"Bu seni ısıtacaktır." yumuşak bir şey sırtım ile sandalyenin aralığı arasında kaydı ve Derek kumaşı omuzlarıma koymak için arkamdan uzandı. "Üşümüyorum." ama battaniyeyi tuttum çünkü tenime değdiği anda kendimi iyi hissettirmişti. Derek arkamdan dolandı ve boş bir sandalyeyi çekip önüme oturdu. Dizleri dizlerime değiyordu. "Titriyorsun." dişlerim birbirine çarparken farklı ritimler tutturuyordu. "Hayır, ti..tt..re.." ama titriyordum. Saçlarım aldığım duştan hala nemliydi. "Sorun yok." yeşil sarı gözleri gözlerimle buluştu. "Garrett'in hayatını kurtardın." babam hariç diğer liderleri düşünerek başımı iki yana salladım. "Buna in..anm..ayacak..lar." Derek kaşlarını çatıp yüzüme baktı, "Onları boşver Stiles. İşin aslını anlayacaklardır. Eğer anlamazlarsa uyandığında Jackson onlara neler olduğunu anlatır." Eğer uyanırsa. "Tabii." dedim. Tezgaha çok sert çarpmıştı. İkiside üç saattir gözlerini açmamıştı ve bu herkesi ciddi şekilde endişelendiriyordu. Açıkcası, sonuç benim için de iyi gözükmüyordu. Mutfağın arka kapısı açıldı "Ne oldu?" diye sordu babam, kapıyı arkasından pat diye kapatırken. Derek benim yerime cevap verdi "Garrett bir serseri tarafından hırpalandı. Jackson yardım etmek yerine Stiles'ı oyaladı, bu yüzden de Stiles onu bayılttı ve serseriyi öldürdü. Beyzbol sopasıyla." babam mutfakta ilerleyip yanımda diz çöktü. "Sen iyi misin Stiles?" daha dik oturdum. Sarsıldığımı belli etmemek için battaniyeyi omzumdan attım. "İyiyim. Bana dokunamadı bile." babam battaniyeyi tekrar omuzlarıma koyarak "Fiziksel anlamda dememiştim." battaniyeyi elimle tuttum "Ben iyiyim baba. Gerekeni yaptım." babam hafifce gülümsedi "Tam bir lider adamı gibi konuştun." dedi ve gülümsedim. Babamdan geldiği için çok büyük bir iltifattı. Derek, bana taze kahve dolu bir kupa verdi. Babam ayağa kalkarak, Derek'in oturduğu sandalyeye oturduğunda Derek babama da kahve kupası uzattı. "Teşekkürler Derek." babam neşeli ses tonuyla konuştu. "Garrett ve Jackson nasıl?" diye sordum. Soruyu Derek cevapladı. "Deaton gelene kadar elimizden gelebildiği kadar rahatlar." Mutfak kapısı sonuna kadar açıldı ve Argent, Lahey ve Harris içeri girdi. Lahey her zamanki gibi çok konuşuyordu "...gerçekte ne olduğunu anlayana kadar onun bir yere kapatılmasını istiyorum." elimdeki kahve kupasını masaya koyarak "Neden ona sormuyorsun peki?" diye çıkıştım. Tüm liderlerin gözü bana çevrildi. Babam, Lahey'le kendisinin başa çıkmasına izin vermem için beni uyararak başını sertçe iki yana salladı. İş işten geçmişti. Özellikle Lahey bana dik dik bakarken cevap verdiğinde. "Yakında tekrar sorguya çekileceksin. Bu konuda merak etme." pis pis sırıttım. " 'Suçlanmanı istemeyiz Stiles' diyen kişi mi bunu diyor?" diye tersledim, öfke yanaklarımı yakarken. "Stiles, bu kadar yeter." babam kızmıştı. Ama bağırmamıştı. Çok ama çok kızmıştı. Gözlerinde korku vardı. Benim için korkuyordu. Kendi çenemin kaderimi belirleyeceğinden korkuyordu. Büyük