7: "ben uyuyamıyorum."

295 32 21
                                    

levicım kızdığında çok hot oluyorsun hayatım


"Evet, bu hafta sonu geliyorum. Ama sonraki hafta sonu büyük ihtimalle gelemem, vizelerim var. Bir de Jean tutturdu annemlere de uğrayalım diye."

"Seçmekte özgürsün elbette, yine de gelsen iyi olur Mikasa. Abin için de iyi olur."

"Sahi, nasıl o? Sen durumunu nasıl yorumluyorsun, bana gittiğimden beri hiç atak geçirmediğini söyledi. Yardımların sayesindeymiş! Nasıl bir yardımın dokundu abime, Eren?"

Eren, arkadaşının neşeli sesini duymayı özlemişti. Bu yüzden hiç bozuntuya vermemeye çalıştı. Normal şartlarda arkadaşı için en doğru şeyin dürüst davranması olacağının farkındaydı elbet ancak nedense şimdi  her şeyin bir yalan olduğunu kabullense bile bunu gerçekmiş gibi yansıtmakta hiçbir sıkıntı göremedi. Hem Levi yalan söylemeyi uygun görmüştü, sanki böyle bir şeyi çözebilirmiş gibi... O da bunu bir süre kadar sürdürecekti.

"Ah, evet... Levi-san, o iyi gibi şu sıralar... Çok bilmiyorum aslına bakarsan, biliyorsun bana karşı olan soğukluğunu her zaman koruyor."

"Ben o konuda da abimle konuştum. Bundan böyle normal davranacak sana, ona biraz haksızlık ediyor olabilirim ama kimseye kendimi sevdirmek zorunda değilim, buna ihtiyaç da duymuyorum dedi..."

"Savunması her zamanki gibi çok etkili Mikasa..."

"O konuyu hiç sorma."

İkili bir süre kıkırdadılar. Levi hakkında ilk defa bu kadar uzun bir sohbet yapmışlardı. Eren bu soğuk adamla ilgili birileriyle konuşmaya, derdini anlatmaya ihtiyaç duyduğunu fark etti.

Belki de hafta sonu Armin'i evine davet etmeliydi. Hem yatılı bile kalabilirdi. Armin, bölümden arkadaşıydı ve araları bir hayli iyi sayılırdı. Armin onu gerçekten dinleyen biriydi ve en başında kendisine değer verdiğini hissettiriyordu.

"Jean'in annesi ona  hala Jean-boy diyor mu?"

"Ahahahhah! Eren ya!"

Koca kahkahaları birbirine karışırken yaklaşık yirmi dakika daha sürecek konuşmalarını sürdürdüler.

^^

Saat 22.59. Eren, hala deliler gibi ders çalışmakla meşguldü. Kendisi tıp fakültesi birinci sınıf öğrencisiydi ve saat sekiz sularında başladığı ders çalışma periyodunu abartılacak bir şey olarak görmüyordu. Daha liseli bir ergenken bu kadar saat çalışan insanları duyduğunda bunun yalnızca bir abartma olduğunu düşünürdü. Bir insanın o kadar saat masa başından dahi kalkmadan nasıl o kadar çalışabileceğini düşünürdü ve bunu gereksiz bir kendini kanıtlama çabası olarak algıladığından da bu tarz cümleler onu zerre motive etmez aksine o tarz insanlara olan bakış açısında bir dalgalanma yaratırdı.

Ancak şimdi büyümüş, olgunlaşmıştı. Söylenenleri, yapılanları idrak edebiliyor ve olması gerektiği gibi yorumlayabiliyordu. Sonuçta bu masada başka kimse için oturmuyordu. Geleceğine yapacağı bir yatırımdı bu. Çocukça fikirler ile adeta bahane ararcasına sorunu eğitim sisteminde, sınavları bu denli zor yapan hocalarında aramaktansa gerçeğe yaklaşmanın daha doğru olduğuna inanıyordu. Kendisine zorsa herkese zordu. Kendi geleceği için yapması gereken bu yatırımı yapıyordu. İsterse kalkabilirdi masadan, canı ne dilerse yiyip içebilirdi. Kimse zorlayamazdı onun gibi artık yetişkin olmuş bir bireyi...

Olaylara yaklaşım tarzı değiştiğinden, bazı şeylerin, abartıların bile gerçekleştirilebilecek bir hedef olabileceğini kabulleniyordu. Kalın kitabını kapattı ve ahşap sandalyede arkasına yaklaştı. Gözü masa lambasının hemen altında köşede ufak ufak dakikaları işleyen saate kaydığında derince iç geçirdi. Bugün komşusunu kontrol etmeye gitmemişti...

Cognitive ImpairmentHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin