Chan benim üzerimden çıkmayan kırık çocukluğumun deşilerek dikilmiş ipliğiydi. Onu ben sahiplenmiştim. Kader saçmalığının hayatımın aşkını karşıma çıkardığı yoktu. Ben Chan'ı görmüş ve zamanla tutulmuştum, sonra da kendim isteyerek yaralarımın üzerine basmıştım.
Şimdi kurtulmak isteseydim eminim ki onu da becerebilirdim ama istemiyordum. Yanlışlığın ve suçun ağır tadını altında ezen başka bir şeyler vardı. Onu terk etmek istemiyorum. Hyunjin'e ya da bir başkasına terk etmek istemiyordum.
"Sandığımdan bambaşkasın." Gece yarısını geçmişiz. Belki de sabah oluyor. Oysa Chan hep benim tanıdığım Chan.
"Nasılım mesela?" diye soruyorum. Odayı koca bir daire halinde aydınlatan masa lambasının som güçsüz halkası yatağın, bizim üzerimizde. Yüzünde gölgeler var. Ben zaten altlarında kalmış her bir çizgiyi tanıyorum.
"Sıkılıyorsun sanmıştım. İnternette kimselerinin olduğunu. Sosyal olduğunu ama sanırım, iyi olmadığını zaten biliyordum."
Kimse, hiçbir zamam iyi olmadı. Ben bu soruyu sorarken gerçekten de anlatmasını dilemedim. O da anlatmadı zaten. Birkaç sözün ardını kendine sakladı.
"Bense benden nefret ettiğini düşündürttüm kendime." Çünkü inanmam gerekti. Ben onu sahiplenmiş olabilirdim ama o asla benim olmamış ve olmayacaktı.
"Biz öpüşüyoruz."
"Evet," dedim başımı yatağa serili dergiden kaldırıp ona bakarken. Ben yatakta ayaklarım yatağın öbür ucunun dışında kalacak kadar ötede karın üstü uzanırken o, bacaklarını benim yanıma yerleştirmiş, sıçraya bir yunus gibi kıvrılıp üst gövdesini karşıma sermişti. Başı yastığımın üzerinde, eli ise altındaydı.
Kafasını biraz daha gömmeye çalışıp masa lambasından saçılan ışığın loş kısmı altında ve perdeleri kapakı pencerenin ilk sabah ışığının yayıldığı yerde yanakları gizlense de sıcak basınca ne diyeceğini sezdim.
"Senden nefret etmiyordum. Ama korktum. Sen bir erkeksin."
Ama Hyunjin değil. Bu yüzden ona aşık.
"Benden etkilendiğini biliyordum. Bir şey olacak diye ödüm koptu çünkü..."
İncecik gazete kağıdından derginin sayfalarını özenle kapatıp Chan'ın bacakları üzerinden yere uzandım. Sırt üstü yığıldı, hizama doğru kaydı.
Çünkü bilmiyordu. Biz de bildiğimizden değildi. Hissettiklerimizle keşfetmiştik ve kahrımız keşfimizle başlamıştı.
"Her şey adını bilmek değil. Kimi zaman koyduğun ad da tutmuyor. Ama hislerin senin, en iyi sen bilirsin."
Ve günah işlemekten kaçınmanın artık hiçbir anlamı yok.
Chan'ı bir kez daha öptüğümde ben kendini gerçekleştirmek sonrası depresyonun içine düştüm ve ne kurmaca kurallardan günahlarım ne de inanacağım yaratılmış bir tanrım kaldı. Artık yalnızca Chan ve ben vardık. Dert ve tasa.
Hiçbir şeyim kalmadı. Korktuğum gibi.
Oysa Chan'da hepsi vardı. Onun günahları yok olmadı ancak benimle birlikte arttı. Ben ondan daha çok yaşadım çünkü sonu biliyordum. Bizim geldiğimiz yere gitmelerimiz birbirinden farklıydı çünkü o kendini benden bağışlayacak bir güven kaynağına giderken ben tek başıma olduğum evreye çoktan ermiştim. Ben tektim, yanımda aşk ve var olmak sonrası depresyondan başka götürecek hiçbir şeyim yoktu. Oysa Chan, ama Chan...
Sanırım burası, farklı dünyaların insanları dediğimiz noktaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çok Sarhoşum Ay Topu, Chansung
Fanfictiondördüncü ayın on dördü ve bundan on yedi yıl öncesi.