olasılıkla korkmakta haklıydı. Gözlerimi başka yöne çevirip konuşmamak için alt dudağımı dişledim. "Dinlenmeyi hak ettiğini düşünüyorum," Derek'in sesi kısık ama kendinden emin bir şekilde çıkmıştı. Yönünü Lahey'e dönerek devam etti "Oğlunun hayatını kurtardı." duraksayıp "Üvey oğlunun." diye düzeltti. "Ona en azından minnettarlığını borçlusun. Bunun karşılığında neler olduğunu anlatma şansını hak ediyor." Kalbim hızlı atmaya başladı. Derek aklımdaki şeyleri Lahey'e söylemişti. "Jackson uyandığında bize herşeyi anlatacaktır." bana bakarak iğneleyici bir şekilde konuştu. Babam araya girdi. "Jackson olay sırasında baygındı. Şimdi, Stiles bize neler olduğunu anlat. Hemen" Lahey araya girmeden hevesli bir şekilde konuşmaya başladım. "Garrett çöpü dışarı çıkarıdı. Yaklaşık bir dakika sonra serserinin onu arka bahçede sürüklediğini gördük. Jackson önce dönüşüm geçirmeden gitmek istemedi ama zamanımız yoktu. Benim gitmeme engel olmaya çalıştı, bu yüzden de ona vurdum. Geriye doğru düştü ve başını tezgaha çarpıp, bayıldı." omuzlarımı silkip Lahey'e baktım "Sonra dışarı çıktım ve serserinin icabına baktım." Lahey'in gözleri açılarak "Kaçmaya çalışmadın mı?" omuzlarımı düşürüp "Neden kaçayım? Mahkemeden korkacak hiçbir şeyim yok, çünkü yanlış bir şey yapmadım. Ayrıca," bir kez daha omuz silktim "siz gelmeden dakikalar önce kan ve pisliğe bulanmış halde orada oturuyordum. Eğer kaçmak isteseydim California'ya giden yolu yarılamıştım." babamın gülümsemesi derin bir kaş çatışına dönüştü. Lahey sessiz kalarak yüzüme baktı. Tanıdık bir araba sesi duyduğumda bakışlarımı pencereye çevirdim. Ayağa kalktığımda Lahey konuşmak için ağzını açtı ama bir şey demeden dışarı çıkmıştım. Deaton araba kapısını itip kapattı ve bagaja yöneldi. "Merhaba Stiles." yanına geldiğimde iki küçük valizi elime aldım. "Selam doktor." Deaton gülümseyerek bagajı kapattı. "Neler oldu?" Deaton'un kaşı merakla kalkarak bana baktı. "Garrett kurt formunda bir serseriyle karşılaştı. Ve Jackson da benim sol kroşemle." doktor kahkaha atarak güldü. İçeri girdiğimizde elimdeki valizleri yere koydum. "Seni görmek güzel Deaton." babam neşeli ses tonuyla konuştu. "Yarın akşam gitmeliyim beyler, hemen başlayalım mı?" Deaton mutfağın ortasına ilerlediğinde Scott içeri girdi. "Jackson uyanıyor." Lahey anında ayağa kalktı ama Deaton onu geçerek Scott'ı takip etti. Herkes hızlıca odanın kapısına geldiğinde Deaton liderleri durdurdu. "Bırakında onu muayene edeyim. Sonra konuşursunuz." diyip içeri girdi. Lahey kızgın suratını bize çevirdiğinde gülmemek için alt dudağımı dişledim. Birkaç dakika sonra Deaton odadan çıktı. "Başı dönüyor ama neler olduğunu anlatabilir." kapının önünden çekildiğinde liderler tek tek odaya girdiler. Girmek için adım attığımda babam kaşlarını çatarak başını salladı. Puflayarak kapıdan onları izledim. "...lanet herif tam bir deli. Adam öldürmeye meyilli. Neredeyse başımı koparıyordu." Jackson'un sesi baskılı bir şekilde konuştu. Dört liderin önünde küfür ettiği için kimsenin Jackson'a bağırmadığını fark ettiğimde sinirim tavan yaptı. Ben söylemiş olsaydım, hakkımda birkaç suçlama daha çıkardı. "Sana neden vurduğunu hatırlıyor musun?" diye sordu Harris. "Evet." Jackson boğazını temizledi. "Onun dışarı çıkmasına engel oluyordum." Onlara neden dışarı çıktığımı anlat, lanet herif. "Nereye gidiyordu?" diye sordu Lahey. "Kaçmaya mı çalışıyordu?" İtiraz ediyorum sayın hakim! Scott kapının diğer tarafında kaşlarını çatarak sessiz kalmam için gözleriyle uyardı. "Evet." dedi Jackson. Lahey'den cesaret alarak. "Tam da bunu yapıyordu. Kaçmaya çalışıyordu." Öfke içten dışa beni kavurdu. Korkmuş hergele bir oda dolusu lidere düpedüz yalan söylüyordu! İtiraz etmek için ağzımı açtım ama Scott tekrar başını iki yana salladı. "Peki ya serseri? Stiles, Garrett'i serseriden korumaya çalışmıyor muydu?" diye sordu Argent. Jackson tereddüt etti. Sonra kıs kıs gülerek odadakilere baktı. "Stiles mı? Garrett'i kurtarmak mı? Böyle mi dedi?" abartılı bir kahkaha ile herkesin yüzüne baktı. "Hayır. Garrett'i ben kurtarmaya çalışıyordum. O, dikkatim dağılmışken kaçmaya çalışıyordu." Seni lanet olası pislik! "Böyle olduğuna emin misin?" diye sordu babam. "Elbette eminim. Ben serseriyle ilgilenirken o ön kapıdan kaçmaya çalıştı" tırnaklarım avucuma battı. Dişlerim birbirine kenetlendi. Öfkeden kudurmuştum. Burada durup korkak ve yalancı kürk yığınının adımı karalamasını izleyemezdim. Ona daha sert vurmalıydım. "Eğer kaçmaya çalışıyorduysa neden serseriyi öldürsün ki? Neden sadece kaçmadı?" Jackson sırıtıp "Kendisini öldürmesin diye serseriyi öldürdü. Garrett'i korumaya çalışmıyordu. Kendisini korumaya çalışıyordu." son kelimeyi resmen tükürerek söylemişti. Öfkeyle birlikte yüzümde tanıdık bir acı dalgası hissettim. Gözlerimi sıkıca kapayıp avuçlarıma batan tırnaklarımı daha da bastırdım. "İyi misin?" Scott'ın sorusuna başımı salladım. Dişlerim uzamaya başladığında Derek'in kokusu beni sarmaladı ve elimi tuttu. Jackson konuşmaya devam etti "Kaçmaya çalışıyordu. Ben dönüşüme hazırlanıyordum ve o ön kapıdan fırladı. Garrett'i kurtarmaya çalıştığım için beni kullanıyordu." avucuma batırdığım tırnaklarım pençelere dönüşüp acı ile avucuma battılar. Elimi açıp serbest bıraktım. Gözlerim değişti, gırtlağımda acı hissettiğimde ses tellerimin de değiştiğini anladım. Hafif bir hırıltı çıkartarak kapının önünde durdum. Tüm gözler bana döndüğünde yüzümü ince tüyler kaplıyordu. Az önce tüm mahkemenin önünde kısmi dönüşüm geçirmiştim. Derek insani olan kulağıma eğilip nefesini vererek fısıldadı. "Öcünü almak istiyor musun?" başımla onayladım. "Atla. O pisliğin başını koparmak istiyormuşsun gibi numara yap." dudaklarını kulağıma sürtüp çekti. Numara mı yapayım? Sorun değil. Zaten bunu istiyordum. Derek elini benden çektiğinde hırlayarak odaya atladım. Parkenin üstünden yatakta yatan Jackson'un üstüne çıktım. Dizlerimi