Blood

682 51 4
                                    

Derek'in yanından doğrulurken sessizce bana problemin ne olduğunu sorarak eliyle elimi sıkıca tuttu. Uydurma işaret dilimi anlayıp anlamadığına dair bir fikrim olmamasına rağmen henüz görüntüye girmemiş lider geçidine, sonra Liam'a başımı salladım.

Açık kapıdan uzun bir gölge düştü ve gölge sahibinin Lahey değil de besbelli ondan erken davranan babam olduğunu görünce şaşırdım. Babamın gözleri benden Liam'a, sonra Derek'e ve tekrar bana kaydı, kaşları soru sorarcasına yükseldi. Anlatmak istediği açıktı: Oyun zamanı bitmişti.
Başımı hafifce salladım. Babam diğer liderleri beraberinde sürüyerek salona geri çekildi.

"Liam?" Yatağın ucuna oturmak için ileri emekledim. Derek'in kolları belime dolanıp vücudunun sıcak kıvrımı arkama yerleşince yatağa yüz üstü uzandım ve Derek'te hemen belimin yanına uzandı. "Evet?" Liam ürkütücü derecede çevik başparmağıyla bir düğmeye bastı ve bana bakmak için dönerken ekrandaki oyun dondu. "Sorun nedir?" Derin nefes aldım. "Olabildiğince geciktirmeye çalıştım ama konsey senden birkaç bilgi öğrenmek istiyor artık. Senden bazı bilgiler istiyoruz." Gerildi, eli oyun konsolunun etrafında kasılırken plastik çatırdadı. "Ailem hakkında konuşmak istemediğimi sana söyledim." Başımı hafifce oynattım. "Biliyorum. Onlar hakkında değil." Derek gitmeden önce ona dokunma ihtiyacımı mümkün olduğu kadar fazla şımartarak kendimi iyica ona bastırdım. "Ne o zaman?" Sağındaki Isaac konsolu yere koydu ve yapabileceği her şekilde yardım etmeye hazır bir şekilde izlemeye başladı. "Daha önce bana ormanda birkaç insan gördüğünü anlatmıştın. Birkaç gün önce hiç engelli bir adam gördüğünü hatırlıyor musun? Buraya yakın bir yerlerde." Liam bakışlarını kucağına indirirken başıyla onayladı. "Gerçi bunun ne kadar önce olduğunu hatırlamıyorum. Günlerin hesabını uzun süre önce kaybettim." Isaac öne doğru eğilerek, "Sorun değil." dedi. "Sadece bize ne hatırladığını söyle." Elinde tuttuğu konsol, bağdaş kurduğu bacaklarının ortasına düştü. "Ben..." Devam etmesi için bekledim ve devam etmediğinde, Isaac'e sessizce konuşmayı benim yapmama izin vermesini anlatarak bir bakış attım. Eğer iyi yaptığım bir şey varsa, o da konuşmaktı. "Adamı hatırlıyor musun, Liam? Onun hakkında bize herhangi bir şey söyleyebilir misin?" Yüzü tamamen ifadesizdi bu yüzden biraz daha zorladım. "Bacakları hakkında herhangi bir şey hatırlıyor musun?" Gözleri bahsettiğim şeyi hatırlamasıyla parladı. Başıyla onayladı. "Sahte bir bacağı vardı. Metal bir sopa gibi duruyordu. Bir prot... öyle bir şeydi." Gülümsedim. "Bir protez. Evet protez bir bacağı vardı." dedim. "Doğru." dedi, Liam. "Komik yürümesini sağlıyordu. Topal gibi." Bir çitanın kesinlikle fark edebileceği türden bir detaydı bu. "Öyle olduğuna eminim." Isaac'e göz atıp Derek'in yüz ifadesini görebilmeyi diledim ama belimden sarılmış ve yüz üstü yatmışken bunu yapamazdım. "Gerçekten bilmek istediğimiz şey adamın yanındaki insanlar. Onları hatırlıyor musun?" Liam tekrar başıyla onayladı, şimdi yere bakıyordu ama bir açıklama sunmadı. Alçak sesli ve yatıştırıcı bir ses tonuyla konuştum. "Onlara ne oldu, Liam?" Yavaş, acı dolu bir itirazla başını sallayıp gözlerini sımsıkı kapadı. "Ben... ben hatırlamıyorum." dedi hala başını sallarken. Hatırlamamayı diliyordu.
"Denemene ihtiyacım var, tatlım." Altımdaki kolumu uzatıp sol omzuna nazikçe koydum. "Bu öğleden sonra adamı bulduk ama o insanlar hala kayıp ve dışarıda bir yerlerde. Diğer insanlar onları bulmadan, bizim bulmamız gerekiyor. Neden olduğunu anlıyor musun?" Liam başını tekrar iki yana salladı ama gözlerini açtı. "Polisler o insanları arıyor ve biz bulmadan onları bulurlarsa, vücutlarında bir inceleme yaparlar ve bu da onlara varlığımızı kanıtlama imkanı verebilir." Hepimizin bu söze dökülmemiş kanıya ikna olduğumuzu düşündüğüm için, "O insanlar öldü, değil mi?" diye sordum usluca. Bir an için Liam sadece bana gözlerini dikip baktı. Sonra başı aşağı düştü ve başıyla onayladı. "Ne olduğunu bilmemiz gerekiyor." Başını tekrar iki yana salladı ama devam ettim. "Kimse sana kızmayacak, Liam. Adama enfeksiyon bulaştırdığını zaten biliyoruz. Kokun onunkine karışmış. Saatlerdir bunu biliyorduk ve kimse sana kötü bir söz söylemedi, değil mi?" Sessiz bir şekilde başıyla onayladı. "Ne olduğunu bana anlatmanın güvenli olduğuna dair sana söz veririm, Liam. Kimsenin seni incitmesine izin vermem." Liam, önce Isaac'e sonra Derek'e göz attı. Bizi biraz yalnız bırakmalarını söylemek için dudaklarımı araladım ama Liam tekrar bana baktı ve sonunda konuştu. "İsteyerek olmadı. Uyuyordum ama bir şey beni uyandırdı. Ayak sesleri. Sonra duman. İnsanların geldiğini biliyordum ve oradan ayrılmak için ayağa kalktım ama birden... bir grup insan önümde belirdi. Ellerinde sopalar vardı ve ateş yanıyordu. Onlardan uzaklaşmaya çalıştım ama ateşli sopaları bana doğru salladılar. Ben... ne yapacağımı bilmiyordum." Sorun olmadığını söylememiz için her birimize kocaman mavi gözleriyle yalvararak benden Isaac'e, sonra Derek'e ve tekrar bana kaydı. "Bana vurmaya çalıştılar ve gerçekten çok korktum ama aynı anda sinirlendim de. Bunu açıklayamam. Artık o şekilde hissetmiyorum ama o zaman insan değildim. O sopalarla üstüme geldiler, ben tısladım ama durmadılar. Yeterince yaklaştıklarında arkamdaki ağaca tırnamdım ve ben... şey... üstlerine atladım ve... sonra..." Vurgulamak için iki elini yukarı kaldırıp atlama hareketi yaparak ellerini havada savurdu. "Pençelerin içeri çekili miydi?" diye sordu Derek, göğsü sırtımda gümbürdenerek. "Tırnaklarım içeri sokulmuş muydu demek mi istiyorsun?" diye sordu ve Derek başıyla onayladı. "Hayır. Bunu yapmayı düşünmedim bile. Hem birkaçını ısırmıştım." Elbette düşünmemişti. Kimseye zarar vermeden kendisini savunmayı kimse ona öğretmemişti.
"Sorun değil, Liam." dedim sonunda. "Olanları değiştiremeyiz ama bununla baş etmen konusunda sana yardım edebiliriz. Ve başlamak için en iyi nokta o insanları uygun bir şekilde görmemiz olacaktır." En azından ay ışığında, ormanda gizli bir cenazeyle. "Sence de öyle değil mi? Bunu onlar için yapabilir misin?" Liam başıyla onayladı. "Güzel. İnsanların nerde olduklarını bize söyleyebilir misin?" Alnı kırıştı ve başını iki yana salladı. "Nerede olduğumu bile bilmiyorum. Veya buraya nasıl geldiğimi." Elbette bilmiyordu. Derek beni arkamdan sıktı ve kirli sakallı yanağını benimkilere sürttü. "Seni tanıdık bir yere götürsek, bize gösterebilir misin sence?" Tereddüt etmedi, "Evet." dedi ve aslında biraz rahatlamış gibi görünüyordu. Şükürler olsun. Ayağa kalktım ve zihnimden konseye söyleyeceğim şeyleri geçirirken sağ elimi saçımın içinde gezdirirken Isaac odanın kapısında bekliyordu.

The Wolf Beneath the Tree: Prey #2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin