KÜLLERDEN DOĞAN

95 35 193
                                    

Bölüm Şarkısı : Broken Irıs - Unfoling Time

"En az bildiğimiz şeyler tanrılaşmaya en elverişli olanlardır

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"En az bildiğimiz şeyler tanrılaşmaya en elverişli olanlardır."
- Montaigne, Denemeler

Bir mum, gecenin en karanlık vaktinde, kendiliğinden söndü.

Sağır eden bir gök gürültüsü koptu.

Yağmur tüm dünyayı koca bir okyanus haline getirmek istercesine, durmaksızın yağdı.

Sanki elimi camdan uzatsam, yağmur damlaları elimi bir kezzap gibi yakıp, delip geçecekti.

O gece dünyanın en uzun ve en tedirgin gecesi olmuştu. Dünyanın görünen yüzünden sıyrılıp, görünmeyen yüzüne şahit olduğumdan beri, beynimin git gide ağırlaşmaya başladığını hissediyordum.

Dizlerimi karnıma çekip öylece otururken, Metis karşımda ilgisizce sigarasını içiyordu. Tüm olanlar sadece bende şok etkisi yaratıyor gibiydi.

Sanki akrep ve yelkovan yılları devirmişçesine akıp gittiğinde, şafağın narin gölgesi aramıza girmişti.

Metis aniden yerinden kalkıp, "Hadi!" dediğinde, tüm düşünce balonlarımın orta yerine koca bir mızrak saplanmıştı. "Şafak söküyor, gitmemiz gerek."

"Nereye?"

"Bir çözüm bulmaya."

Üzerine deri ceketini giyip bana baktığında, yerimden kalkıp bana uzattığı montu giydim.

Peşimde aslında yaşayan ölüler vardı, insanlar garip davranıyorlardı, ay sonsuza kadar kızıl kalacakmış gibi parlıyordu ve sürekli yağmur yağıyordu.

Ve ben, tüm bunların ortasında bir şekilde çıkış yolu arıyordum...

Metis yaşanan olaydan sonra ağzını asla açmamıştı. Çoğunlukla düşünüyor, sigara içiyor ve tekrar düşünüyordu. Bu sonsuz döngüden çıktığımıza memnun olsak da, kendimi her seferinde kurbanlık bir koyun gibi onun peşine takılırken buluyordum.

Kendimi bu duruma yine ben sokmuştum. Üstelik anlamsızca diretmiştim ve evimden bile olmuştum... Tüm bu inanması zor şeylerin anahtarı Metis'ti... Belki de bu yüzden yanındaydım, ya da gidecek başka neresi vardı ki?

Kulübeden çıktığımızda rüzgar en sert haliyle yüzüme vurmuştu. Montumun şapkasını başıma geçirdiğimde, sarsak adımlarla Metis'in peşine takıldım. Mezarlık görüş açıma girdiğinde tüylerim diken diken olsa da, ağzımı mühürledim.

Metis, mezarlığın tam tersi yönde ilerleyip ormana girmişti. Şafak sökmüş olsa da, sanki ışığın zerresi bile ormana düşmüyordu. Zifiri karanlıktı, adım seslerimize karışan kuru yaprakların sesi bile aşırı ürkütücüydü. Yürüdükçe aynı yerde dönüp durduğum hissi tekrar bünyeme yerleşmişti.

Karşılıklı iki ağacın önünde durduğumuzda, tıpkı o gece gördüğüm ağaçlar gibi gövdelerinde yanık izleri vardı. Metis gergince ağaçların önünde durup gözlerini kapattığında, ağaçların arasından bir ışık belirdi. Bir ucu bir ağaçta, diğer ucu diğer ağaçtaydı. Işık git gide büyüyüp bir geçit haline geldiğinde, Metis'in uzattığı elini tuttum.

FEHT | Şafağın Gölgesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin