Beyaz Gül

1.1K 126 322
                                    

YAZARDAN

1 hafta sonra

Son 3 günde olduğu gibi bugünde hastahanenin, boş bir odasında uyanmıştı genç adam. Ayağı kalkıp saatine baktı, yeni yediye geliyordu. Doğrulup pencereden baktığında, Güneş çap canlı bir şekilde doğmuştu. Genç adam, sevdiği kadının gülümsemesini görmezken, Güneşin böyle mutlu olmasına homurdanmıştı. Ceketini alıp, yavaş adımlarla çıktı odadan. Hastahane koridorundan geçerken, yine insanlar onu gördüğünde, duruşunu ve üstlerini düzeltiyorlardı. Genç adam solmuş ve her an ağlayacakmış gibi duran yüzüyle, asansöre bindi.

Asansör durduğunda, öncekine göre hızlı olan adımlarıyla, koridorun yanında kalan odaya girdi. Hemşire, yanındaki doktorun emriyle seruma bir şey iğnelemişti. Orta yaşlarında olan doktor genç adamı görünce, hemşireyle beraber odadan çıktılar.
Genç adam derin bir nefes alıp, yatağın yanındaki koltuğa oturdu ve genç hanımın ben beyaz damarlı ve üzerinde serum takılı olan elini aldı avcuna. Ve konuşmaya başladı,

Adrian: Bu gün olması gerektiği gibi değil. Bu gün, Güneş büyüleyici ve mutlu, ağaçlar canlı, denizler asaletli. Bunların hepsi, senin gülümsemen olmadan oluyor... Belki melekler üzgündür ha?

Cevap gelecekmiş gibi, saçlarının bazı tutamları yastığa yayılmış, kiprikleri, gözleri kapalıyken daha çok belli olan, solmuş ama hâlâ fazla güzel olan, genç hanıma baktı dikkatlice. Dudağını ısırdı genç adam... Kaşları büzülürken elleriyle yüzünü kapatarak, gözyaşlarının akmasına izin verdi. Ağzından bir hıçkırık kaçarken, konuşmaya devam etti

Adrian: U-Uyansana... Ölüyorum ben, her gün seni b-burada görürken, e-elimden hiç bir şey gelmezken, sen g-gözümün önünde tükeniyorken, ölüyorum ben..!

En çaresiz dolu kelimleri ağzından çıkarken, sesli bir şekilde ağlamaya başlamıştı artık. Hayatında hiç bir şey için ağlamayan bir adam, son 1 hafta da, gözyaşlarının tükeneceği kadar ağlamıştı. Bu değişim mi? Yoksa, değiştiren mi? Bu kadar şeyi çeken, uyuyan mı? Yoksa, onun uyumasını izleyen mi? Bu sorular bile çaresiz kalmışken, ne önemi vardı para ile alınacak her bir şeyin... Ne önemi vardı...


ADRİAN

3 gün sonra eve gelmiştim... Marinette 1 haftadır hâlâ bir tepki göstermemişti. Anahtarı, kapı deliğine yerleştirip kapıyı açmıştım. Adelen ve Belen bana bakarken, yüzümü yere eğip, artık bana uzun gelen merdivenlerden, çalışma odama çıktım. Çıkar çıkmaz ise, kapım açılmış içeriye Nino girmişti.

Nino: Dışarıda yetişemedim sana. Bir konu var

Soluk gözlerle ona bakarken, devam etmesi için kafamı salladım. Nino yanıma gelerek, elindeki siyah telefonu bana uzattı. Bir videoydu. Ekrana bastığımda, karşıma sandalyeye bağlı olan Jack ve silahı kalbine tutan bir adam vardı. Benim adamımdı sanırım...

