•25•

279 36 30
                                    

Bölüm şarkısı: Into You - Ariana Grande

İlk defa sınır koyacağım kitaba, çok yapasım geldi.
20 vote 100 yorum istiyorum sizlerden.

➰➰➰

On gün, o kadar çabuk geçmişti ki on saniye filan gibiydi. Doğu Aydan sonra Batı Ay dedikleri mekanı da beş dakika önce patlatmıştık ve başka bir yeri daha patlatacağımız söylentilerini yayıp kaledeki askerlerin bir bölümünü oraya göndertmiştik. Görünmez yaptığım arabanın camından dört girişli binanın sol ve sağ girişlerini işaret ettim.

"Arka tarafı özel duvarlardan dolayı daha korumasız bırakmışlar, büyü ile o duvarı ve başka engelleri geçmenizi sağlayacağım." Avucumu açıp herkes için büyü yaptığım minik küreleri bedenlerine yolladım. Tenleriyle buluşan küreler onları etraflıca sadece benim görebileceğim şekilde beyaz ışıkla sardı. Birliklerdekiler için de yapmıştım. "Üçe ayrılacağız. İki grup içeri girecek, üçüncü grup arkamızı kollayıp dışarıdan kaleye girişleri engelleyecek. Yardıma ihtiyaç olursa bize katılacaksınız."

Hepsi bedenini kontrol ediyordu. "Ne yaptıysan çok rahatlamış ve enerjik hissediyorum." dedi BamBam. Ona güldüm.

"Taehyung, Jisoo, Seulgi, BamBam, Hoseok ve Jimin siz sol çıkışı. Ben, Irene, Jungkook, Yoongi ve Hwasa soldan gireceğiz. Arkamızda geri kalanlar duracak. İs sen sürekli bana bilgi geç ve yardıma ihtiyacım varsa ne olursa olsun yanıma gel." diye tembihledim onu. Benim yardımcımdı ve diğerlerinden farklı güçlere sahipti, bu yüzden onu arkada tutmuştum. Bir sıkıntı olmadıkça yanıma çağırmayacaktım.

Jisoo arabanın kapısını açtı ve hepimiz dışarı çıktık. "Hepiniz götü kolluyorsunuz ve iki saatin sonunda hepimiz burada oluyoruz." dedi Hoseok. Her ne kadar gülse de sesindeki endişe kırıntılarını hepimiz hissediyoruk.

"Ne zannettin oğlum, tabii geleceğiz." dedi Lisa ve ekledi. "Daha çok ifşa çekeceğim, doyamadım." İlk Jungkook ve Jimin'e bakıp sonra bize baktı ve imayla sırıttı.

Ayrılma yeri geldiğinde Taehyung'un gözlerine bakıp konuşmadan sadece dudaklarımı oynatarak "Seni seviyorum." dedim.

Dudaklarımı okuyup ne dediğimi anladığında dudakları kıvrıldı ve yavaşça aşık olduğum kare gülüşünü bana sergiledi. "Seni seviyorum." dedi gözden kaybolmadan önce. Sonra gitti.

"Giriyorum." dedi Jungkook ve öndeki duvarın arasından sızdı. Peşine girip hemen karşımda beni görünce büyüyen gözleri olan adamın boynunu tutup koparttım.

"Öldürdüklerinizi bana bırakın, anlamasınlar diye kopyalarını bırakacağım ama hepsi bana itaat edecek." diye seslendim içimden herkese. Asıl odaya ulaşana kadar sessizce ilerleyip öldürebildiğimiz kadar askeri ortadan kaldırmalıydık.

İlk koridoru temizleyip ayrıma geldiğimizde yanıma Jungkook'u alarak ilerlemeye devam ettim. İlk önce büyü odasına girmem ve oradaki gücü yavaşça, dikkat çekmeyecek şekilde bitirmem lazımdı. Kafamı yavaşça duvarın arkasından çıkarıp tam karşımızda arkası dönük olarak yürüyen adamı gördüm. Hemen kendimi geri çekip diğer kenardaki Jungkook'a içimden seslendim. "Aynı anda koşacağız ve onu da alıp odaya dalacağız."

Başını sallayıp benden komut aldığında senkronize içinde koridora adım atıp bizi göremeyecekleri hızla adamı boynundan tuttuk ve odaya girdik. İkimizin de boynuna elimizi sardığımız adam neye uğradığını şaşırırken içerideki sesini çıkartmaya çalıştı ama onun sesini kestim. Bağırıyordu fakat sesi yoktu, haline gülüp diğer adamı bıraktım ve ona doğru yürüdüm.

Ben geldikçe geriye doğru çekildi, gitmek istese bile gidemiyordu çünkü her yeri büyü ile kaplamıştım. En son kaçacak yeri kalmayınca sırtı duvara dayandı. Yakasından kavrayacakken kolunun altından çıkarttığı bıçağı yüzüme doğru savurdu. Son anda geriye çekilip gözlerimi kesmesini engelledim. O kadar yakındı ki ağır çekimde önümden geçmişti. "Bana bıçak çekmeni es geçiyorum ve güzelce soruyorum. Taş aşağıda değil mi?" dedim ve sesinin sadece bana duyurabileceği şekilde gelmesine izin verdim.

Başını olumsuzca sallayıp iğrenç bir kahkaha savurdu. "Onu asla yok edemezsin, sizin gibi yeni yetmeler ona hiçbir şey yapamaz." Elimi kaldırıp yüzüne yumruk attım. Kanayan dudağı arasından akan kanını tükürdü. "Evet aşağıda hadi gidin yok etmeye."

Bunu demesi bile yetmişti. Beni dahil hepimizi yemi yetme olarak gördüğü için bu kadar rahat ve açık sözlüydü ama benim Taht olduğumu bilmiyordu. "Yazık oldu keşke yok ettiğimi görebilseydin." dedim ve değişen bakışlarını ölümün donukluğuna bırakıp başını koparttım.

Yerine onun ve arkamda Jungkook'un öldürdüğü adamın kopyasını koydum. "Kale içerisindeki büyüyü nasıl yavaşça etkisiz hale getirebilirim? Söyle!" diye emrettim onun yerine diktiğim ruhuna.

Boş bakışlarıyla yürüyüp yanımdan geçti ve ortada bulunan masanın merkez kısmının içinden bir kutu çıkarttı. İşaret parmağıyla kutunun içinde parlayan küreyi gösterdi. "Bunu söyleyip onun gücünü etkisiz bırakabilirsiniz ama sadece dört saat böyle kalır. Tamamen gücünü bitirmek için onu parçalamanız lazım." Elinde ki minik kağıt parçasını uzattı.

Ondan alıp ne yazdığına baktım ve yavaşça okuyarak kürenin renginin solmasını izledim. Jungkook yanıma gelip "Dört saate burayı yok eder tekrar yaparız. Hadi gidip bizimkilere yetişelim." dedi.

"Tamam." dedim ve odadan çıkmadan ikisine dönüp parmağımı kaldırarak "Siz ikiniz burada duracaksınız ve birileri gelirse her zamanki gibi davranmaya devam edeceksiniz. Eğer dediğimi dinlerseniz ruhlarınızı geri veririm." diye tembihledim ama tamamen yalandı.

Kapıdan çıkıp boş koridoru geçtikten sonra aşağıya inilen merdivenlerin yanına geldik. Biz hariç herkes buradaydı ve bizi bekliyorlardı ama sadece Tae onlarla yoktu.

"Jin, orada durumlar nasıl?" Namjoon'un sesi zihnime yayıldı. Oldukça merak içerisindeydi.

"Bir sorun yok merdivenlerin oradayız. Eğer sayıca az kalırsak oradaki askerlerden yollamanı isteyeceğim senden ve İs'i koru lütfen. Onu senden başkasına emanet edemem." dedim ve son adımımı atıp merdivenlerin hemen başında durdum. Mavi loş ışıklarla aydınlatılmış yola baktım. Oldukça ürkütücü duruyordu.

"Taehyung nerede?" dedi Jisoo merakla. "En son senin çağırdığını ve yanına geleceğini söyleyip bizden ayrıldı."

Ben mi çağırmıştım? Jungkookla birbirimize dönüp bakıştık, bizim yanımızda olmadığına emindik ve ben onu çağırmamıştım. "Ben hiç onu çağırmadım ve yanımızda yoktu."

"Taehyung?" dedim içimden ona seslenip. Hiçbir şekilde cevap alamıyordum ondan.

Tekrar mühür ile bağlantı kurmayı denedim. "Taehyung neredesin?" Ses yoktu. İçim içimi yerken her birine korkuyla bakıyordum. Onlarda aynı şekilde bana karşılık veriyorlardı.

Sonra cılız bir ses etrafımı kaplayıp beni içerisine çekti. "Aşağıdayım SeokJin, seni bekliyorum."

➰➰➰

Ve size son iki bölüm kaldığını söylemek istiyorum. Philtum bitiyor, ilk bitirdiğim ve içime sinen ficim oldu.

Umarım diğer Taejin ficime de bakarsınız. Onu da bu bölümü yayınladığım gibi ilk üç bölümüyle yayınlayacağım. Artık ondan devam edeceğiz bu kitap bitince, sizi oraya bekliyorumm.

İyi okumalar.

Öptümm💜

PHILTRUM |TaejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin