•6•

619 82 43
                                    

Bölüm şarkısı: Lake of Tears- To Blossom Blue

➰➰➰

Güne sessizliğin etrafı sardığı ve sırtımın onun sıcak bedeniyle kapılandığı odada uyanmak içimi tuhaf hisler ile doldurmuştu. Birinin bana sarılarak uyuması o kadar uzun zaman önceydi ki, ne kadar güzel hissettirdiğini unutmuştum. Güzel hissettiren sarılan kişideydi, biliyordum. Taehyung'la aramızda bir çekimin olduğu da inkar edilemezdi. Fakat bilmediğim ona karşı nasıl davranacağımdı.

Onu görünce veya konuşunca kafamda planladığım bir şey varsa; hepsinin toz olup uçacağı bir karmaşadaydım. Şu an nefesini ensemde hissetmek bile içimde değişik duygular yaratıyordu. Gece yattığımız gibi duruyorduk, elleri hala sıkıca belime sarılıydı.
Onu uyandırmamak için hareket etmiyordum ama komidinin üstündeki telefonun ışığı yanınca elimi uzatıp onu aldım.
Bir sürü mesaj gelmişti, hepsine bakıp cevapladıktan sonra Jisoo'nun mesajına girdim. Nasıl olduğumuzu soruyordu. İyi olduğumuza dair mesaj atıp saate baktım ve telefonu yerine bıraktım. Öğlen biri geçiyordu.

"Yüzün nasıl, ağrın var mı?" Kulağımın hemen arkasından boğuk sesi gelince irkildim. Uyandığını anlamamıştım.

"Hayır yok, sen iyi misin?" dedim arkamı dönerek fakat ne kadar tehlikeli bir hareket olacağını hesaba katmamıştım.

Tanrım! Tam olarak burun buruna duruyorduk. Heyecandan ne yapacağımı bilemedim ve kendimi geriye doğru ittim. Saniyeler içinde yerle buluşmuştum. Düşerken sırtımı komidinin kenarına çarpmıştım ama acısı Taehyung'un kahkahaları arasında kaybolmuştu.

"Bu kadar panikleyecek ne vardı?" Gülerken konuşuyordu ve arada sesi kısılıyordu.

"Bir anda oldu ben de anlamadım." Oturduğum yerden ellerimden destek alarak kalktım.

"Ben biraz daha uyuyacağım..." Cümlesini bitirir bitirmez çalan telefonu duyunca kafasını yastığından kaldırdı.
"Jisoo arıyor değil mi?"

Çalan telefona kafamı uzatıp baktım.
Arayanın Jisoo olduğunu görünce ona döndüm ve sırıtarak kafamı salladım.

Abartılı şekilde gözlerini devirerek elini uzattı. Uzattığı eline telefonu koyduğum gibi açıp kulağına götürdü. "Hep uyuyacakken ara zaten. Hıhı sana da günaydın." Bir kaç saniye karşıyı dinledi. "Evet, siz beklemeyin bizi uğramamız gereken yer var. Sonra geliriz yanınıza."

Akşam bilgeye gideceğimizi söylediğini hatırladım. O adamla ilk tanıştığımızda Tae ve Hoseok'a karşı beslediği sevgiyi çok net bir şekilde görmüştüm. Onlara değer veriyordu.
Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra dişlerimi fırçaladım ve mutfağa girip, su içtim. Dişlerimi fırçaladıktan sonra su içmeyi seviyordum. Elimdeki bardağı tutarken sırtımı tezgaha yaslamıştım. Hala daha neden onun eline dokununca bir anda yüzümdeki izin silindiğini düşünüyordum. Jisoo ve Hoseok bunun onun için çok zorlayıcı olduğunu söylemişlerdi.

"Bilgeye gidince öğreneceğiz, bu kadar düşünme." dedi kapıdan içeriye girerken. Kıyafetlerini değişmişti. Bol açık kahve pantolon ve beyaz kısa kollu tişört giyinmişti. Kolundaki saati ve bileklikleriyle rahat ve şık bir hava yaratmıştı. Tarzı kesinlikle güzeldi.

"Tamam." Onu cevapladıktan sonra bardağı tezgaha bırakıp giyinmek için odaya geçtim.

Siyah yırtık pantolonumu aldım. Üzerime siyah renkli, beyaz yazı ve desenleri olan tişörtümü giydim. Ne zamandır saat takmadığım aklıma gelince siyah saatimi alıp bileğime taktım.

PHILTRUM |TaejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin