Sıkıca tutmuştu saçımı. Ellerimle kurtarmama izin vermiyordu.
"Lütfen tekrar ediyorum ben kimseye zarar vermem. Lütfen james."
Gözlerime bakmıştı acı çekercesine. Bunu o yapmıyordu sanki. Sanki içindeki bir ateşe benzin döküp yakmış gibiydi. Hem döktürene zarar verecekti hem de kendine.
Bir an durdu. Elini saçımdan çekti, yere oturdu. Sanki yıkılmış gibiydi. Sanki benim canımı değil de kendininkini yakıyormuş gibiydi.
Acımı unutup yanına emekleyerek iki üç adım attım.
"Hey dostum. Sorun değil. Lütfen derin nefes al."
Beni duyduğunu hiç sanmıyordum. Hemen ayağa kalktım. Kafasının dağılması lazımdı. Elinden tuttum. Ve ayağa kalkmasında yardım ettim. Onu dışarı çıkarmak hem sağlıksız hem de güvensiz olsa da burada kalması daha kötü gelirdi.
"Gel benimle seni bir yere götürüceğim. Hadi! Güven bana."
ayağa kalktı."Haydi".
Hemen üç dört sokak geride yemek dağıttığımız yere götürdüm.
"Burada ne işimiz var?"
"Kafanı dağıtman lazımdı ve burada ki insanları sevebileceğin aklıma geldi. Gel seni birisi ile tanıştırcağım."
"Sebastian!! Nerede benim yakışıklı prensim!!"
"Buradayım ağaç tris! Gözlerim
Issız dağlarda seni aradı prensesim."
"Seb bu bucky"
"Bucky bu seb"
"İkinizin de tanışmasını çok istiyorum."sebin mutlu gözleri buckynin dağılmış ruhuna güneş gibi ışık saçmıştı resmen
"Seb nick seni çağırıyor hemen git gel bakalım."
"Tamamdır prenses."
"Seb buraya daha 10 aylıkken geldi. Sözde annesi onu buraya bırakıp gitmişti. Bizde onu korumaya karar verdik. Şimdi 5 yaşında. Bir sürü ailesi var."
"Çok kötüymüş. Annesizlik ne demek bilirim."
"Öyle. Ama bardağın dolu tarafından bakarsak o korkuları ile yüzleşebildi. Hem de 5 yaşında. Yaşama tutundu. Vazgeçmedi. Lütfen sende yüzleş bir şeyler ile. Seni ne tetikler bilmiyorum, daha doğru düzgün seni bile tanımıyorum. Ama içindeki şeyleri görebiliyorum. Ve ben-"
Bir an başım çok kötü dönmüştü nefes alamamıştım.
"Sen iyi misin?"
"Evet iyiyim, eve gidelim mi artık?"
"Tabi."
"Hey seb! Yakışıklı prens ben gidiyorum."
"Tamam prensesim. Senin yollarını gözlüyor olucağım."
"Bende seninn."
Sanki biraz daha iyiydi. Hala düşünüyordu ama bir mesaj aldığına emindim.
"Şey yanlış binadas-"
Bir an bayılmıştım. Sanırım kafama aldığım darbe beni baya yormuştu.
"Hey hey tris! Sen iyi misin? Tris!"
Beni kucağına alıp eve getirmiş. Gözlerimi açtığımda evdeydim.
Bir an kalkmaya yeltendim ama halâ başım yerinde durmadan dönüyordu.
"Bucky!"
"Bucky"
Neredeydi bu. Ayağa kalkıp odaları gezdim. Her yere bakmıştım ama o yoktu. Koltuğa oturdum. Bayılmanın hiç yeri ve vakti olmadığını çok iyi anladım. Oturduğum yerde uyumuştum yorgunluktan . Sabah olmuştu. Ocağın sesi ile uyanmıştım.
"K-kim var orda"
"Hello kity"
"Ne?"
Sesi bucky nin ki gibiydi.
"Bucky sen misin?"
"Hayır" diyip içeri girdi.