bacaklarının üstüne koyarak ellerimle omuzlarını kavradım. Jackson korku içinde gözlerime bakıyordu. "Onu kontrol altına al yoksa kendim yapacağım!" diye gürledi Lahey. "Wesley, yüzüne bak.." diye emretti Argent. Yüzümü görmeleri için başımı onların olduğu tarada çevirdim. Dişlerimi göstererek gırtlağımdan bir kükreme çıkardım. Lahey'in yüzü değişti. Jackson altımda kıpırdandı. Aşağı doğru santim santim kayıyordu. Hırlayarak pençelerimi kollarına sapladım. Kurt dişlerim burnuna değiyordu. Tekrar hırlayarak onu uyardığımda Jackson ürktü. Arkamdan belimi saran güçlü kollar beni kaldırarak yataktan uzaklaştırdı. Hırlamamı kesmeden Derek'in kollarında çırpındım. Tabii ki de bu numaraydı. Kollarını belime sarmış duruyordu. Beni tutmuyordu bile. Kulağıma eğilerek fısıldadı. "Güzel, bırak gitsin. Yakaladım seni." kesik kesik hırıltılar çıkararak çırpınma numaraları yaptım. "Onu buradan götür!" diye emretti Lahey öfke ve panik yüzüne işlemişken. Derek başını iki yana salladı. "Yapamam. Kızdığında çok güçlü oluyor. Özellikle bu haldeyken." belimden iyice kavradı "Sakinleşmesini istiyorsan, istediği şeyi ver. Doğruyu söyle." Jackson'a bakarak konuştu. O anda Derek'in planını anlamıştım. Jackson bana baktığında daha yüksek sesle kükredim. Derek belimi bırakarak oyunu elime verdi. Tekrar yatağın üstüne çıkıp Jackson'ı altıma aldım. "Şu lanet yaratığı çekin üstümden!" diye inledi Jackson. "Denerim." dedi Derek. Tekrar gelip beni kollarımdan tuttu. Kollarımı hızlıca çektiğimde dişlerim Jackson'ın burnuna sürttü. Kahretsin. Bunun olmaması gerekiyordu. Jackson altımda inledi. Lahey elinde bir şırıngayla yaklaştı. Derek tıslayarak "Bir adım daha atarsan, onu üstüne salarım." dedi. Lahey geri geri gidip elindeki şırıngayı bıraktı. "Jackson buna bir son verelim ne dersin? Gerçeği söyle. Ona bunu borçlusun." Jackson, Derek'in tehdidine karşılık altımda sızlandı. "Tamam! Haklısın!" suratını benden uzaklaştırmak için yastığa iyice dayandı. "Serserinin peşinden gidecekti. Ona engel oldum." Derek tükürürcesine konuştu "Senin yarı katında bir lider çocuğunun elinde beyzbol sopasıyla serseriyi öldürdüğü gerçeğini kaldıramadığın için kendini yalanlara boğdun Jackson. İşe yaramazsın. Konseyin ve Stiles'ın merhametini hak etmiyorsun." kollarımı bırakarak çekildi. İçimi minnet duygusu kapladı. Jackson'ı bırakarak yataktan kalktım. Başımı odadaki liderlere çevirdim ve elimden geldiğince gülümsedim. "Güzel oyundu." dedi Derek, bana gururla gülümseyerek. Lahey'in yüzü korkudan hala kızarmış halde duruyordu. Lahey'e dişlerimi göstererek gülümsediğimde nefesini tuttuğunu fark ettim. Gülümsememi büyülterek boğuk sesli bir kahkaha attım. Yönümü kapıya çevirdiğimde Deaton'la karşı karşıya geldim. "Vay canına!" diyerek gülümsedi. Tepkileri tam beklediğim gibiydi. Dehşete düşmüşlerdi. "Mahkeme için incelenmesini istiyorum." diye gürledi Lahey. Bakışlarımı ona çevirdiğimde nefesini yine tuttuğunu fark ettim. Gözlerimi kısarak sırıttım.
