on altı.

372 51 13
                                    

Yaşamak zevki. İyileşiyordum. Başım dönüyordu. Sanırım bundan önce de yoktu kimsem. Antidepresanım aşktı ama kime olduğu önemli değildi.

Maddesel şeyler insanın hoşuna bu kadar gitmemeliydi. Baştan çıkaran seksin kendisi değil insan olmalıydı yoksa sevgiyi değil ölümü basmış olurduk bağrımıza.

Chan'ın bacakları arasında ölümü kabullenmekten değil bunun beni hiç üzmeyişine üzülürken bir gözyaşı düşürdüm. Artık istediğimi yapabilirdim çünkü ne bir güvencem ne de yargılayıcı dış gücüm vardı. Üzüldüm ama yılların ustasıymışım gibi nefesim kesilene kadar sakso çekerken gözlerim başka bir neden ötürü kızarmış ve sulanmıştı.

Zaman geçmişti. Chan evine dönmüş, ben birkaç gün Hyunjin'le baş başa kalmış, sonra da Chan ile o ailesini ziyaret etmeden önce nasılsak öyle olmuştuk. Canını sıkan suçluluğu görebiliyordum ama ucu şu kadarcık bile dokunmuyordu çünkü benim sorunum o idi. Ben onun sorununu kendimce halletmiştim ki.

Peki, Chan da iyi değildi ama benimdi. Onu bu hale ben sokmuştum ve ayrı dünyaların insanıyız kıvamına gelmeden eritip birbirine karıştırmıştım. Beni seviyordu. Benim onu sevdiğim gibi değil ama. Bu yüzden suçlu hissetmem gerekirdi. Jisung böyle yapardı. Suçluluğum bundan olmadı. Ona yatağımda yer açmaktandı. Tıpış tıpış, bir de usulca gelen kendisiydi.

Tek gayemiz buymuş gibi büyük bir yükle ağır ağır, zaman zaman yalnızca birbirimizin suratına seyredip saatlerce seviştik. Ben zamanı yine kaybettim ama yine bir akşam yemeği sonrası balkona yanına çıktığımda günlerden perşembeydi. Mayıs daha bitmemişti. Bana "Seni seviyorum," dedi.

Sanki yıllarca bunu beklememiştim. Hayır, beklememiştim. Hayalini bile kurmamıştım çünkü hiçbir şey yapmadan ona aşık olup gitmiştim.

Sarılmadık. İşte o an onu kendime içime almış olmaktan suçluluk duydum. Zerre pişman olmadım.

"Özür dilerim." Anlamadı. Belki anladı. Gözlerim doldu. Açıklamak istedim. "Ben," dedim, "Seni mecbur bıraktım..." Devam edemedim çünkü gözyaşım tenimde kurudu. Gelip kollarını etrafıma sardığında beni düşlediğim gibi sevmiyordu. Ev arkadaşını sevdiği gibi değildi.

Sarılmadım. O bana sarıldı. Ona inanmam için sımsıkı hem de. Başka ne yapabilirdim ki? Gidip Hyunjin'den özür dileyebilirim çünkü Chan kabul etmemişti. Hıçkırdım. Chan kolları arasındaki bu hastalıklı büyümüş bebeğin adı olmayan sebeplerden ağlamalarına alışkındı zaten.

Beni bıraktığında benim yüzünden olması suçluluğunu duymamak için onun kendisine itiraf edemediklerinden de bahsetmedim. Hyunjin deyip ağzımı açmadım, dudağımı kıpırdatmadım. Burada hiçbir zaman asıl sorun benim en yakın arkadaşım olmamıştı. Sadece ben. Benden başka kim vardı? Chan fazla erkenci davranmıştı. Zaman benim yalnızca bir teselli ve dönemlik peri tozundan bir aşk olduğumu anlamaya yetmemişti.

Yüzünü tutarken sarhoşa benziyordu. Benim susuz bölgemi içip içip işgal etmiş, soluklanmak için yatağıma sokulmuş yabancıydı. Sallanmaya devam ettik. Sarmaş dolaş ancak aynı anlamdan çok uzaktık. Alnını alnıma koydum, dinlendim. Ter ya da gözyaşı, artık ayırt edemiyordum.

"Hayır, ben seni seviyorum."

Aklı idrak edebilmek için müsait değildi. Huzurluydu, yalnızca beni değil yaşadığı her şeyi kabullenmiş olmanın memnuniyeti göğsüme şiddetle vuruyordu. Bir daha ondan sla ayrılamayacağımdan korktum. Ona tesir etmekten, onunla ilgili en ufak şeyi dahi bozmuş olmaktan. Benim Chan'ım kalmalıydı, bu huzuru ben ona yakıştıramadım.

İçimde bir şeyler hep rahatsız etti. Biz bir çift olmadık. Ne Hyunjin'in ne de bir başkasının haberi oldu. Belki de görmezden gelindik ama ben o rahatsızlığı biliyordum.

Bir gün Chan bana "Sen zaten her şeyi bilirsin," demişti. Marketteyken. Çok da derin bir konuşmaya benzemiyordu. "Bilsen de bilmesen de. Artık sen hariç hepimiz için öyle."

Ben de sustum. O rahatsızlığı bilmedim. Chan'ın gideceğini bilerek beni sevmesine göz yumdum. Yolun başında hiçbir şey bilmiyordum ve hala da bilmiyorum. Yeniden bilmiyorum.

Hiçbir şey ilk kez öpüştüğümüz noktadan beri bir yere gitmedi. Bense Chan'daki huzura kapıldım. Belki birbirimizi tutarsak zaman yavaşlar ve korktuğumuz şeye birlikte yürümek, parmaklarımız usulca kayıp tenlerimiz temasını bitirme lanetini kucaklamak daha kolay olurdu.

Son.

Final yapmak üç dakika öncesine kadar aklımın ucundan bile geçmedi ama ilerledikçe ne kadar da yakıştığını fark ettim. Ben ne okudum diyorsanız sanırım basit bir ruhsal tahlil diyebilirim. Biraz karakter gelişmesi ve araya sokulmuş silik ideolojiler. Keyif aldıysanız çok sa düşünmeyiniz. Eğer okuyan kaldıysa teşekkür ediyor ve diğer kurgularda görüşmek dileğiyle diyorum.

Çok Sarhoşum Ay Topu, ChansungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin