi?
Onu gördüğümde hızlanıp göğüs kafesimi dövercesine vuran kalbimin her bir atışında onun ismi sayıklanırken, göğüs kafesime vuran kalbiminin her ritminde onun adı yankılanırken ben nasıl olur da aşkı bilmezdim? Ben nasıl olur da ona aşık olamazdım? Bu aşk değildi de neydi o zaman?
Gözlerimi kapattığımda göz kapaklarıma yerleşen yüzünün o görüntüsüne bile hızlanıyordu kalp atışlarım. Karşımda somurtuyor bile olsa zihnimde canlanan o gülüşü nefesimi düğümlüyordu soluk boruma. O bana bakmazken bile ruhumda hissettiğim bakışları çekip çıkarıyordu beni uçurumun ucunda sallanan mezarımdan.
Bütün bunlar, hislerim, hatta hislerden daha da öte olan bu şeyler... Evet, bu aşk değildi. Aşktan da fazlasıydı. Aşktan da öte bir şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Senfonisi/BEFM (Senfoni Serisi I)
ChickLit"Mini mini bir kuş donmuştu, Pencereme konmuştu. Aldım onu içeriye, Cik cik cik cik ötsün diye. Pır pır ederken canlandı, Ellerim bak boş kaldı..." Acı acı fısıldadı küçük kız bunu: "Ellerim bak boş kaldı." Acı acı fısıldadı oğlan çocuğu bunu: "Elle...