Birinci kattaki boş odalardan birine girdik. Yatağa ayaklarımı aşağı sallayarak oturdum. Derek odanın diğer köşesinde odaya göz gezdiriyordu. Deaton gizleyemediği bir hevesle yüzüme bakarken "Bunu kendi isteğinle yapamıyor musun?" diye sordu. Ses tellerimin de değişmiş olması konuşmamı daha da zorlaştırıyordu. "..e..nüz ..eğl" diye geveledim. Deaton kafasını çevirerek Derek'e baktı. "Henüz değil," diye çevirdi Derek. "Henüz bunu emir üzerine yapamıyor ama üstünde çalışırsa yapabileceğini düşünüyor." Deaton başını onaylarcasına sallayıp beyaz önlüğünün cebinden ışık kalemi çıkartıp gözüme tuttu. "Bundan şüphem yok." hafifce hırlayarak ışığa karşı gözlerimi kapattım. "Gözlerini açık tutmaya çalış, Stiles, Uzun sürmeyecek." gözlerimi kırpıştırarak açtığımda biriken yaşlar yanaklarımdan süzüldü. Deaton ışığı iki gözümde de gezdirirken kendimi sıkarak gözlerimi açık tuttum. Kurt gözlerim ışığa karşı dayanıklı değildi. Avuç içlerimle gözlerimi silerken Derek "Şunu al." diye fısıldadı. Bakışlarımı kaldırdığımda bir mendil uzattığını gördüm. Gülümseyerek gözlerimi sildim. Deaton deftere birşeyler yazarken "Gözlerin tamamen dönüşmüş. Görüşün nasıl? Nesneleri nasıl görüyorsun?" diye sordu. "..i. ku.. ..bii" konuşmaya çalışan tavuk gibi geveledim. "Ne?" Deaton defterden başını kaldırıp yüzüme baktı. Derek "Bir kurt gibi." diyerek yanıma oturdu. "Ben de öyle düşünmüştüm. Şimdi de ağzına bakalım." iç geçirerek ağzımı açtım. Bir süre inceledikten sonra geri dönüşmemi istedi. Gözlerimi kapatıp konsantre oldum ve normale döndüm. Dönüşümüm tamamlandığında insan yüzümü inceleyip bir kaç kısa not daha aldı sonra mahkemeye rapor etmek için duyduğu bariz bir hevesle kapıya gitti. Ve geçmek bilmeyen günlerden sonra ilk kez Derek ile yalnız kaldım. "Teşekkür ederim," Derek yüzünü bana döndürdü ve "Ne için?" kaşlarımı çattığımda güldü. Bana yaklaşıp dudaklarımı öptü. Ona karşılık verdim. Yavaş bir başlangıçtan sonra öpüşmemiz daha da alevlendi. Parmakları saçlarımdan sırtıma kadar takip etti, ardından tişörtümü kaldırıp üstümden hızlıca çıkarttı. Beni nazikce ittirerek yatağa yatırdı ve kendi tişörtünü çıkardı. Üstüme çıkıp boynumu emmeye başladı. Kalp atışlarım hızlandı ve bir baş dönmesi mest edici miktardaki ihtiyaçla birleşmiş halde beni ele geçirirken gözlerimi kapadım. Tekrar dudaklarımız buluştuğunda beceriksizce kemerini çözmeye çalıştım. Dudaklarını dudaklarımdan yavaşca çekerek dizlerinin üstünde durdu. Uzanıp kemerini açtım ve pantolonunu boxerı ile birlikte aşağı indirdim. Onu elimle kavradığımda başını iki yana sallayarak beni geri yatağa ittirdi. Pantolonumu ve boxerımı çıkarttı. Bir kalp atımından daha kısa bir sürede tekrar üstüme çıktı ve dudaklarımı emmeye başladı. Başım hoş bir şekilde dönerken, dilini boynumdan göğsüme doğru sürterek ıslak bir yol çizdi. Sol bacağımı kaldırıp vücudunu yerleştirdi. Göğsümü emerken bir parmağını içime