Hyunjin'in nihayet geri döneceği gün. Akşam saati. Chan'ın yüzündeki endişeyi görebiliyorum ama buralar güvenlidir, bence fazla kasıyor.
Tramvay bulamamış olabilir. Buraya gelenlerin hepsi kalabalık oluyordu ama bu saatten sonra durum ne fark ediyor pek bilmiyorum açıkçası.
İftar çoktan geçti. Chan bana çay yaptı. Önüme koyarken de biraz azarladı. Ben neyime güveniyormuşum da evde tişörtle gezebiliyormuşum?
Sen balkona çıkıp vücut gösterisi yaparken iyi ama.
Hem bu kadarcık soğuğun beni çarpacağını nasıl bilecektim? Aslında diyorum, iyi ki çarpmış. Henüz yataklara düşecek kadar kötü değilim. Chan tuzlu suyla gargara yaptırmaya çalışıyor. Akşam yemeğinde boğazım kaşınıyor dedim diye bunlar.
İtiraf etmeliyim ki bir hastalık başlangıcı yüzünden de olsa benimle ilgilenmesi hoşuma gidiyor. Çok gidiyor hem de.
Nazik davransa yüreğim dayanmaz. Dövercesine çatık kaşlarıyla, "Kaldır kaldır," diyor. Eli banyo dolabına yaslı, çıplak kolları bir suyu boğazımda tutamadığım için beni boğmaya hazır duruyor.
Sanki isteyerek üşüttüm, ne kızıyorsun da diyemiyorum çünkü aniden günümüze ortak olan serinliğin ben de farkındaydım. Asıl kendime acımam yoktu. Chan'ın da benimle bu kadar uğraşacağını tahmin etmemiştim.
"Olmuyor," diyerek onuncu kez bardağı koymaya yeltendim. Onu da yormak istemediğini ve başımdan defolması gerektiğini anlaması gerekirdi. Bunun yerine inadına o elini dolaptan çekiyor ve kalın kollarıyla değil bembeyaz parmaklarıyla beni boğazlamaya kalkışıyor.
Yok, yalnızca çenemi kaldırıyor. "Yutar gibi." Gözlerimi aşağı indiriyor ve birazdan tamamen açmam gerekecek aralı dudaklarımla Chan'ın ufak gözlerini buluyorum. Cinsel fantezilerimin sırası değil.
Dış kapının arkasındaki anahtarların şakırtısını duyunca boğazımı cayır cayır yakan suyu tükürmek için öne eğiliyorum. Chan sonunda boş yere bileklerinden kavradığım ellerini çekiyor.
"Ben geldim."
Üstünde evin orasında burasında defalarca kez gördüğüm takıntılık hırkasıyla Hyunjin, banyo kapısının önünde duruyor. Sonunda.
"Hoşgeldin." Bir anda kalkmış tüm dikenleri yatışıyor Chan'ın. Arkasını dönüyor. Hyunjin bedeni onun geniş gövdesi arkasında gizleniyor. Sarılmak için mi gidiyor? Bunu yaptıklarını bilmiyordum.
Hyunjin bilekleri boncuk dolu iri ancak ona yakışır kibar ellerini Chan'a dokunmadan yukarı kaldırıp kollarını omuzlarına yerleştiriyor. Gerçekten ilk defa görüyorum. Şimdi de bu kadar yakın olduklarından bihaber oluşuma mı üzüleyim Chan'ın benle daha yeni yeni konuşmaya başlamış olmasına mı, bilemiyorum.
Hemencecik ayrılıyorlar. Göğsümün sıkıştığını hissediyorum. Hyunjin'in bana baktığını fark edince sıkıntı yerini serin, yolunu bilmeyen dalgalara bırakıyor.
"Hoşgeldin."
"Hoşbuldum."
Giderken, bana daha önce pek açmadığı ve benim yalnızca gözlerinden şahit olabildiğim sıkıntılarından bahsedip de gitmişti. Ailesine açıldığında onu doğal olarak iyi karşılamadıklarını ve uzun bir süredir evine gidemediğini söylemişti. Sonra aralarını açmak istemediği ablasının, Hyunjin'i onun sebep olduğu aile sorunlarından dolayı görme fırsatını bulamadığı yeğeniyle tanışması için çağırdığını. O benim arkadaşımdı, iyi geçtiğini biliyordum. Onun için gülümsemesine ortak oldum.
"Fotoğraflarını göstereceğim."
Eşyalarını koridordan çekmedi bile. Islak elimi tutup bir eliyle telefonunu açarken beni oturma odasına sürükledi. Ayağının birini altına alırken başını çevirip Chan da geliyor mu diye baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çok Sarhoşum Ay Topu, Chansung
Fanfictiondördüncü ayın on dördü ve bundan on yedi yıl öncesi.