"O kimdi?" diye sordu Liam, iki kolumu altına birer tane kutu kolayı sıkıştırıp pizza tabaklarını tuhaf bir şekilde getirirken. "Gelen Isaac Lahey'di." Yatağın üstüne doğru eğilerek dağınık yorganın üstüne iki tabağı da bıraktım ve kolaları yanlarına koydum. "Ben yokken seni görmeye gelen tipik adamın oğlu. Sabah sana yemek getiren hani? Babasına kıyasla gerçekten iyi bir çocuktur." Liam ilk pizza dilimini ısırdı, sonra bir eliyle ağzını kapayarak konuştu. "Hiç kardeşin var mı?" Cevap vermeden önce pizzadan ısırıp lokmamı çiğnedim. "Üvey kardeşim var. Scott." dedim ve pizzamdan bir kere daha ısırdım. "Annenle baban ayrıldı mı?" Ağzımdaki lokmayı zorlada olsa yuttum ve konuştum. "Hayır, ayrılmadılar. Annem öldü." Liam elindeki pizza kenarını tabağa bıraktı. Yüzü üzgün bir hal almıştı. "Onu özlüyor musun?" Cevap vermek yerine başımla onayladım. "Hmm. Sen bir lider adamısın. Bende lider adamı olabilir miyim?" Sonraki dilimin yarısını bir seferde ağzıma sokunca gülümsedim. "Sanırım bu babana bağlı." Liam dondu, gözlerinin altındaki yanakları çökmüştü. Sonra hızlıca lokmasını bitirdi ve bana kaşlarını çattı. "Bunun babamla ne ilgisi var?" Ah, kahretsin. Babasını unutmuştum. "Yani... biliyorsun işte, liderin demek istemiştim." Başka bir ısırık daha aldı ve bende aynısını yaparken konuştu. "Ah." Ağzımdaki lokmayı çiğnerken kolamı aldım. "Liderim kim?" Aldığım ilk yudumla boğuluyordum ve burnum genzime kaçan küçük parçadan dolayı yanarken kolayı zorla yuttum. Kendime geldiğimde ona şaşkınlıkla baktım. "Bizim hakkımızda gerçekten hiçbir şey bilmiyorsun, değil mi?" Ciddiyetle başını iki yana sallayıp tabağının üstüne eğildi. Isaac'e söylediğim şeye rağmen, o zamana kadar bir yanım Liam'ın içinde bir yerlerde ne olduğumuza ve işlerin nasıl yürüdüğünü bildiğine ikna olmuştu. Ama şimdi yüzüne, alt dudağına bulaşmış pizza sosuna ve gözlerine bakmak, ormanda öğrendiklerinin ötesinde başka bir şey hakikaten bilmediğini gösteriyordu.
Üçüncü dilimin yenmemiş kısmını tekrar tabağa bıraktım. Gözlerine dikkatli bir şekilde bakarak daha dik oturdum. "Liam, sana birkaç soru sormak zorundayım ve bazıları oldukça garip gelebilir." Daha önce çita formundayken yaptığı gibi başını bir yana yatırdı. "Ormanın içinde panter gibi koşup sonra tekrar insan formuna dönmekten daha mı garip?" Alaycı bir şekilde gülümsedim. "Tamam, haklısın. Ama sen bir panter değilsin. Gerçekte öyle bir tür yok." Ağzında başka bir lokma varken "Yok mu?" diye sordu. Sempatiyle gülümseyerek başımı iki yana salladım. "O zaman hayvanat bahçesindeki şu siyah kediler ne? Ayrıca insan olmadığımızda biz neyiz?" Kahretsin. En başından anlatmam gerekirdi. "Eğer bir hayvanat bahçesinde siyah kedi gördüysen ya jaguar ya da leopardır. Ama biz ne jaguarız ne de leopar. Biz sadece... biziz." dedim. Liam ağzındaki lokmayla gülümsedi. "Pekala, bana ne soracaktın?" Ah, evet. "Ailen hakkında bir şeyler bilmem gerekiyor. Aslında bütün ailen hakkında." Tahmin ettiğim gibi bütün vücudu katılaştı ve gülümsemesi kayboldu. "Neden?" diye sordu. "Çünkü sahip olduğun her şeyi onlardan miras aldın. Genetik olarak." Mavi gözleri ani bir kavrayışla parladı ve yüzü gevşedi. "Babamın saçlarını ve annemin gözlerini almam gibi bir şeyden bahsediyorsun, değil mi?" Başımı salladım ve dudağımın kenarı küçük bir tebessümle yukarı kıvrıldı. "Ama bunu onlardan almadım." Kolları 'bu' derken etrafındakileri tanımlamak istercesine yanlara açıldı ve çita halinden bahsettiğini anladım. "Bu onlarda yoktu." Hızla nefesimi bıraktım ve o zaman nefesimi tuttuğumun farkına vardım. "Emin misin?" Beklentiyle öne eğildim. "Baban bir lider ve annen de bir anne çita değil miydi?" Başını bir yana yatırdı. "Bana bunu daha önce de sordun. Anne çita nedir?" Hafif bir iç çektim. "Doğum yapmış bir anne çita." dedim. "Peki ya ağabeylerin?" Liam kaşlarını çattı, son pizza dilimi o an için unutulmuş, tabağında duruyordu. "Hiç ağabeyim olmadı. Tek çocuktum." Bundan sonra çiçekli çarşaflara gözlerini dikti ve ikimizde bir süre sessiz kaldık. Son dilim pizzasını aldı ve ısırdı, ben de bunu devam etmeye hazır olduğuna dair bir işaret olarak aldım. "Liam, ailen saldırıya uğradığında... sen tırmalandın mı? Veya ısırıldın mı?" Ağzındaki lokmayı çiğnerken "Ne?" diye sordu. Yutkunup soru sorarcasına bana baktı. "Ne tarafından tırmalandım veya ısırıldım mı?" Yarısı hala pizza dolu tabağımı tabağının üstüne koyup geri kalanını yemesi için işaret ettim. "Bizden biri tarafından. Kurt formunda ya da çita. Aileni öldüren kurt ya da çita tarafından ısırıldın veya tırmalandın mı?" Başını inkar edercesine salladı. "Hayır. Tırmalanmadım. Isırılmadım." Kaşlarımı çattım. "Liam, çok dikkatli bir şekilde düşün." Boş kola kutumu avuçlarımın arasında döndürdüm. "Hiçbir yara almadığına emin misin? Duştayken vücudunda hiç kesik gördün mü?" Tereddüt bile etmeden "Hayır." dedi. "Sadece elimin üstünde iğrenç bir yara var." İncelemem için yaralı avucunu uzattı. "El ve ayak tırnaklarımın gerçekten çok uzun olması dışında diğer her şey aynı." Dalgın dalgın başımla onayladım. Sırtında veya göremediği herhangi bir yerinde küçük pençe izi olduğuna yarı yarıya ikna olmuştum. Hissedemeyeceği kadar küçük bir yara. Ailesinden hiç kimse kurt veya çita adam değilse, dönüşmesi imkansızdı.
Koridordan kapıya vuruldu ve yüreğim ağzıma gelmiş bir halde yataktan sıçradım. Liam'ın yanıtlarına dikkatimi o kadar vermiştim ki kimsenin yaklaştığını duymamıştım.
"Stiles?"
Derek. Nabzım hızlandı ve beni seyrettiği sırada Liam'ın merakla yüzüme bakmasını ve kaşlarını havaya kaldırmasını görmezden gelmeye çalışıp kızardım. Derek tekrar kapıyı çaldı. "Gitmeye hazır mısın?" Sesi gergin geliyordu, telaşla kapıya baktım. Elbette endişeli. Son on dört yıldır bildiği tek aile tarafından daha yeni kapı dışarı edildi."Evet. Sadece bir dakika." Beni duyabileceğini bildiğim için bağırmakla uğraşmadım. Son birkaç dakikadır söylediğimiz her şeyi duymuş olan kapıdaki nöbetçi gibi. Duymuş olmasını umdum. Böylece konuşmamızı tekrarlamak zorunda kalmazdım.
"O kim?" diye sordu, son pizza diliminin ucundan ısırırken bana bakıp sırıtan Liam.
"Derek Hale." dedim, içimdeki sırıtma isteğine karşı gelemeyerek. "O da mı baban için çalışıyor?" dedi ve gözlerim yaşlandı. "Çalışıyordu." dedim, dökülmek üzere olan yaşları engelleyerek gözlerimi kapatıp. "Ondan hoşlanıyorsun." İfadesinde tuhaf bir masumiyet vardı. "Evet. Ondan çok hoşlanıyorum." dedim sırıtarak. "Derek'le birlikte sana kıyafet ve gerekli bir kaç parça şey almak için kasabaya gidiyoruz." Başıyla onayladı. "Birazdan döneriz. İstersen herkese seni rahat bırakmalarını söylerim. Ama Deaton içeri girmek isterse, ona nazik davran. Sen uyurken elini tedavi eden oydu ve iyi hissettiğinden emin olmak için seni kontrol etmek isteyebilir. Tamam mı?" Tekrar başıyla onayladı ve rahatladım. "İyi birisidir." dedim. "Seni incitmeyeceğine söz veririm." Üst üste yığılmış tabakların üstüne kola kutularını koyup ayağa kalktığım sırada Liam dizlerini göğsüne çekti ve "Tamam." dedi. "Benimle konuştuğun için teşekkürler. Geri geldiğimde, sen de istersen, aşağı inip geri kalanımızla akşam yemeği yemen çok hoşuma gider." Kapıya doğru gittiğimde bakışları beni takip etti. "Belki..." dedi ve hafifce kaşlarını çattı. "Ama sana bağıran adamla olmaz. Sen yokken içeri giren. Onunla yemek istemiyorum."
Lahey. "Ben de onunla yemek istemiyorum." dedim ve gülümsedi. Ona sormayı unuttuğum soru aklıma geldiğinde boştaki elim kapı kolundaydı. "Liam, nerelisin?" Hiç düşünmeden cevap verdi. "Cranbrook." Yüzüm neresi olduğunu bilmediğime dair ifade alınca daha çok detay verdi. "Amerika sınırlarından yaklaşık bir saat mesafede. Kanada'nın güneydoğusunda." Liam'ın burnu endişeyle kırıştı. "Sanırım sınırı izinsiz geçtim. Başım belaya girer mi?" Sınır dışı edilmesini komik bularak gülümsedim. "Bir problem olmaz sanırım."Yatak odasının kapısını arkamdan kapattığım sırada Derek'in gözleri benimkilerin içine işledi. "Birkaç saat önce destek çağırdılar." diye fısıldadı, koridorda ilerlerken tabakları benden alarak. "Brett ve Mason ile Lahey'in adamlarından iki kişi daha." Gözlerimi devirip "Şahane." dedim. Aşağı kata indiğimizde Derek'in elindekileri alıp mutfağa girdim ve boş kutuları çöpe atıp tabakları lavaboya koydum. Ön kapıdan çıkarken Lahey ve Argent'i tümüyle görmezden gelip Derek'i takip ettim. Isaac ve Lahey'in adamı bizi siyah jipin olduğu küçük otoparkta bekliyordu. Bir ayağımı tahta zemine atmıştım ki Scott bana seslendi. Beyaz villa ile köşkün arasındaki taşlı yoldan bize doğru koşturarak geldiğini gördüm. "Ne oldu?" diye sordum, siyah jipin sağ arka kapısının kolunu tutarken. "Son üç saatimi internette yavru çitanı arayarak harcadım. Hiçbir yerde o isimli, yaşına ve fiziksel tarifine uygun bir çocuk yok. İsmi hakkında yalan söylemiş olma ihtimali var mı?" Kapıyı açtım. "Hayır." Derek'in yanına kaydım ve arabanın kapısını çekip kapadım. "Kanadalı. Cranbrook. Büyük ihtimalle soyadını yanlış yazıyorsun." Scott başını inatçı bir şekilde salladığı sırada Isaac motoru çalıştırdı. "L-U-M-B-A-R şeklinde denedim." dedi. "D-U-N-B-A-R olacak. Tekrar dene." Bunu söyleyerek camı kapattım ve hızla Derek'in yanına sokulup Isaac araba yolundan çıkana kadar dikiz aynasından Scott'ı seyrettim.
Kasabada, makul fiyatlı bir mağaza bulduk ve bir saatten kısa sürede, Liam için gerekli kıyafet ve gerekli eşyaları almıştık. Turumuz kısa sürse de, mağazada yapılan gezi morelimi düzeltme konusunda harikalar yarattı. Bunun en basit sebebi, etrafımda aldığım her nefesin hesabını soran herhangi bir liderin olmamasıydı. Günü güzel kılan en mükemmel şey ise; Derek'e yeni tişört aldırıp üstüne giydirmiştim. Ve giderken o tişörtü bana bırakacağına söz vermişti.
Köşkte, Derek torbaları Liam'ın yatak odasına çıkarmamda bana yardım etti, sonra ona cana yakın bir gülümseme atıp geri çekildi.
Derek odadan çıktığında, Liam hevesle torbalara daldı. Kıyafetleri teker teker yatağın üstüne sererken dışarıdan gelen bir ses beni pencereye çekti.
"Efendim! Onu bulduk!"Aşağı çimenliğe baktım, Lahey'in birkaç adamı ve Argent'in kızı Allison'u gördüm. Tamamen siyah giyinmiş ve tek omzunun üstünde tuhaf bir ok silahı tutuyordu. Lahey'in adamları siyah bir şekil tutarak Lahey ve tanımadığım başka lider adamının yanında ölü yaprakların üstünde yürüdüğünü gördüm.
Azıcık deneyimim varsa, bu bir ceset.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Wolf Beneath the Tree: Prey #2
FanfictionYargılanıyorum. Serseriler için çalışan bir insanı öldürdüğüm için suçlanıyorum. Bir insanı öldürmek ve varlığımızın bir insana ifşa edilmesiyle birlikte Konsey tarafından ölüm cezası gerektiren üç suçtan biri sayılıyor. Ya hayatımın aşkını sonsuza...