Kapıyı açtığımda Liam onun için seçtiğimiz deri ceketi göstermek için dönerek gülümsedi. Ama odaya arkamdan Deaton adım attığında neşesi bir çiçek gibi doldu. "Sorun nedir?" dedi yüzüme kuşkuyla bakarak. "Bir şey yok." Anında cevabımdan pişmanlık duydum. "Dr. Deaton birkaç test yapmak istiyor ve birazcık kan alması gerekiyor." Deaton önceden paketlenmiş, steril deri altı enjektörünü ön cebinden çıkarırken şeffaf kağıt kırıştı. Diğer cebinde aynı şekilde paketlenmiş iki tane lastik kapaklı plastik şişe vardı. "Ne testleri? Ne için?" Liam'ın bakışları arkama kaydı ve gözleri büyüdü. "Aşağıdaki adamlara yani liderlere senin serseri olup olmadığını ispatlamak için kan almamız gerekiyor. Annenle baban... bizim gibi değillerdi. Değiller." diye düzelttim kendimi, annesinin hala hayatta hatırladığımda. "Liam, neden bana annenin öldüğünü söyledin?" Bariz bir şekilde kafası karışarak kaşlarını çattı. "Asla öyle bir şey söylemedim. Niçin?" Yüzüne panik hücum etti ve önce doktora sonra tekrar bana baktı. "Anneme bir şey mi oldu?" Boş yatağın üstüne oturup onu yanıma çağırarak yatağa elimle hafifçe vurdum. "Hayır. Bildiğim kadarıyla iyi. Sanırım, tüm ailenin... ölmüş olduğunu farz ettim." Gerçi herhangi bir şey farz etmeyecek kadar akıllı davranmam gerekirdi. Nasıl bir lider adamıydım ama.
"Ona... telefon açmak ister misin? Yada başka bir şey?" Liam'ın gözleri korkuyla büyüdü ve sıkıp yumruk yapana kadar elleri iki yanında titredi. "Hayır! Henüz değil. Hazır değilim. Çok fazla şey atlattı." Kalbi duyulur derecede hızlı atıyor ve gözleri dökülmemiş yaşlarla parlıyordu. Deaton dikkat çekici şekilde boğazını temizleyince ona baktım.
"Dr. Deaton'un biraz kan almasına izin verecek misin?" diye sordum. Liam tereddüt etti, bu yüzden doktor ona tehdit oluşturmayacak kadar yakın bir tavırla gülümsedi. "Sonrasında biraz kurabiye ve kola getiririm." dedim gülümseyerek.
İşe yaradı.Liam yanımdaki yatağa oturdu ve sol kolunu yukarı çekti. Dr. Deaton öteki tarafına oturup sol cebinden alkollü bez olan bir paket çıkarttı ve paketi yırtıp açtı. Soğuk bez dirseğinin iç kısmına dokunduğunda Liam şaşkınlıkla sıçradı sonra gergin bir şekilde gülüp kolu yerine bana baktı. "Liderler neden ailemin insan olduğuna inanmıyor?" diye sordu, Deaton iğneyi hazırlarken. "Çünkü sen insan değilsin. Anne ve baban neyseler sen de aynı şekilde olmalısın ama değilsin. Bizden birisin." Deaton, Liam'ın yüzüne bakıp "Hafif bir batma hissedeceksin..." diye fısıldadı. Kendisini hazırlayıp gözlerini kapadı ve iğne tenine battığında yüzünü buruşturdu. Sonra Liam gevşedi ve gözleri benimkilere bakmak için açıldı. "Ailem sizin gibi değilse o zaman ben nasıl size benziyorum?" Kanının çekilmesini izlemeyi reddetmesine gülümsedim. "Pekala, işler burada ilginçleşiyor. Bizden biri haline gelebilmenin tek yolu, başka bir kurt adam veya çita tarafından sana enfeksiyon bulaştırılması, bu da seni serseri yapar. Ama şimdiye kadar hiç serseri çita görmemiştik ve konsey senin serseri olduğuna inanmaya heveslenmeden önce kanıt istiyor. Bu yüzden Dr. Deaton kanını analiz edecek ve ne olduğun ortaya çıkacak." dedim kanın şişenin içine dolmasını izleyerek. "Bir serseri, öyle mi?" başımla onayladım. "Sanki beni kimse istemiyormuş gibi geliyor kulağa. Tıpkı sokak köpeği gibi." Gözlerimi gözlerine kenetledim ve önüne doğru yavaşca yürüdüm. "Seni temin ederim, durum bu değil." dedim ve dizlerinin önünde yere çömeldim. Boşta kalan küçük elini iki elimin arasına aldım. Maalesef pek çok serseri için, durumu çok iyi çözmüş ve anlamıştı. "Peki, bir serseri nasıl enfeksiyon kapar?" Dr. Deaton ilk şişeyi iğne başlığından çekip kucağına koyduktan sonra ikinci şişeyi yerine taktı. "Başka bir kurt adamdan aldığı tırmık veya ısırıkla," dedim. "Ama bu herkesin üzerinde işe yaramaz. Çok hastalanmak yerine hakikaten enfeksiyonu kapmak için, bir kurt adam atandan miras kalan belli bir çekinik genle doğmuş olmalısın. Yada Dr. Deaton gibi uzman kişilerin gözetiminde bu süreçten geçmen gerekir." Yüzüme bakarak, "Derek gibi mi? O nasıl serseri oldu?" diye sordu. "Seneler önce saldırıya uğradı ve pençelendi. Babam tüm konseye karşı gelerek onu yanına aldı ve Dr. Deaton gözetiminde o zorlu süreçten geçmesini sağladı." Hafifce başını salladı. "Ama ben pençelenmedim." Deaton'a bir göz atıp sonra tekrar bana baktı. "Yada ısırılmadım." Deaton'un bakışları kan akışını tekrar sağlamak için ikinci şişeye hafifce vurduğu sırada alçalarak benimkileri buldu. Ne düşündüğünü biliyordum. Çok az serseri saldırılarına ait şeyleri hatırlardı. "Büyük ihtimal hatırlamıyorsundur." dedim ve alnına düşen saçları elimle havaya diktim. "Yeni enfekte olmuş serseriler bir süre oldukça kötü hastalanırlar. Yüksek ateş, korkunç bir açlık, uykusunda çığlık atma ve sayıklama gibi. Kimse ilgilenmeden bundan sağ salim çıkabilmen bir mucize." Liam başını salladı, "Ama... Stiles, ben hasta değildim." diye israr etti. Başımla onaylayıp suyuna gittim ama daha hareketli bir şekilde itiraz etti. "Gördüğüm ilk kurt adam sensin. Kimse beni pençelemedi ya da ısırmadı ve hastalanmadım." Deaton ikinci şişeyi gevşetip çekti ve hazır tuttuğu pamuk topuna uzandı, tüm bu süre boyunca beni izliyordu. "Tatlım, sadece hatırlamıyorsun." Tuttuğum elini sıktım. "Bir şekilde bizden biri haline geldin, Liam ve tek mümkün yolu bu." Gözleri kuşkuyla kısıldı ama daha fazla itiraz etmedi. Deaton numunelerini alır almaz ayrıldı. Liam'ın kanını incelemek için hevesli olduğu ortadaydı ve dürüst olmak gerekirse, sonuçları görmek için ben de bir o kadar hevesliydim. "Öyleyse, kanım ona ailemin insan olduğunu mu söyleyecek?" Liam sırtını pencereye dayamak için boş yataktan kalktı. "Bir nevi." Yatağa oturup ayaklarımı altıma çektim. "Bir çita adam olarak doğup doğmadığını ona kesin olarak söyleyecek. Eğer öyleysen, ailende öyleydi. Eğer değilsen, ailen bir insan ve sende bir serserisin. Her ne kadar enfeksiyon kaptığını hatırlamasanda." Birkaç dakika dirseğinin iç kısmındaki yuvarlak yara bandının uçlarıyla oynadı, besbelli ki dediklerimi özümsemeye çalışıyordu. Parmaklarım altımdaki yorganın içindeki bir deseni takip etti ve hoşlanmayacağı şeyleri duyması için kendimi hazırladım. "Liam, babanın öldüğü güne ilişkin ne hatırlıyorsun?" Başını o kadar hızlı bir şekilde yukarı kaldırdı ki boynundan bir ses çıktı. "Bunu nereden biliyorsun?" diye sordu büyümüş gözlerle. "Üvey kardeşim internette pek çok haber buldu." Kaş çatışı bir korku maskesine dönüştü ve onu rahatlatmak için elimden geleni yaptım. "Liam, kim olduğunu bilmemiz gerekiyordu. On beş yaşındaki çocuklar öyle ormanda her gün dolaşmazlar. Seni kimin aradığını bilmemiz gerekiyordu. Nereden geldiğinden ve nereye ait olduğundan bahsetmiyorum bile." Sırtı bana dönük olarak dikildi. "Hiçbir yere ait değilim. Cranbrook'a geri dönemem. Olanlardan sonra olmaz." Bu konuda benden hiç itiraz alamayacaktı. "Konuşmaya hazır mısın? Babana ne olduğu hakkında? Ve sana?" Yavaşca başını iki yana salladı. "Hayır, bunun hakkında konuşmak istemiyorum. Zaten çoğunu hatırlamıyorum." Birden Liam'ın kolları iki yanına düştü ve yatağın yanındaki şifonyere sol kolu çarptı. Küçük masa saatinin düştüğünü görmek için zamanında döndüm ve Liam hızlı bir hareketle saati yakaladı. Şu işe bak, doğuştan bir çita adam gibi hareket ediyor! Ama bu mümkün değildi. Sadece hızlı öğreniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Wolf Beneath the Tree: Prey #2
FanfictionYargılanıyorum. Serseriler için çalışan bir insanı öldürdüğüm için suçlanıyorum. Bir insanı öldürmek ve varlığımızın bir insana ifşa edilmesiyle birlikte Konsey tarafından ölüm cezası gerektiren üç suçtan biri sayılıyor. Ya hayatımın aşkını sonsuza...