"Buradasın! Gittin sandım çok üzüldüm."
Bir an duraksadım.
"Oh olamaz "
Evet yapmıştım. Ona sarılmıştım. Bunu neden yapmıştım ki.
"Ş-şey özür dilerim. Gelmene sevindin. Ben gidip elimi yüzümü yıkasam güzel olur."
"Tamam"
Yavaş yavaş banyoya gittim. Sırada tek bir şey vardı aynada kendime yaptığım ahmaklık yüzünden kızmak. Hayır neden böyle bir şey yapmıştım ki.
"Tris, ahmak tris çok salaksın. Daha adamı tanımıyorsun hayır ondan geçtim sarılmak ne ya. Hiç mi resim gibi adam görmedin. Daha annene bile böyle sarılmamıştın." Koridordan kahvenin kokusunu almıştım. Yaptığım bu saçmalığı tek o silebilirdi.
"yüz beş yaşındaki bir ihtiyara göre bayağı marifetlisin bakıyorum da. ""kahve yapmak ne zaman marifet oldu."
"Yaran nasıl oldu? gel bir bakiyim."
"İyi. geçti artık."
" bu kadar hızlı mı? hiç sanmam bir keresinde laboratuarda ki beher patlamıştı. her yerim kanamıştı o bile 1 hafta sürdü. "
"Ben gidiyorum. Artık burada kalamam"
"Ne?! Gidemezsin!"
"Neden?"
"Çünkü daha iyileşmedin ve ve bana bir iyilik borcun var."
"Borcum falan yok. İsteyerek getirdin beni. Her şeyin için teşekkürler. Umarım bir daha yollarımız kesişmez."
"Neden öyle dedin ki?"
"Çünkü seni bir daha görürsem öldürürüm."
" Sen sana yardım edene böyle mi yapıyorsun."
"Bu seni hiç alakadar etmez."
Tam iki adım atmıştı ki pencereden sayamadığım kadar silah ateşlendi.
Hemen kolumdan tutup yere yatırmıştı beni. O kadar çok silah ateşleniyordu ki kulaklarım sağır olucaktı.
"Hemen çıkmalıyız burdan"
"Nasıl?"
"Takip et beni!"
Eğilerek yürümeye çalıştım. Evim darma duman olmuştu. Yatak odasına doğru geçtik.
"Dur bekle!"
"Noldu?"
"Cüzdanımı almam lazım."
"Tabi al! Cesedinin yanında güzel durur."
"Tamam. Of"
"Pencereden çıkacağız"
"Ne! İkinci kattayız"
"Gel sırtıma. Kollarını boynuma dola ayaklarını da bedenime kenetle."
"Tamam tamam"
"Hazır mısın?"
"Evet"
Bir anda pencereden atlamıştı. Ama hiç birşey olmamıştı. Kendimi o kadar sıkmıştım ki ellerimin içleri kanıyordu..
"Koş!"
O kadar hızlıydı ki kendimi salyangoz gibi hissetmiştim.
"Çok hızlısın dur!"
"Koşman lazım"
"Biliyorum."
Bazen insan sonunun nasıl olucağını bilemez ama ben o an sonum olduğunu anlamıştım.
İlk bir ses geldi. 2 silah sesi...
Bir an duraksadım. Kanım damarlarımda donmuştu sanki. Ona baktım birşeyi yoktu ama bana korkan gözler ile bakıyordu sadece . Elimi karnıma götürdüm ve kıp kırmızı bir sıvı gördüm. O an gelen tebessüm ona karşıydı. Dizlerimin bağı çözülmüştü. Bir anda diz çöktüm sonra ise bedenim yer ile birleşti. Gözlerim kapanırken onu gördüm koşuyordu. belli ki onu son görüşümdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen Yaşanmışlık- Bucky Barnes
Teen FictionO gün çoğu gemi etksiz hâle getirilmişti. Captain i sudan çıkarmıştı. Ama kendisine ne olmuştu? Kayıp olan yılları bucky barnes ın en yakınından, bilinmeyenininden yazıyorum...