kaydırdı. Saçlarını elimle sıkarak inlediğim sırada parmağını yavaşca geri çekti. Tekrar yukarı çıktı ve dudaklarımı yavaşca öptü. Kalbim hızlandı ve bacaklarımı beline sardım. Gözlerimi kapamaya çalıştım ama Derek dudaklarını çekerek yüzüne bakmam için çenemi elinde tuttu. Gözlerimiz buluştuğunda santim santim içime girdi. Beni doldurana kadar nefes alamadım. Arzu ve ihtiyacın yeşil alevlerinden oluşan gözleri tekrar gözlerimle buluştu. Ardından içimde hareket etti ve her darbesinde inleyip ona uygun ritimde altında kıvrandım. Gözlerini benden hiç ayırmadı. Darbelerini hızlandırdığı anda gözlerimi kapadım ama Derek tekrar çenemden tutup hafifce sıktırdı. Üstümde gidip gelirken odanın kapısı çalındı. Kahretsin. Derek hızlıca üstümden kalktı. Kendimi boşlukta hissetsemde yatağın içine girdim. Derek yerdeki pantolonunu giyerken kapı açıldı ve Deaton bir eli kapı kolundayken girişte donup kaldı. Bakışları bir bana birde Derek'e giderken "Hımm... Raporları mahkemeye verdim ve," bakışlarını benden çekerek Derek'e döndü "John seni çağırmamı istedi." dedi. Derek hızlıca tişörtünü üstüne geçirdi ve bana baktı. Kapıyı açıp dışarı çıktı. Yorganı üstümden atıp yataktan doğruldum ve yerdeki boxerıma uzanıp aldım. Deaton gözlerini benden kaçırıyordu. Bacaklarımdaki ağrıyı aldırış etmeden ayağa kalktım ve yatağa tutunarak boxerımı giydim. Tişörtümü yerden alıp üstüme geçirirken Deaton "İyi misin?" pantolonumu giyerken dengemi sağlamam için kolumdan tuttu ama sendeleyerek ondan uzaklaştım. "İyiyim. Yani, her zaman olduğum gibi. İyiyim." başıyla onayladı ve "Ne zamandan beri birliktesiniz?" gözlerimi kaçırarak "Bir haftadan fazla." Deaton iç geçirdi. "Pekala bu beni hiç ilgilendirmez ama babana kısa sürede söyleyeceksin." başımla onayladım. Yatağa oturdum ve başımı ellerimin arasına koydum. "Bunun için başım derde girecek değil mi?" Deaton halden anlarcasına güldü. "Konsey biraz sorun yaratır evet ama fazla derde girmezsin." başımı kaldırıp Deaton'a baktım ve hafifce gülümsedim. "Ama herşeyden önce sabah erkenden duş almanı öneririm. Derek gibi kokuyorsun." gülümsedi ve kapıya yöneldi. Kapıyı açtığında Derek'le karşılaştı. Eliyle Derek'in omzunu sıkarak dışarı çıktı. Derek bana yaklaştı ve önümde durdu. Eliyle çenemi kavrayıp yüzümü yüzüne bakmam için kaldırdı. Eğilip nazikce öptü ve fısıldayarak "Uyumak ister misin?" dedi. Gülümsedim ve başımla onayladım. Tişörtümü ve pantolonumu çıkarıp tekrar yatağın içine girdim. Derek kısa sürede üstündekileri çıkartıp yanıma yattı ve arkamdan kollarıyla beni sarıldı. Kokusuyla sarhoş olurken elini tuttum ve uykuya daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Wolf Beneath the Tree: Prey #2
FanfictionYargılanıyorum. Serseriler için çalışan bir insanı öldürdüğüm için suçlanıyorum. Bir insanı öldürmek ve varlığımızın bir insana ifşa edilmesiyle birlikte Konsey tarafından ölüm cezası gerektiren üç suçtan biri sayılıyor. Ya hayatımın aşkını sonsuza...