Önce sigarayı bırakıyor sandım. Pencere kenarında duran kalp kalıbındaki cam küllüğü artık o kadar kalabalık değildi.
Zaten tuhaf olan halleri de ayrı ayrı tuhaf hale gelince, yani kendi sardığı sigaraları tek tük görmeye başladığımı fark ettikten birkaç gün sonra anladım.
Neredeyse son sekiz aydır zamansız yaşıyormuşum.
Chan ve ben, aynı evin içinde ikinci yılımızı tamamlamışız.
O her bir güne bir öncekini bitirip başlarken ben elime nadiren aldığım telefonun kilit ekranındaki "artık gör beni" diyen tarihin cılız sayılarına aldırış etmeden yaşıyormuşum.
Yıl bitiyormuş. Annem hala aramadı. Bir gece işemeye kalktığımda Chan güne erken başlamak için değil sahur vakti olduğu için mutfaktaymış.
"Neden bu saatte yiyorsun?"
Bana yakalanmaktan rahatsız oldu ama aynı zamanda aptal olduğumu da düşündü. Ben buyum. Ben zamanı kronolojik olarak değil deliğin içinde yaşayan Jisung'ım ve Chan sigarayı azaltmaya çalışmıyor.
Hiç de anlamadım ki. Yıllar önce bizim evde gördüğüm o sofra heyecanı yok. Akşamları ilk önce mutfağa gidiyor, bir bardak su içiyor, sonra da on beş dakika önce meyve baskılı kağıtlarla yaptığı rulolarını alıp küllüğüyle beraber mutfak balkonuna çıkıyor.
Dün gece odasına çekilmeden evvel, kitapsızın biri olduğumu bile bile "seni de kaldırayım mı?" diye sordu. Benim onunla aram bozuk. Hayır, Chan'la değil.
Buna rağmen "Hayır," diyebilme kararını verebilmek için son sekiz ayda olduğu gibi yine saniyeleri unutup sessizce suratına baktım öyle.
"Hayır." Evet, hayır. Ama onu beklemek için uyumadım. Kalkışını beklerken uyuyakaldım.
Amacım bir kez tanrının kendisine ibadet edilmesini emretmesinin tanrılık olmayacağını söyledikten sonra hiç değilse sözde dinli kesilmek değildi. Sadece Chan ile yüz yüze gelmek için bir bahane istemiştim.
Her şeyini usulca yapıyor. Aynı evdeyiz, o gözümün önünde ama yaptıkları değil.
Onu duyamıyorum. Chan dünyalara açık, benimki ona kapalı. Olabilecek en samimiyetsiz ev arkadaşlarıyız ama bu, daima gerçek arkadaşlar olmaktan iyidir.
Çünkü onu seviyorum.
Bana kapanık bir eşek. Onunla asla Hyunjin ile olduğumuz kadar samimi olamasam da fazlasına ihtiyacım yok.
Evin interneti derslere ikimiz birden girince okuma kararımı sorgulatıyor. O zamanlar ikimiz de üşümüş kedilerin kalorifere tüneyişi gibi modemin dibine sokuluyoruz. Ortadaki halıyı, odada masa olmadığı için yere kurduğumuz modemin yanına kadar çekiyor ve aramızda yalnızca bir metre ile aynı zeminin üstünde oturuyoruz.
İşte bu yetiyor. Kırılması gereken bir arkadaşlık bağı sorun olmayacak. Ben de belli etmeden, yalnızca ara sıra rastladığı ev arkadaşı olarak üzerimde hiçbir şüpheli göze fırsat vermeden seveceğim.
Hyunjin varken yine de her şey daha kolay oluyor. Ortalığı ısıtıyor, Chan'ın köpüklerle kaynadığını görüyorum. O zaman bana yabancıymışım gibi davranmıyor.
Buraya taşıyabileceğimizi Hyunjin söylemişti.
"Bizden bir yaş büyük. Kirayı ucuza getirmek için ev arkadaşı arıyor. Doğal olarak."
Aynen bunu söyledi. O zamanlar saçları kısacıktı. Üzerinde kendini suçlu hissettiren o kılığı gizlemek için asla eksik etmediği koca ceketi vardı yine. Minicik gözükürdü. Sonra ise değişti. Daha bir açıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çok Sarhoşum Ay Topu, Chansung
Fanfictiondördüncü ayın on dördü ve bundan on yedi yıl öncesi.