-Jack: Bilerek ölmek çok güzel eski dost. Denemelisin

Kâhkâha atıp devam etti

-Jack: Boş yere yaşadım ya... Şuna üzülüyor ki, beni senin öldürmeni isterdim. Ama sen baya baya âşık olmuşsun o kadına. Mahvolmuş bir durumdasın, magazinde gördüm takip ettirdiğimi sanma suratsız. Ve son sözüm... Senden nefret ediyorum. Şimdi en sevdiğin kişi ile acı çek. He-

Konuşmasını kesen, karşıdaki adamın tam kalbine nişan alıp, vurmasıydı. Telefonu Nino'ya uzattığımda

Nino: İstediğinizi yapın demiştin...

Ona bakarak, kızarmış gözlerimle kafamı salladım. Ayağı kalkıp giderken, Nino seslendi

Nino: Adrian geleli, 10 dakika olmadı. Biraz dinlen. Ayrıca, biraz da olsa rahatlayacağını düşünmüştüm

Adrian: Ben dinlensem ne olacak? Ben intikam alsam ne olacak? Eğer onu uyandırabilecek bir çözüm bulursan ilk bana haber ver. O zaman her şeyimi vereceğimden emin olabilirsin...

YAZARDAN

O an arkadaşı onu sevdiğini anladığı andan daha değerliydi. Evet değerliydi çünkü; o an, ne intikam istemişti ne de kendi öldürmek. O an onun için her şeyden vazgeçtiğinin kanıtı idi işte... Odadan çıkıp, merdivenlerden indi ve evden de çıktı genç adam. Daha motoru tam sönmemiş olan aracına bindi ve hastahaneye sürdü.

Yine koridorlardan geçerken, elinde bir demet vardı. Odaya geldiğinde, odanın kapısında Chloe ve Alya vardı. Genç adam, onları görmezden gelip hemen görmek istiyordu sevdiğini...
Odaya geldiğinde, Güneş'in gözüne vurmuş olduğu genç hanıma baktı. İlerleyip koltuğa oturdu ve beyaz gül demetini, genç hanımın yastığının yanına koydu.

Adrian: Özledim. Bak ne getirdim. Beyaz gül... Sen seversin. Belki bu demeti, yaptığım aptallıklar için verecektim sana. Ama sen yine, benim yaptığım aptallıklar yüzünden buradasın.

Boğazı düğümlenmiş gibi hissetti ama devam etti, titreyen ve yalvaran sesi ile

Adrian: Hadi gülümse... Ne olur... Ama denizlerdeki dalgalar gibi, mevsimlerin çiçekleriyle, güneş'in ay'a verdiği ışıkla değil, benimle gülümse Meleğim.. Sadece senin gülümsemenle olan o hızlı kalp atışımla... Kalbimde

Gözünden bir yaş damlarken, o devam etti

Adrian: Çünkü, senin nefesin bile, benim kalbimi hızlandıran tek şey... S-Senin gülümsemen, b-benim tek varlığım.

Adrian: Sana olsun saf aşkım, temsili ise beyaz gül olsun, tek varlığım..

































Merhaba! Neler yapıyormuş benim okurlarım?

Beğendiniz mi bölümü? Güzel miydi?

Bence biraz duygusal oldu. Ama daha duygusal sahne bol! Eheheh

Bu bölümü yazarken nasıl bir üşenme geldi üstüme, anlatamam. Resmen bölüm beni yazma diyor ya {tamam saçma bir cümle oldu bu}

Ve şu son cümleyi nasıl yazdığımı bilmiyorum. İlham perilerim, güzel bir bonus verdiler sanırım bana

Bu arada beyaz gülleri çok seviyorum ben! O yüzden beyaz gülü öne çıkarttım '^^ Cidden çok güzel. Hem böyle Vintage şeyleri seviyorum

Fikirleriniz olan yorumları bekliyorum ✨

Sınır da 63 vote 215 okuma olsuunn

O zaman size bütün sevgimi veriyoruuumm! Çoook seviliyorsunuz çiçeklerim! 🌾💕💕💕💕🌾

Sağlıklı ve mutlu kalın güzel insanlar!































Sen Bir AGRESTE'sin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin